Ve nihayet Cumhuriyet tarihimiz, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda 'sivil halk kutlamalarına da' nail oldu.
Ankara'da 1. Meclis önünde toplanan Ankara Valisi'nin 'kaos planladıkları' istihbaratı aldıklarını söylediği çoluk, çocuk ve yaşlıların da bulunduğu kalabalıklar, gazlı, panzerli, 3500 polisle kuşatılarak 'gazla boğuldular'...
Yani evrildiğimiz tarih de ne tuhaftır ki, 'militarizmi yücelten' Cumhuriyet gösterilerinden devletin düzenlediği kutlamaya katılmayanı bölücü diye üzerine polis gücü yollandığı 'gayri-resmi' Newroz kutlamalarına dönüşmüştü.
Çünkü otoriterliğin yanı sıra halka yönelik despot 'zihin ve ruh' mühendisliğine her gün yeni teknolojiler ekleyen devlet, neyi nasıl ve nerede kutlanacağını bu 'çocuğumsu' halkta dikte ederken, vesayetçi tabiatıyla hemhal ettiği güvenlik kuvvetleriyle Cumhuriyet'i kutlamak isteyen 'sivil radikal grupların' üzerinde biber gazı tüttürürdü.
Tabii ki devletimiz, ne binlerce yıldır Anadolu'da kutlanan Newroz ne de Ulusal Bayram kutlamasını asla ve kata istismar ettirmezdi.
Hele hele 'bol bayraklı, militer ruhlu' Cumhuriyet kutlamalarının bundan sonra asli sahibi olarak kendini ilan eden iktidar-devlet aygıtı 'tek bayrak, tek millet, tek vatan' nidalarıyla neoliberal-muhafazakar-popülist rejimini mutlaklaştırırken meydanlarda politik topluluk görmeye dayanamıyordu.
Üstelik sivil iktidarın ustalıkla bütün siyasi alandaki liberal, sol, ulusalcı, milli görüşçü, piyasacı, milliyetçi söylemleri araklayarak kurduğu söylemsel stratejisine Ankara'da Meclis önünde toplanan grupların 'Biz Mustafa Kemal'in askeriyiz' sloganlarına polisin karşı anonsla 'Biz de Mustafa Kemal'in askerleriyiz' cevabı da katılmıştı. Dolayısıyla hükümet, bugün itibarıyla bireysel demokratik hak ve özgürlüklere hiç gerek kalmadığını ülke genelindeki siyasi simge, söylem ve temsilleri soğurarak kendine kattığını ve başka bir tezahürüne de kesinlikle katlanmayacağını açıklıyordu.     
Ankara'daki 29 Ekim kutlamalarına katılmak isteyen grupların İstanbul, İzmir, Manisa, Balıkesir, Yalova ve Zonguldak'tan otobüslerle hareket etmesine izin vermeyen, yolcuların GBT bilgilerini tarayıp, 'ceset torbası yok' diye durdurulurken, İçişleri Bakanlığı'nın Ankara'ya toplu hareketin engellenmesi için genelge yayımladığı ortaya çıktı (Bianet).
Artık bırakın seyahat özgürlüğünü, sokakta üç kişinin yan yana durmasının 'radikal grup' konuşmasının 'kaos' diye tanımlandığı hassas zamanlardaydık. 
Zinde demokrasimizin, Kürtler, Aleviler, kadınlar, öğrenciler, işçiler, solcular, komünistler, ulusalcılar, HES karşıtları ve hatta Ezidi ve Zerdüştler'in piyasa ve ülke güvenliği için 'terörist olmadan' 'çoğunlukçu' güruhlarda nasıl eriyerek yok olacaklarına, nasıl yaşayacaklarına razı geleceklerini anlatmaktan dilinde tüy bitmişti.
Ve Cumhuriyetimiz'in 89. yıl idrakiyle dün sivil iktidarla demokrasi sınırını geçen bölgesel emperyal hülyalar içindeki Türkiye'de sivil ulusal bayram tecrübemizi topla tüfekle değil gazla tazyikli suyla yaşadık.
Sivil siyasetin militarist ve güvenlikçi pratiklerine bir yenisi eklenmişti ve devlet bir kez daha demokrasi kültürünün Türkiye'nin en büyük güvenlik riski olduğunu onaylamıştı.