İnsan hakları evrensel bir seviyedir; binlerce yıldır Aborjinlerin, bin yıldır Alevilerin, son 50 yıldır da Avrupalı'ların nihayet kabul ettiği insanlık çıtası.  

Siyasi partiler, dernekler, vakıflar, tarikatlar bu evrensel yasalara uygun olmak zorundadır. Avrupalılar, yani İngiliz kraliyeti bile bu yasaları öğrendi ve hatta savunmak zorunda kaldı, kalıyor.

Komünistler de öğrendi, burjuvazi de öğrendi, kraliyet aileleri de, kolonyalist emperyalistler de öğrendi. burunlarını sürte sürte, bedeller ödeye ödete öğrendiler.

Kimse bu bedellerin üzerine basıp geçemez.

Kimse bu evrensel yasaları çiğneyerek özgürlükten bahsedemez. 

Babil-Mısır coğrafyası da bunu öğrenecek, kabul edecek. Babil artığı ağa-tarikat egemenleri ve temsilcileri de bu topraklarda ya insan olmayı öğrenecekler ya da öğrenecekler.

Tarikat hakları, Şeyh-ağa-kral hakları insan hakları demek değildir.

Kimse ben Muhammed gibi yaşayacağım deme özgürlüğüne sahip olamaz. Bunu iddia etmek, kız çocuklarına tecavüz etme özgürlüğüdür, bu özgürlük değil, suçtur.

Kimse özgür kadınları köle/cariye yapma özgürlüğünden bahsedemez, bunlar özgürlük değil, cezai müeyyide gerektiren suçlardır.

Suç işleme özgürlüğü diye bir özgürlük olamaz.

Bu Dünya'da işlenen suçların bu Dünya'da bedeli, cezası vardır, ahirete havale edilemez.

Özgürlük savunulacaksa din-inanç özgürlüğü adıyla değil, ancak insan onurunu koruma özgürlüğü olabilir.

Dini şeriat yasalarını arzulayan kişi, kendisine karşı, kendi insanlığına karşı suç işliyordur, savunulamaz, kendisi de savunamaz.

Nazizmi savunmak nasıl suç ise, bu da suçtur.

Toprak ağalığı, marabalık köleliktir, suçtur.

Toprak ağalarının çok karılı harem hayatı, alenen suçtur.

Şeyhlerin çocuk istismarı suçtur.

Kimse bu suçları, halkların özgürlüğü, dinlerin özgürlüğü ile perdeleyemez.

Hele de solcuyum, sosyalistim diyen birileri, bu perdenin taşıyıcısı, suç ortağı olamaz, olmamalıdır.

Aşk ile.