Dünya Kupası tarihine baktığınızda, iki ülkenin de hanesinde dört şampiyonluk yazıyor. Zaten onlardan daha iyi olan bir Brezilya var. Avrupa’nın diğer temsilcileri yeryüzünün en büyük futbol organizasyonunda birer kez gülebilmiş. Bugüne kadar zafere ulaşan İngiltere, Fransa ve İspanya’yı toplasanız, bir Almanya ya da İtalya etmiyor. Şimdiye kadar oynanan 20 finalin 14'ünde boy gösteren "en iyi ikinciler" kıtalarının medar-ı iftiharları olarak dikkat çekiyor.

Avrupa Şampiyonası’nda durum biraz daha farklı. Aslında bunun esbab-ı mucibesini gök-mavililerde aramalı. Zira "spagetticiler" üç final görmüş, bunların sadece birinde mutlu sona ulaşabilmiş. Panzerler ise bildiğiniz gibi. Turnuva tarihinin en çok unvan maçına çıkmış ekibi olan "sosisçiler" üç kez sahadan galibiyetle ayrılmış, üç defa da ikincilikte kalmış.

Hemen hatırlatmalı, İtalya'nın ikinci turda elediği İspanya'nın da üç şampiyonluğu bulunuyor. Üst üste iki organizasyonda kupa kaldırabilen tek ülke böylece elenirken, teknik direktör Antonio Conte ile bambaşka bir karaktere bürünen İtalya bir anlamda da 4-0 yenildiği EURO 2012 finalinin intikamını almış oldu.

Bordeaux’da bu akşam erken finalin sonucu merakla beklenedursun, biraz tarihin tozlu sayfalarına gitmeli, ezeli rakiplerin unutulmaz randevularını irdelemeli…

İtalya üstün

Bir zamanların müttefikleri, bugüne kadar 33 kez kozlarını paylaştı. Ezeli rekabette İtalya'nın bariz üstünlüğü dikkat çekiyor. Gök-mavililerin 15, Panzerlerin ise 8 galibiyeti bulunuyor; 10 maç da berabere bitmiş. Tabii bu istatistiğe Demokratik Almanya’nın dahil olmadığını anımsatmalı. Belki şaşıracaksınız ama Doğu’nun Çizme bilançosu, Batı’ya nazaran çok daha iyi. Taraflar dört kez buluşmuş, her iki ülke de birer galibiyet almış. Yeri gelmişken Demokratik Almanya'nın Avrupa Şampiyonası’nda hiç sahne almadığını, Dünya Kupası’nda da sadece bir kez oynadığını vurgulamalı...

Devlerin ilk randevusu 1923’te Milano’daydı, sonuncusu bu yıl Münih’te. Her iki maçı da ev sahipleri rahat kazanmıştı. Hattâ EURO 2016 öncesi gövde gösterisi yapan Panzerler 4-1’lik skorla galip gelmiş; 1995'ten bu yana yenemediği rakibini devirmeyi başarmıştı.

Bordeaux’da bu akşam erken finalin sonucu merakla beklenedursun, biraz tarihin tozlu sayfalarına gitmeli, ezeli rakiplerin unutulmaz randevularını irdelemeli…

İtalya üstün

Bir zamanların müttefikleri, bugüne kadar 33 kez kozlarını paylaştı. Ezeli rekabette İtalya'nın bariz üstünlüğü dikkat çekiyor. Gök-mavililerin 15, Panzerlerin ise 8 galibiyeti bulunuyor; 10 maç da berabere bitmiş. Tabii bu istatistiğe Demokratik Almanya’nın dahil olmadığını anımsatmalı. Belki şaşıracaksınız ama Doğu’nun Çizme bilançosu, Batı’ya nazaran çok daha iyi. Taraflar dört kez buluşmuş, her iki ülke de birer galibiyet almış. Yeri gelmişken Demokratik Almanya'nın Avrupa Şampiyonası’nda hiç sahne almadığını, Dünya Kupası’nda da sadece bir kez oynadığını vurgulamalı...

Devlerin ilk randevusu 1923’te Milano’daydı, sonuncusu bu yıl Münih’te. Her iki maçı da ev sahipleri rahat kazanmıştı. Hattâ EURO 2016 öncesi gövde gösterisi yapan Panzerler 4-1’lik skorla galip gelmiş; 1995'ten bu yana yenemediği rakibini devirmeyi başarmıştı.

İlk resmî buluşma 1962 Şili Dünya Kupası'ndaydı. O güne kadar oynanan 11 hazırlık karşılaşmasının sekizini İtalya, ikisini de Almanya kazanmıştı. Tabii artık duvar vardı, Almanya bir değil; ikiydi. Santiago'daki grup maçında gol sesi çıkmamıştı.

'Yüzyılın maçı'

1970 Dünya Kupası'nın yarı finaliydi. Mexico City'deki Azteca Stadyumu'nda toplanan 100 bini aşkın izleyici gözlerine inanamıyordu. Biraz tutuk başlayan mücadele, uzatmalarda bir futbol destanına dönüyordu.

İlk kurşunu karşılaşmanın henüz başlarında Roberto Boninsegna sıkmış, maç bitti derken Karl-Heinz Schnellinger eşitliği sağlamıştı. O tarihlerde Milan'da oynayan savunma oyuncusunun milli takım kariyerindeki tek gol de buydu. Bir atmış, bir atmıştı...Bu arada sakatlanan Franz Beckenbauer mücadeleye kolu sarılı bir şekilde devam ediyordu. Zira teknik direktör Helmut Schön değişiklik haklarını kullanmış, son olarak da yaklaşık 30 yıl sonra Galatasaray'ın başına geçecek Siggi Held'i sahaya sürmüştü.

Uzatmalar tufandı. İlk Panzerler sahne almıştı; golün adı Gerd Müller idi. Kullanılan kornerde, sonradan oyuna giren Fabrizio Poletti'nin göğsüyle kalecisine uzatmaya çalıştığı geri pası kısa kalınca, Bombacı ağları bulmuştu. Başka bir duran topta tabela eşitleniyordu. Tarcisio Burgnich, Held'in sektirdiği topu soluyla ağlara göndermişti. Gigi Riva uzatmaların ilk devresine noktayı koyuyordu: 3-2.

Almanlar bastırıyor, Müller bu sefer de kafasıyla ağları buluyordu. Unutulmaz santrafor böylece Dünya Kupası'ndaki gol sayısını 10'a çıkarmış; krallığını perçinlemişti. Hemen akabinde Boninsegna'nın asistini değerlendiren Milan'ın altın çocuğu Gianni Rivera skoru ilan etmişti: 4-3. İtalya bu maçın yorgunluğuyla Brezilya karşısında varlık gösterememişti.

İşte 17 Haziran 1970'te oynanan o karşılaşma, futbol literatüründe "yüzyılın maçı" olarak anılıyor, Azteka Stadyumu'nun duvarına çakılmış bir plaka o günü anlatıyor.

Unutulmaz final

1978 Dünya Kupası'nda taraflar ikinci grup aşamasında berabere kalmıştı. Dört yıl sonraki turnuvadaki randevu unutulmazdı.

Santiago Bernabeu Stadyumu'nun tribünlerini dolduran 90 bin kişi heyecanla Avrupa'nın iki büyük devi arasında oynanacak finali bekliyordu. Turnuvaya tutuk başlayan İtalya sonradan açılmış, Panzerler ise yoluna doludizgin devam etmişti.

Bruno Conti'nin sürüklediği İtalya, ilk yarının ortasında penaltı kazanmıştı. Topun başına gelen Antonio Cabrini akıllara ünlü klişeyi getiriyordu: Solaklar penaltı atamaz! Onun vuruşu auta gidince, eşitlik bozulmamıştı. İkinci devre turnuvanın gol kralı Paolo Rossi perdeyi açmış, Marco Tardelli soluyla farkı ikiye çıkarmıştı. O gün altı yaşında olan bu satırların yazarı, onun kutlamasını asla unutmamış, kolundaki damarları ürkerek saymıştı.

Üç yıl sonra tesadüfen stadyumda izleyeceğim Marco Altobelli farkı üçe çıkarınca, ben bile anlamıştım işin bittiğini. O sırada kameralar şeref tribününde sevinen yaşlı birisini gösteriyordu. Hiç unutmam dedem onun İtalya Cumhurbaşkanı olduğunu söylemişti. 86 yaşının arifesindeki Sandro Pertini çocuklar gibi şendi. Paul Breitner skoru ilan etmiş, İtalya tarihindeki üçüncü Dünya Kupası'nı kazanmıştı.

Bir sonraki randevu Zürih'teydi. FIFA'nın 80. yıldönümü şerefine oynanan maçta Jupp Derwall'in öğrencileri rövanşı almıştı. Devler, Avrupa Şampiyonası'nda ilk defa Düsseldorf'ta 1988'de buluşmuş, yenişememişlerdi. Sekiz yıl sonra yine aynı gruptaydılar, Old Trafford'da yine beraberlik vardı. Artık Almanya tekti; Duvar'ın doğusunda doğan Matthias Sammer ile Steffen Freund ilk 11'deydi.

Almanya şeytanın bacağını kıracak mı?

2006 Dünya Kupası'nın yarı finaliydi. Dortmund'da tribünleri dolduran on binler, ekranları başındaki yüz milyonlar penaltı atışlarını bekliyordu. Mücadelenin 119. dakikası oynanıyordu. Gök-mavililerin kullandığı korner tüm hesapları bozuyordu. Defansın uzaklaştırdığı top önünde kalan Andrea Pirlo, Fabio Grosso'ya meşin yuvarlağı oldukça zarif bırakıyor, sol bek nefis bir plaseyle Jens Lehmann'ı avlıyordu. Ev sahibi ya herru ya merru rakip kaleye yükleniyor, gelişen konratakta Alessandro Del Piero köşeyi muhteşem görüyordu...

Yoluna devam eden İtalya, Fransa'yı penaltılarla devirip Dünya Kupası'nı kazanmıştı.

"Yaşlı Kıta"nın süper güçlerinin büyük bir organizasyondaki son buluşmaları Varşova'daydı. Euro 2012'nin yarı finalinde Mario Balotelli şov vardı. Onun iki golüyle İtalya kazanmış, Mesut Özil'in uzatmalarda attığı penaltı teselli ikramiyesiden başka bir anlam taşımamıştı.

İnanması zor da olsa, bugüne kadar Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası'nda oynanan hiçbir maçta Almanya, İtalya'yı yenememiş durumda. Devlerin senaryosu da belli; grup aşamasında hep berabere kalmışlar, ilerleyen turlarda ise hep gök-mavililer kazanmış. Bu senenin başında rakibini farklı yenerek 20 yıllık galibiyet hasretini dindiren Panzerler, bakalım şeytanın bacağını kırabilecek mi? (