İki hafta önce Köln’de Kürt akademisyenlerin derneği olan KURD-AKAD bir toplantı gerçekleştirdi. Dernek »›Yeni‹ Türkiye ve meydan okuyanları« başlıklı toplantıyla »ulus devlete, milliyetçiliğe, Erdoğan altında rejim değişikliğine, muhalif güçlere ve tabandan demokrasi alternatiflerine derin bir bakış temelinde siyasî süreklilikleri, değişimleri ve meydan okumaları ortaya çıkartmayı hedeflediklerini« belirtiyordu. Katılmak istediğimiz, ama zaman darlığı ve meslekî zorunluluklar nedeniyle katılamadığımız bu toplantıyı esasa yönelik bir eleştiri kapsamında ele almak istiyoruz.

KURD-AKAD derneğinin (veya başka bir kurumun) nasıl bir toplantı yapacağına, toplantının içeriğini nasıl tanımlayacağına, toplantıya kimleri çağıracağına karışacak değiliz. Bu kararı elbette dernek yöneticileri ve üyeleri verecektir. Ancak bu, alınan karar dışarıdan, bilhassa o kuruma yakın duranlardan eleştirilemez anlamına da gelmez. O açıdan akademisyen arkadaşlarımızın yazdıklarımızı yapıcı eleştiri olarak algılayacaklarını biliyoruz.

19 Ocak’ta Köln’de gerçekleştirilen toplantıya davet edilenlerden birisi, Şansölyenin bütçesinden finanse edilen »Bilim ve Politika Vakfı« SWP’nin Türkiye uzmanlarından (!) Günter Seufert’ti. Seufert, ki analizleri ve yorumlarını okuyanlar bilir, Alman devletinin Türkiye politikalarını etkileyen önemli isimlerden birisi. SWP de, »bağımsızmış« görünümü sergileyen, ama Alman emperyalizminin devlet aklını bilim kılıfı altında pazarlayan bir kurumdur.

Alman devletinin 150 yıllık kadim Türkiye politikasının bugüne dek değişmediği, özellikle Kürtlere ve Kürdistan’a yönelik yaklaşımlarının Türk devletinin politikalarıyla eşgüdüm içinde şekillendiği konusunda akademisyen arkadaşlarla hem fikir olduğumuzu düşünüyoruz. Alman emperyalizminden Türkiye’de demokratikleşme ve bununla bağlantılı olarak Kürt sorununun çözülmesi konusunda hâlâ bir medet uman varsa, o zaman söyleyecek lafımız olmaz.

Kürt akademisyenlerin Alman devletinin vasfı, devlet kurumlarının ve hükümete yakın kuruluşların karakterleri konusunda yeterince bilgiye sahip olduklarını varsayıyoruz. Eğer öyleyse, o zaman sormalıyız: devlet aklını temsil eden bir isme platform sunmanın mantığı nedir? Herhalde Seufert’in »Kürt Davası« için kazanılabileceğini düşünen yoktur. Mesele Alman emperyalizminin Türkiye politikalarını ve arka planını öğrenmekse, devlet pratiğine ve en azından SWP’nin web sayfasına bakmak yeterli değil midir?

Velhasıl, ister akademisyen olun, ister sendikacı, dernek yöneticisi, politikacı veya sıradan bir aktivist – inandığınız bir dava için yaptığınız bir »işte« kiminle dans ettiğinizi bilmek zorundasınız. Bilmezseniz, atacağınız adımların nereye varacağını, davanız için ne gibi sonuçlara yol açacağını kontrol edemezsiniz. Hele dans partneriniz Alman devletinin adamıysa, çok daha fazla dikkat etmeli, siyasî acemiliğe izin vermemelisiniz. Biz, faydacı yaklaşımların, »düşmanımın düşmanı, dostumdur« görüşünün Kürt halkının özgürlük mücadelesine yararı olmadığını düşünenlerdeniz. Günter Seufert’in, SWP’nin temsil ettiği siyasî pozisyonlar, ne Kürt halkının, ne de ezilen ve sömürülen sınıfların çıkarınadır. Anımsatmak istedik.