İki genç bibirlerini severler ve evlenme kararı alırlar. Fakat her iki tarafın aileleri de karşıdır bu iki gencin hayatlarını birlikte sürdürmelerine.

M, Türkiye'in Mardin kentinden İstanbul'a okumak için giden Süryani inancına sahip bir genç, Ş ise, Bulgaristan göçmenlerinden bir müslüman ailenin kızı.

M, üniversitede hukuk, Ş ise lise öğrencisidir. Ailelerinin desteği olmadan „Kendi yağlarıyla kavrulabilecek“ durumda değillerdir ama tüm reddetmelere karşı evlenmekte kararlıdılar.

Ş'in babası;

“Ben kızımın bir başka dinden birisiyle evlenmemesi için Bulgaristan'dan kalkıp Türkiye'ye boşuna gelmişim!“ diyerek adeta isyan eder.

M'in ailesi de, biricik oğullarıyla hiç görüşmeyerek tepkilerini gösterirler.

M. ve Ş. çok sevdikleri arkadaşları H. Bey ve F. Hanım çiftinin destekleriyle hayallerini gerçekleştirirler. F. Hanım ve H. Bey'in arkadaş çevresinden topladıkları para ve ödünç aldıkları takılarla arkadaşlarının düğünlerini yaparlar. F. Hanım ve H. Bey, hemen ertesi günü takıları aldıkları kişilere teslim ederler.

Bu genç çift, önlerindeki tüm aşılmaz duvarları yıkarak biri liseyi, diğeri hukuk fakültesini bitirip ABD'ye giderek yerleşirler. Mutluluk içinde yaşamlarını sürdürürler, çocuk ve torun sahibi bile olurlar. Aileler ise çıkardıkları zorluklarla kalırlar ve daha sonra da çocuklarının mutluluklarını paylaşmak mecburiyetinde kalırlar.

Ş. Hanım ve M. Bey Türkiye'den uzak kalırlar, yıllar sonra çok sevdikleri arkadaşları F. Hanım ve H. Bey'i Bodum'da bulurlar, oradan bir ev alarak yazlarını birlikte geçirdikleri gibi F. Hanım ve H. Beylere kendi yaşadıkları ABD'nin California Eyaletinden bir ev almalarını ve kışları da birlikte geçirmeyi başarırlar.

Biri müslüman, diğeri hıristiyan olan bu insanlar gibi farklı inançlardan olanların kurdukları mutlu yuvası olanların binlercesinden bir örnektir bu insanlar. Sevginin bağnaz inanca üstün geldiğinin önemli bir göstergesi değil mi!?

Günümüzde çok kötü örnekleri sergilenen ve inanç farklılıklarını ön plana çıkararak ötekileştirmeyi ilke edinip insanların huzurunu kaçıranlara dur diyebilinebilecek mi!?

Ayrıştırmalara karşı konulup, her türlü farklılıkların zenginlik olarak görüleceği ve „Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi yaşamak“ ilkesiyle içinde yaşadığımız, Almanya´mızda, Türkiye'mizde ve de Dünyamızda sevgi ve dostluk, dayanışma içinde yaşanabilecek ortam kurulabilecek mi!?

Bilinçlenerek, farklılıkaları hoşgörerek tüm bu sorunlara olumlu yanıt bulmak ve yaşatmak çok kolay, yeter ki istensin!!!

Bunca ikilik yaratanlara karşı insanların büyük bir kısmı sevmeyi, kucaklaşmayı becerebiliyor ki Dünya'nın büyük bir bölümünde savaşsız yaşanabiliyor…

Öyleyse,umutlu olmak için herkese görev düşüyor…

Ayrıştırmalara, ötekileştirmelere, farklılaştırmalara karşı; sevginin, hoşgörünün üstünlüğünü koruyalım…

Ham. 07.01.2017