Türkiye’de veya Avrupa’da nereye giderseniz gidin son ayların en ağızdan düşmeyen konusu Suriye ve Türkiye'deki iç savaş.

Neredeyse sıradaki vatandaşları bırakın çocuklar bile siyasi parti liderlerinin bu konuda söylediklerini bir türkü gibi ezberlemişler. Herkes Türkiye'nin kendisinin içinde geldiği etnik veya inancın malıymış gibi konuşuyor. Türkiye'nin ne Türklerin, ne de Kürtlerin babasının malı olmadığını hatırlatanlara bile saldırıyorlar. Bu toprakların o topraklar üzerinde yaşayan Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Laz, Rom, Romen, Çerkez, Yahudi kısaca kim yaşıyorsa hepsinin ortak ülkesi, vatanları, topraklarıdır.

Orada siyasetçilerin birinin öbürüne saldırısı, ağza alınmaması gereken hakaret sözleri katlanarak yaygınlaşmış. İnsanların birinin öbürünü selamlaması yerine hakaretler gökte serpen yağmur gibi.

Bu aşırı uçlardaki tartışmalar aşırı Milliyetçiliği (ırkçılığı), aşırı fundamentalizmi (Gerici orta çağ öncesi inançları) körüklüyor. Körüklemekle kalmıyor bir biriyle çatışmaya sürüklüyor. Türkiye’de yayınlanan bir çok gazete, dergi ve TV. Kanalların yayınlarına baktığımızda, dinlediğimizde bu durum sık sık aklın ve insani vicdanında dışına taşıyor.Bu ötekileştirmeyi yayınlarının temel ilkesi haline getiren medya kurumların düşünceleri teorik alanda tartışmakla kalmıyor. Bu sosyal tabakalara ve farklı etnik gruplara yansıması ne yazık ki acımasız, ağır, yaralayıcı olaylara sebep oluyor.

Özellikle Gazete ve TV. kanalların büyük çoğunluğu ülkedeki sosyal sorunları, günlük olayları tarafsız ve gerçek vermesi gerekirken siyasi partilere taraf olarak yayınlarını sürdürüyorlar. Yalan kışkırtıcı haberler üretip yayınlıyorlar. Gerçek habercilik yapmak isteyen gazeteci ve bilim adamlarına da siyasi hükumetin tahammülü yok. Onun desteği ile beslenen medyada onun silahlı gücünden bile daha güçlü bir şekilde savunmaktadır. Ayakta kala bilmesi için hükumet yanlısı siyaset yorumcularına yer veriyorlar. Onlardan farklı düşünenleri düşman olarak hedef haline getiriyorlar.

Bu durum hem Türkiye'deki iç savaş konusunda, hemde Suriye'dekini iç savaşa yaklaşım konusunda aklın ışığında yaklaşma ve analiz etmeyi engelliyor. Ateşe körükle gitmesini sağlıyor. Olayları daha karmaşık hale getirmekle, çözülmesi zor bir duruma sokmakla da kalmıyor. Bu medyanın ve siyasetçilerin dili farklı etnik kökenli, farklı kültürlü ve farklı siyasi yapı ve gruplar arasında kin ve nefreti yaygınlaştırıyor. Çatışmalara kaynaklık ediyor.

Özellikle birinci ve ikinci paylaşım savaşı sonucu Yunanistan, Bulgaristan, eski Yugoslavya'dan ve eski Sovyet'lerdeki Türki cumhuriyetlerden gelen insanlar Türklerden daha da Türk ırkçılığına (milliyetçiliğine) sarılarak diğer etnik kökenlilerin ana dilini, inancını, kültürünü yaşamak isteyenlere saldırıyor. AKP Hükumetinin başından beri Yeni Osmanlı Halifeliğini yaratma özlemine Sünni inancına sarılan Türk ırkçılarda destek veriyor. Böylece AKP Hükumetinin ülke halklarını tamamen Sünnileştirme çabaları adım adım gerçekleştiriyor. Bunun sonucu aşırı Fundamentalistler de Cumhuriyetin ve çağdaşlaşmış tüm kurum ve bireylerine saldırıyor. Okullarda din derslerin ve imam hatip okulların yaygınlaştırması bunları daha da cesaretlendiriyor. Bunlar Suriye'deki iç savaşta taraflar. Suriye’de azınlıkta olan Alevilerin ESAD ailesinin yönetimiyle iktidarda olduğunu iddia ediyorlar Bunun mutlaka değişmesi ve Sünnilerin iktidar olaması gerektiğini, savunuyorlar. Sünnilerin Rejimi ele geçire bilmeleri için Beşar Esad’ ve rejimini yıkmayı bir görev olarak kabul ediyorlar.. Savaşa neden olan uluslara arası emperyalist güçleri ve Orta doğu Planlarını ve o planın eş başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın politikasını görmek istemiyorlar.

Bunlara karşı Kürtler, Lazlar başta olmak üzere” biz buranın yerli halkıyız, ne Moğolistan veya Orta Asya'dan geldik, ne de başka ülkelerden sığınmacı olarak gelip bu topraklarda Türkleştik ve İslamlaştık. Bizim ana dilimizi ve kültürümüzü geliştirecek derslik ve kurumları yaratmamız bizim insanı hakkımızdır. Yaşadığımız alanlardaki topraklar bizimdir. Bölgesel Özerklik istemi yönetimde adaleti sağlamaktır.“ diyorlar.

İşte bunun için Hükümet ve ona bağlı Fundamentalist-İslamcı gruplar ile Türk ırkçısı gruplar Kürtleri iç düşman ve bölücü olarak gösteriyor. Kimi siyasetçiler, sözde aydınlar bunlara dört elle sarılıyorlar. Türkiye nüfusunun %99 Müslüman Türk olduğunu savunuyor. Buna karşın “18 milyon Alevi, ayrıca Şafi, Hambeli, Maliki, Mevlevi, Hristiyan, Müsavi, Ateist, Laik insanlar da var. Ayrıca Türkiye de milliyet olarak da Türklerle birlikte Kürtler , Lazlar, Araplar, Romen, Çerkez, Ermeni, Yahudi, Süryani, Yezidi, Acem, vs. de var” diyenler..Bunu söyleyenlerin başında HDP ve Alevi örgütleri ile sosyalist parti ve sivil kurumlar geliyor.

Sunni- İslamcı ve Türk ırkçıları bu farklılıkları dile getirenleri bölücülükle ve vatan düşmanlığı ile suçluyorlar. İslam- Türkçülerin bu suçlamalarına şu yanıtı veriyorlar Azınlıklar ve sosyalistler: “Bunların tavrı insana şu deyimi hatırlatıyor ‘dağdan gelen bağdakini kovalamış.’

İki tarafa aklı başındaki insanları söyleyeceği tek şey “ Suriye deki savaş Suriyelilerin sorunudur onların iç işlerine karışma hakkımız yok. Biz başkalarına karışırsak başkaları da bizim iç işlerimize karışır. Türkiye sorunu hepimizindir. Çünkü yakılan, yıkılan kentler bu kentlerdeki tarihi eserler, yanan kent ve köyler, topraklar hepimizindir. Bu topraklar ne Türklerin, ne de Kürtlerin babasının malıdır. Burası bu toprakta yaşayan her etnikte, her inançtaki insanlarındır. Bu kirli savaşta ölen ve öldüren gençler bizim çocuklarımızdır. Bu savaşta ne ülkemizin ne halklarımızın bir çıkarı yoktur.

Yetkililer her ölen genç için “Şehit oldu, mekanı cennettir” cümlesiyle ölen gençlerin yakınlarını yatıştırmaya çalışıyorlar. Madem bu çatışmalarda ölenlerin mekanı cennetse neden kendi çocuklarını ölüme yollamıyorlar. Onlar çocuklarını ölüme yollamaz çünkü bu Savaşta silah tüccarları, ve egemen güçlerin çıkarı var. Onlar için çocuklarımızın ölmesine izin vermemeliyiz. Barış için silahların susması için Türk, Kürt, Sünni, Alevi kısacası tüm milliyet ve inançtan insanlar olarak kol kola girmeliyiz sesimizi yükseltmeliyiz....

Şubat 2016