Türkiye'de siyasal gündem referandum nedeniyle hayli sıcak geçmektedir. Toplumun sinir uçları politikacılar tarafından gerilmektedir. Toplumun bir kesiminde, devletin sunduğu imkânlardan nemalanmak için, her şeye rağmen AKP devleti ve Saray eksenli politikaların koşulsuz, âmâsız, fakatsız kabulü öngörülmektedir.

Türkiye toplumsal güçlerinin önemli bir kesimi, ekseriyeti AKP devletin den ve Saray'dan, rahatsızlığını her fırsatta dile getirmektedir. Bu nedenledir ki, anayasa referandumunda, HAYIR oyu vereceklerini her fırsatta dile getirmektedirler.

15 yıla yakın bir süredir iktidar koltuğunu gasp eden AKP ve Saray, devlet imkânlarını sonuna kadar kullanarak, 'Türk tipi' başkanlık olarak ifade ettikleri başkanlık sistemini, 'zorla' Türkiye toplumsal güçlerine kabul 'ettirmeye' çalışmaktadırlar.

Devlet imkânları, referandumda, 'evet' oyu kullanacakların ve bu yönde propaganda yapanlara her türden olanakların sunulduğu bir arena haline çevrilmiştir. Devletin, ekonomik, emniyet, askeri, bürokratik, medyası, akıllara gelebilecek tüm olanakları, referandumda, 'evet' oylarının yoğunlaşması için kullanıldığı aleni bilinmektedir.

AKP devleti, Saray, MHP Bahçeli ortaklığında, geleneksel devlet aklı, yanlarına HÜDA PAR (Kürt-Hizbullah) gibi katil ruhluları da beraberinde sürükleyerek, açık faşist bir diktatörlüğe doğru bir yolculuğa çıkmaktadırlar.

Bu faşist ve gerici güçlerin kurmak istedikleri, 'sistem' 'toplumsal yapılanma' 12 Eylül askeri faşist döneminin ve Kenan Evren liderliğindeki generaller çetesinin arzuladıkları sistemdir. 12 Eylül askeri faşist diktatörlüğü, öyle bir toplumsal yapılanması, 'tassaruf' etmişti ki, gelinen aşamada içinde geçtiğimiz süreçte, 'dejenere' olmuş bir toplumsal yapı, kimsenin-kimseye güvenmediği, yalanın-dolanın, hilekârlığın, küfrün kısacası ahlaki değerlerin erozyona uğradığı bir toplumsal yapı dersek, yanılmış olmayız.

İşte 12 Eylül askeri faşist darbe döneminin generaller çetesinin varmak istedikleri hedef tamda bu toplumsal yapılanma olmalıydı!

Bir ülkeyi yönetenler, 'kelli-felli' bürokratlar, siyaset insanları, politikacılar, parti başkanları, Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanları, yalan söyler ve ahlaka uygun olmayan davranışlar içine girerse, toplumsal yapılanmada önemli eksiklikler hasıl olur. Halkımız arasında bir söylence vardır. ''imam osurursa, cemaat ne yapar? Sıç...'' Türkiye toplumsal güçleri, bir hırs adına, iktidar erkini elinde tutanların, iktidarlarını sağlamlaştırmak adına, ülkeyi karpuz gibi parçalayarak ahlaki değerlerin yok olduğu, değerlerimizin erozyona uğradığı bir sürece doğru koşar adımlarla ilerlemektedir.

Medyayı, sosyal medyayı takip ettiğimizde, bu sürecin ne kadar hızlı ilerlediğini gözlemlemek mümkündür. Bazen insan kendi-kendine sormak zorunda kalıyor. Bizim ülkemizi yönetenler ne kadar yalan söylüyorlar? Neden, konuşmalarında, ahlak, hayal, değerlerimiz gözden uzak tutuluyor? Bu vb. sorular kafalarımızı kurcalayıp durmaktadır. Sermaye çevrelerinin hedefleri kendi kar oranlarını artırmak ve kartopu gibi yuvarlanarak büyüyen, sermaye ve taşınır-taşınmaz mal birikimlerini yoğunlaştırmaktır. Bu nedenledir ki, sermaye çevrelerinden, özelliklede yeşil sermayeyi denetleyen, hizmetine amade olmuş kesimlerin, ahlaki değeri hiç denecek kadar azdır.

Bunların topluma ahlaki değerlere ilişkin, 'ders' verircesine konuşmalar yapmaları, 'nutuk' atmaları, ikiyüzlü ve hilekârlıklarından kaynaklanmaktadır. Bu kesimlerin, ahlak, din, örf-anane, namus kavramları sık-sık kullanarak kendilerini, 'aklama' girişimleri, söz konusu konularda da, ticaret mantığıyla yaklaşmaktan kaynaklanmaktadır. Bütün hesapları sermaye birikimlerinin katlanmasına endekslidir. Türkiye toplumsal güçlerini, bir cendere içine sokacak, yaşamlarını çekilmez hale getirecek olan, 'Türk tipi' başkanlık sistemi için anayasa referandumuna kısa bir süre, sayı günler kaldı.

Türkiye toplumsal güçlerinin önünde iki seçenek bulunmaktadır. Referandumda, 'evet' oyu vererek, geleceklerini karanlık, sömürü sisteminin devam etmesini sağlayacak olan ve din tacirlerinin, ırkçıların, İslami-ırkçı faşist, gerici, yobaz, tek adam diktatörlüğüne onay vereceklerdir. Veya referandumda, HAYIR oyu kullanarak, açık faşizme giden yolu keseceklerdir. Referandumda HAYIR oylarının yoğunluklu çıkmasıyla tabiî ki sorunlarımız bitmeyecektir. Her şey, 'güllük gülistanlık' olmayacaktır. Ülkede uzun yıllardır hâkim sınıflar ve iktidar güçlerinin yaptıkları tahribatlar varlığını koruyacaktır.

Bu referandum da HAYIR oylarının yoğunluklu çıkması durumunda, büyük bir tehlikeyi atlatmakla birlikte, demokrasi mücadelesinde yeni adımların atılmasının yolları açılacaktır. Türkiye toplumsal güçleri, demokrasi güçleri omuz-omuza vererek ülkemizi içinde bulunduğu kötü koşullardan çıkarmanın yolların bulacaklardır.

Bugün, asli görevlerimiz olan, referandumda, HAYIR oylarının yoğunluk kazanmasını sağlayarak, açık faşizme giden yolu tıkamak olmalıdır. Yurtseverlik, vatandaşlık, demokrasiye gönül verme, toplumsal barış ve gelecekte refah düzeyi yüksek toplum yaratmak için, referandumda HAYIR oylarımızı yoğunlaştıralım!

Faşizme geçit vermeyelim!

Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle

29 Mart 2017