Hamburg’da Landwehr S / Bahn tren durağı karşısında ırkçı Neonazi dazlaklar tarafından, 21 Aralık 1985 yılında bir diskotek önünde dövülen ve 24 Aralık günü yaşamını kaybeden Ramazan Avcı'nın (26) ölümünden günümüze 29 yıl geçti.

Irkçı saldırının ardından biraraya gelen onlarca inisiyatif ve derneklerin ortak girişimi sonucu, 11 Ocak 1986 tarihinde 15 bin kişinin katıldığı büyük bir protesto yürüyüşü yapılmıştı. Yürüyüşte taşınan onlarca pankartla ve yapılan konuşmalarla Almanya'daki ırkçılığa dikkat çekilmişti. 12 Eylül öncesinden tanıdığımız ve yakından bildiğimiz bütün örgüt ve parti flamalarının her rengini, o yürüyüşte görmek mümkündü.

OLAY NASIL YAŞANMIŞTI?


21 Aralık 1985 tarihinde bir grup inşaat işçisi arkadaşıyla birlikte 26. yaş gününü kutlayan Ramazan Avcı, daha sonra paraya ihtiyacı olduğu gerekçesiyle arabasını satmak için sözleştiği kişiye gider. Eşi Gülistan Avcı, ölümünden sonra dünyaya gelen ve ismini Ramazan (29) koyduğu oğluna hamiledir. Ramazan, olay öncesi kardeşi Veli ve bir arkadaşı ile otobüs beklerken, ilerideki bir diskotekten elleri sopalı olarak aniden gelen Neonazilerin saldırısına uğrar. Neye uğradığını bilmez. Olay sırasında gözü dönmüş Nazi saldırganlardan kardeşi ve arkadaşı ilerideki bir otobüse binip kaçarak canlarını zor kurtarır. Ramazan Avcı'yı uzun süre kovalayan Neonaziler, onu sopa ve demir çubuklarla ağır yaralı olarak öldü diye bırakırlar. Avcı, olaydan üç gün sonra aldığı öldürücü darbeler sonucu yaşamını kaybeder. Eyalet hükümeti İçişleri Bakanı Rolf Lange (SPD) olaya bireysel bir vaka değerlendirmesiyle bakar. Muhalefet partisi lideri Hartmut Perschau (CDU) Avcı'ya yapılan saldırının bilinçli yapılmadığını, olayın da tesadüfen yaşandığını ifade eder. Halbuki aynı yılın Temmuz ayında bir başka semt olan Langenhorn'de Mehmet Kaymakçı (29) adlı bir inşaat işçisi beton darbesiyle vahşice öldürülür. Olay sonrası gözaltına alınan Neonazi "Türkleri öldürmek istiyoruz" açıklamasını yapar.

RAMAZAN AVCI'NIN ÖLÜMÜ 15 BİN KİŞİ TARAFINDAN PROTESTO EDİLDİ


Almanya'da ilk kez binlerce kişi 11 Ocak tarihinde ırkçılığı protesto için sokaklara çıktı. Türkiyeli sol ve demokratik dernekler başta olmak üzere cami dernekleri birlikte ırkçılığı protesto ettiler. Bugünkü kamplaşmalar ve kutuplaşmalar henüz günümüz boyutlarında değildi. Alman ve göçmen binlerce Hamburglu olay sonrası ırkçı katillere tepki duyarak, onları omuz omuza nefretle protesto ettiler. Olaya karıştıkları açıklanan 30'a yakın Neonaziden, 4'ü sorumlu bulunarak 3 ile 10 yıl arası gençlik cezasına çarptırıldı. 2014 yılında geriye bakıldığında ırkçılığı önleme konusunda, bir kaplumbağa adımının dahi atılmadığınıı görmekteyiz.

ALMANYA'DA IRKÇILIKLA MÜCADELE BAKANLIĞI KURULMALIDIR


Hoyerswerda, Mölln, Solingen, Ludwigshafen, Keupstr ve 10 kişinin öldürüldüğü NSU cinayetleri davasındaki imha edilen gizli belgeler, Anayasayı Koruma Dairesi ile işbirliği içindeki (V Mann) Neonazi katillerin rolü dikkate alındığında, durum daha vahim hale gelmektedir. (Benzeri bir başka durumun, IŞİD'e Almanya'dan katılan Cihatçı gençlere Alman istihbaratının neden engel olmadığı daha iyi anlaşılmaktadır.)

Hitler faşizmini yaşamış bundan dolayı halen tazminat ödeyen bir ülkenin ırkçılıkla mücadele karnesi yüz karası boyutlardadır. Son günlerde başta Dresden, Düsseldorf, Köln olmak üzere Almanya'nın birçok yerinde düzenlenen ırkçı gösteriler acaba tesadüf mü sayılmalı ?  Savaş bölgelerine satılan yüz milyarlarca avro değerindeki silahlar sonucu yapılan katliamlar, yerini yurdunu terk etmek zorunda kalan siviller ve Almanya'daki mülteci yurtları önündeki Neonazilerin provokatif amaçlı yürüyüşleri birlikte düşünülmelidir.

Günden güne kurumsallaşma düzeyinde devam eden göçmen düşmanlığının artması oldukça düşündürücüdür. Siyasi parti ayrımı yapılmaksızın konuya acilen müdahale edilmezse, bedeli ağır olacaktır. Yaşadığımız ülke Almanya'daki sivil faşit Neonazi örgütlerin saldırılarının ve ayak seslerinin yanı başımızda artmasına sessiz kalanlar, yarın geç kalındığının farkında olacaklardır.

Yeni Ramazan Avcı, Hoyerswerda, Mölln, Solingen, Ludwigshafen ve NSU cinayetleri yaşanmak istenmiyorsa, ırkçılığa karşı önce yasalar düzeyinde ve köklü önlemlerle mücadele edilmelidir. İsveç örneği gibi Almanya'da henüz göçmenlerle ilgili bir Bakanlık yoktur.  Almanya ırkçı Nazi geçmişiyle arasına Çin Seddi örmek istiyorsa, acilen Irkçılıkla Mücadele Bakanlığı kurularak, toplum bu konuda duyarlı hale getirilmeli ve ırkçılık yasalar düzeyinde suç olarak yer almalıdır. Bunun hayata geçmesi de Sivil Toplum Örgütleri'nin faaliyetlerine ve baskısına bağlıdır.