Türk devleti kuruluşundan beri özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten herkese büyük bir düşmanlık yaparak varlığını sürdürebilmiştir.

Bugün de bu düşmanlığın en gaddar ve en zalim olan yeni bir versiyonunu yaşıyoruz. Bundan yıllar önce Sabahattin Ali’den Nazım Hikmet’e, Yaşar Kemal’den, Ahmet Arif’e kadar her fikir üreten muhalif insan Türk devletinin zulmünü yaşamıştır. Bugün de her biat etmeyen insan düşman ilan edilerek en kuralsız biçimde cezalandırılmaktadır.

2011 yılında, Türk devletinin yeni bir “cadı avı partisi”nde Ragıp Zarakolu ve oğlu Deniz Zarakolu’yla birlikte, KCK davasında yargılandık. Zaten Ragıp Zarakolu hakkında çıkartılan “kırmızı bülten”le aranma kararı da bu davayla ilgilidir. Ragıp Zarakolu altı ay cezaevinde tutulduktan sonra, tahliye edilmiş ve suçlandığı konular büyük ölçüde yasalardan çıkartılmış veya değiştirilmişti.

Bu durumda Ragıp Zarakolu’nun bu davadan berat etmesi, böyle bir davanın hiç olmaması veya hemen düşürülmesi gerekirken, yurt dışında yaşamak zorunda bırakılan Ragıp Zarakolu yıllar sonra “kırmızı bülten” terörüyle karşı karşıya bırakılmaktadır.

Ragıp Zarakolu o dönemde, HDP önceli partinin, BDP’nin, “Siyaset Akademileri”nde siyaset bilimine dair ders vermişti. Verdiği bu derslerden dolayı yargılanmış ve tutuklanmıştı. Bu davadan dolayı “kırmızı bülten”le aranma kararı çıkartılmıştır.

Türk devletinin suçladığı “Siyaset Akademileri” Türkiye ve Kürdistan’ın demokratik siyasal ve kültürel düzeyini geliştiren, yükselten bir çalışmaydı. Esasında bu tür akademileri kurmak ve çalıştırmak, bütün siyasal partilerin ve diğer siyaset kurumlarının asli görevi olarak görülmelidir.

Gerçi şu anda tek adamın varlığı bu türden çalışmaları gereksiz ve anlamsız kılmış olabilir ama AKP’nin kendisinin de siyaset akademileri bulunmaktaydı. Ama demokratik siyaset yapıcılarının toplumu aydınlatan her türlü faaliyetini suçlayarak varlığını sürdüren mevcut iktidar, bu siyaset Akademilerini çalıştırmamış ve buralarda ders veren Ragıp Zarakolu gibi bir çok aydını, akademisyeni suçlu ilan etmiştir.

 Ragıp Zarakolu, Türkiye demokrasi mücadelesinin bir sembolüdür. 1970’lerden bu yana Ayşe ve Ragıp Zarakolu aralıksız olarak özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yerlerini almışlar, Ayşe Zarakolu, büyük ihtimalle yaşadığı zulmün yarattığı sorunların etkisiyle, hastalık sonucu hayata veda etmiş, Ragıp Zarakolu ise insan hakları ve özgürlük mücadelesine devam etmektedir. Ragıp Zarakolu ve çocukları, yüreklerine gömdükleri Ayşe Zarakolu’nun kaybının acısını, mücadeleyi büyüterek azaltmaya çalışmışlardır.

Yıllar önce kimsenin Kürt siyasetiyle ilişkilenmek istemediği günlerde, Ayşe Zarakolu ile birlikte HADEP’te yöneticilik yapma bahtiyarlığını yaşamıştım. Ayşe Abla aynı zamanda İHD yöneticisi olarak da mücadeleye katkı sunuyordu. Zaten Türk devletinin Ragıp Zarakolu’nu “kırmızı bülten”le aranmasının altında yatan onların bu kararlı mücadelesidir.

 Aslında bu “kırmızı bülten”le aranma kararı, Türk devleti tarafında yeni bir baskı altına alma yöntemi olarak kullanılmaktadır. “Kırmızı bülten”le aranma uygulaması, Türk devletinin ortaya koyduğu düşmanlığın boyutunun, çok açık bir, göstergesidir. Bu yolla insanlar, tekrardan suçlanarak bir kez daha cezalandırılmaktadır.

Bilenler biliyor, ancak sürekli bir biçimde yalanlar yayarak, kamuoyunun bilincini bulandıranların ve Türk devletinin günahlarını az göstermeye çalışanların, Ragıp Zarakolu hakkında alınan bu kararı doğru değerlendirmeleri, büyük bir önem taşımaktadır. Kimse bu kararı bağımsız yargının kararı olarak göstermeye çalışmamalıdır.

Her şey bir tarafa, temel gerçek şu ki, Ragıp Zarakolu’nun yargılandığı ve “kırmızı bülten”le aranmasına yol açan suçlama, Ragıp Zarakolu’nun, Kürt halkına karşı gösterdiği dayanışmadır. Tabii ki Ragıp Zarakolu sadece Kürtlerin değil, Ermeni halkının, Rum, Süryani ve Yahudi halklarının, Alevi inancının ve tüm ezilenlerin dertlerini dert edinen, sevinçlerini paylaşmıştır.

Türk devletinin halklara, emekçilere ve tüm ezilenlere yaşattığı trajedileri, yaptığı soykırımları teşhir eden, bunların bilinmesini sağlayan bir yayıncılık yapmaktadır. Onun yaptığı gerçekten yana olmak ve halklara ve inançlara uygulanan soykırımları teşhir etmektir. Bütün bunlardan dolayı, Ragıp Zarakolu’na namuslu ve sorumlu bir aydın olmanın bedeli ödetilmek istenmektedir. Her şey çok açık ve Ragıp Zarakolu için alınan “kırmızı bülten”le aranma kararı alçak ve barbar bir saldırıdır. Faşizmin kanlı ve kara gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Aydınları, yazarları, sanatçıları yargılayan Türk devletinin halen dünyanın bir çok devleti tarafında itibar görmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Çünkü Türk devleti, sadece Türkiye ve Kürdistan halklarına ve aydınlarına saldırmamakta, bir bütün olarak, insanlığın demokratik kazanımlarına ve değerlerine saldırmaktadır.

Erdoğan, kontrolsüz, korsan bir zulüm düzeni kurmak ve Türk devletinin bütün organ ve kurumlarını birer zulüm makinası olarak kullanmak için çalışmaktadır. Ragıp Zarakolu’na yapılan bu saldırı, Kürt halkının önderi Sayın Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridinin sonucu ve farklı bir versiyonudur. Erdoğan’ın kurmak istediği tecrit sistemine karşı herkes, mağduriyet sırasını beklemeden, yapabileceği ne varsa onu yapmalıdır.

Ragıp Zarakolu, ezilenlerin inançlı, kararlı ve fedakâr bir aydını olarak yalnız değildir, yalnız kalmayacaktır. Kürt halkı, Türkiye halkları ve tüm ezilenler kendi değerlerine sahip çıkacak ve söz konusu saldırıları püskürtecektir. Mevcut Erdoğan diktatörlüğünde kimse kendisini güvende hissetme olanağına sahip değildir. Bu -+saldırıları püskürtmek, bugününün koşullarında, mücadelenin zorunlu görevlerinden biri haline gelmiş bulunmaktadır.

Faşizme ezdireceğimiz, feda edeceğimiz hiçbir değerimiz yoktur. Ragıp Zarakolu’na zarar vermenize halklar ve ezilenler, izin vermeyecektir.