İşte Avrupa Sürgünler Meclisi Yürütme Kurulu imzalı yapılan o açıklamanın tam metni:

Değerli Avrupa Sürgünler Meclisi üyeleri, değerli dostlarımız,

Avrupa Sürgünler Meclisi 10 Kasım 2018 tarihinde Olağan Genel Toplantısını gerçekleştirecektir. Bu toplantının üretiminin, çalışmalarımızın derinlik ve yaygınlık boyutunu geliştirebilmenin yol ve yöntemlerinin saptanmasına; yeni olanak ve kaynakların ortaya çıkarılmasına katkılı olabilmesi kurumsal olarak temel isteğimizdir.

Bu nedenle yapacağımız Genel Toplantı’yı, “Avrupa sürgün çalışmalarında görev ve sorumluluk üstlenmek isteyen bir kurum” olarak kurumumuzun yaşanan sürece daha güçlü müdahil olabilmesinin, gönüllülük esası üzerinde sürdürülen çalışmalarına daha fazla katılım sağlanabilmesinin yol ve yöntemlerinin üretilmesi için birinci dereceden öneme sahip olarak tanımlamaktayız.

Değerli dostlar, mevcut koşullar değerlendirildiğinde elbette bu güne kadar kurumumuzun yapabildiği çalışmaları yeterli görmemekteyiz. Bu yetersizlikte, çalışmayı sürdürme kararlılığı gösteren az sayıda arkadaşımızın payı elbette yadsınamaz. Ama mülteciliğin yükselen trajik boyutunda bile kurumumuza destek sunmayan, sunamayan devrimci, demokrat, özgürlükçü, yurtsever, hümanist, yani asgari düzeyde “her insanın, doğumuyla birlikte onurlu bir yaşam hakkına sahip olduğu” ilkesini kabul ettiğine inandığımız örgütlü yapılardan neredeyse hiç destek alamadığımızı söylemek bir abartı olarak kabul edilmemelidir.

Dünyada savaşlar, politik baskılar, açlık ve benzeri nedenlerle sürmekte olan mülteci akımlarının bütün insanlıkta travmalar yaratan bir hal aldığı çağımızda, nadir istisnaları dışında, sorunu bizzat yaşayan, içinde olan ya da olguyu neden-sonuç ilişkileri bağlamında sosyo-ekonomik sistem eleştirileri ile bütünleştirerek ele alan siyasal kesimler bile ne yazık ki bu alana doğrudan katılım gerçekleştirmemiş, değişik nedenlerle kurumumuzun dışında kalmışlardır. 2012 Aralık ayında yapılan “muhteşem” toplantıda böylesi bir oluşuma verilen kurumsal “destek” sözünün 29 imzadan oluştuğunu; buna karşılık günümüze kadar sadece bir kurumun bu desteği sözden öteye eylemde de sürdürdüğü bilinirse, yukarıdaki eleştirinin dayandığı temeller daha iyi anlaşılabilir.

Bunun Avrupa Sürgünler Meclisi’nin varlığına ilişkin “bilgilenme eksikliğinden” kaynaklandığını söylemek, sosyal-politik-kültürel alanlarla az çok bağlantısı olan hiç kimse tarafından haklı görülemez. Tamamen gönüllülük esası üzerinden ve bu gönüllülüğe dayanan kişisel olanakların sınırları içerisinde de olsa ASM varlığını duyura bilmek için çapının ötesinde çabaları gerçekleştirebilmiştir. Ama yaptığımız bunca duyuru ve birlikte çalışma çağrımıza rağmen dışa yönelik çalışmadan sonra 150’yi aşkın sendikacının “Sürgündeki Sendikacılar” adıyla varlıklarını kurumumuzun da imzacılarından olduğu bir bildiri altında ilk kez duyabilmek; ya da ASM ile hiç ilişkilenmemiş bir olgu olarak “Kürt Sürgünler” adı altında bir çalışma arayışının varlığını sosyal medya üzerinden görmek sorun üzerine tartışmalarımızı daha da derinleştirmek gerekliliğini göstermektedir. “Akademisyenler” genellemesi içerisinden tanımlanan çok sayıda isim ise (bir kısmıyla kişisel olarak da ilişkilenip çalışmalarımızı anlatmamıza ve katılımları için çağrı yapmamıza rağmen) ne yazık ki bu çalışmaya katılım konusunda istekli olmamışlardır.

Elbette bu arayışların her biri meşrudur ve gereklidir. Bu devasa alanda çalışan tek kurum olsak bizi üzerdi. Ama eleştirimiz bu türden ilişkilerde geleneksel refleksler ya da politik farklılıklardan dolayı bir dayanışmacı bir ilişkilenmemenin kurulamaması gerçeği üzerinedir.

Değerli Meclis üyelerimiz,

Yapacağımız Genel Toplantı yaşadığımız sorunlara çözüm üretmeyi hedefleyen bir toplantı olacaktır. Bu nedenle katılımınız bizim için büyük öneme sahiptir. Birlikte tartışmak, birlikte üretmek tek amacımız ve isteğimizdir.

Saygılarımızla.