Sokakta yürürken beklenmedik bir anda uzun zamandan beri göremediğim Konstantinle karşılaşıyorum. „Hallo komşi“ diyor ve başlıyor benimle sohbet etmeye. Konstantin konuşmayı seven biri. „Komşi, sizde neler oluyor?, biz bataktan çıkmaya çalışıyorken sizi örnek almak istiyorduk. Siz bizden de betermişsiniz“ demesin mi.


Ben, o kadar da değil. Sizler bizlerden daha da kötü durumdasınız diyorum. „Olmadı komşi“ deyip sözümü kesiyor. Bizim komşu Konstantin konuştukça konuşuyor. „tamam komşi, bizde de rüşvet, yolsuzluk, hayali ticaret yanısıra sapa sağlam insanlara kör ve sağır raporu verilerek binlerce insana emekli maaşı bağlandı. Yıllarca devlet ve gelen hükümetler hak etmedikleri halde oy kaygısıyla yetim hakkının çalınmasına göz yumdu. Zenginlerimiz devlet olanaklarını kullanıp zenginleştikçe daha çok çaldı. Paralarını İsviçre Bankaları'nda güvenceye alırlarken, birgün yarattıkları bu bataklığın kendilerini de yutacağını hesaplayamadılar. Yarattıkları bu düzenin sonsuza kadar böyle gideceğini düşündüler. Sonuçta halk siyasilerin yarattığı bu bataklığı kurutmak için ağır bedeller ödüyor. Ya sizde „yetim hakkı“nı proğramına yazmış bir hükümet „millet için“ yakınlarını zengin etti. Sayın Erdoğan „millet“ deyip yargının üzerine gidiyor. „biz hem yasamayız, hem yürütmeyiz„ diyor. Yani herşeye ben karar veririm, karar verende yürütende ben olacağım diyor. Yoksa sizde Sultanlık geri mi geliyor ?“ Ben, sorduğu soruya cevap vermeye çalışırken, Konstantin tekrar lafı benden alıp konuşmasına devam ediyor. Konstantin konuşmayı seviyor, sevdiği içinde bana siyasi bir ders vermek istiyor.


"Bak komşi, bizler biraz birbirimize benzeriz. Nede olsa köklerimiz aynı topraklardan geliyor. Ama bizde bir daha krallık gelmez, ya sizde sultanlık geri gelir mi?“.  
Komşuya cevap vermek mümkün değil. Bir radyonun düğmesine basılmışcasına konuşuyor, konuştukça da bir konudan başka bir konuya geçiyor. „Komşi, ne oldu, hükümet kuruldu mu?", yok diyorum. Erken seçim kapıda. Konstantin yine lafı alıyor.“Bak komşi, ben 2012 yılına kadar eski sosyalist gelenekten gelen sosyal demokrat parti PASOK üyesiydim.PASOK’ta halkı hayal kırıklığına uğrattı.Gerek tek başına İktidar olduğu yıllarda, gerekse koalisyon hükümetlerinde halka verdiği sözlerin hiç birini yerine getirmedi.Yaptığı en önemli şeylerden biri parti bürokrasisini güçlendirerek, devlet içinde yeni bir elit tabaka oluşturmak oldu.Onlarda gün geçtikçe halktan uzaklaşarak halka yabancılaştılar. Sonu hüsran oldu. Neydi o Erdoğan’ın kurduğu partinin ismi?“ Ben, AKP diyorum. „Ha işte o parti halkın umuduyken, bugün halkın üzerine bomba yağdırarak iktidarını korumak istiyor. Daha doğrusu Erdoğan sultan olmak için, halka hesap vermemek için kürtlere karşı savaş açarak erken seçim istiyor.“


Ben, sevgili Konstantin, sen ne zamandan beri Türkiye ile ilgileniyorsun diyorum?. Konstantin gülerek, komşi, biz komşiyiz. Komşi komşiyi pencerenden gözetler. Bak bu SYRIZA partisi varya, 25 ocak 2015 seçimlerinde avrupalıların radikal solcu deyip seçilmemesi için hertürlü desteği verdikleri Nea Dımokratia (Yeni Demokrasi) partisini sollayıp geçti. Nerdeyse tek başına iktidar olacaktı. Sizin erken seçimden de pek bir şey çıkmaz.Çıksa çıksa yine koalisyon çıkar. Komşi olarak size nasihatım özgürlükleri ve demokrasiyi dağda aramayın.Sokaklara inin, yeni GEZİ'ler sokaklarda halkla birlikte olur.Ha işte sizin Sultan dağdan ziyade yeni Gezi'lerden korkar.“


Konstantin diyorum, benim gitmem gerekiyor. Başka bir zaman konuşmamıza devam ederiz. Konstantin, „O sempatik gence başarılar dilerim.“ Hangi genç?.  „Anlamadın mı be komşi, Demirtaş.Onu yalnız bırakmayın.Gelecek sizin elinizde.
αντίο (görüşmek üzere)” deyip vedalaşıyor.