Pencere’den dışarısını gözlüyorum. Yağmur yağıyor. Hava’nın güzel olduğu günlerde insandan geçilmeyen sokak bomboş. WDR 5’in sabah haberlerinde Avusturya’da bir TIR'ın soğutucu kasasında ölü bulunan mültecilerle ilgili haber veriliyor. İlk haberlerde ölü sayısının 50’in üzerinde olduğu tahmin ediliyor.

Bir an kalbim sıkışıyor. Vucudumu derin bir sıcaklık sarıyor. Alnımda boncuk boncuk ter taneleri birikiyor. İnsanlığın geldiği en son nokta diyerek kızgınlığımı yüreğime haykırıyorum. Bağırmak istiyorum, ama bağıramıyorum.

Bir an kendimi TIR kasasındaki soğutucunun içinde ölenlerin arasında buluyorum. Özgürlüğe yolculuk umuduyla arabaya biniyorum.Bir kaç saatlik bir yolculuktan sonra özgürsün diyerek kendimi umutlandırıyorum. Son paramı da verdim. Cebimde yanlızca çocuklarımdan bir fotoğraf ve bir de kimliğim var.

Arabanın içi tıka basa insan dolu. Mezbahane’den alınan etlerin istiflendiği gibi istiflendiğimiz bu soğutucu bir anlıkta olsa beni ürkütüyor. Arabaya binip binmemek arasında tereddüt ediyorum. Bir el beni itiyor. „Hadi bin, iki saat sonra özgürsün.“ Ve biniyorum. TIR’ın kapıları kapatılıyor. Araba hareket ediyor. Aradan beş on dakika geçmeden vucudumu sıcak bir ter basıyor.Ön taraftan çocuk ağlaması geliyor. Çok geçmeden çocuğun sesi kesiliyor. Arabanın içindekilerin nefes alıp vermeleri zorlaşıyor.Ve kısa süren bağrışmalardan sonra, öndekilerin tepinmeleri beni kilitlenmiş olan çıkış kapısına itiyor. Boğazım kuruyor, nefes alıp veremiyorum.Gözlerim kararıyor. Tanımadığım bir kişinin üzerine yığılıyorum. Üzerine yığıldığım kişiden ses çıkmıyor.Homurtular arasında son nefesimi veriyorum.

Kapı’nın zili çalıyor. Daldığım düşünce dünyamdan uyanıyorum. Bir gün boyunca kendimi TIR’ın soğutucusuna hapsedilmiş olarak yaşıyorum. İkinci gün haberlerde 50’in üzerinde tahmin edilen ölü sayısının 71‘e çıktığı açıklanıyor. Aynı anda televizyon kanalları Akdeniz‘den mülteci ölümleriyle ilgili haberler geçiyor. Ekranlarda politikacılar üzüntülerini ifade ederek krokodil (timsah) gözyaşları döküyorlar. Ve ben televizyonu kapatıp kendimle baş başa kalıyorum.

Bonn, 29-08-2015