Paris'te 30 Kasım 11 Aralık tarihlerinde 195 ülke temsilcisinin katılımıyla gerçekleşen BM İklim Zirvesi'nde, küresel ortalama sıcaklık artışı limitinin yüzyılın sonuna kadar 1,5 ile 2 derece arasında sınırlandırılması konusunda oy birliğiyle anlaşmaya varıldı.

Anlaşmada, sera gazları emisyonunun düşürülmesi amacıyla planların beş yılda bir gözden geçirilmesi öngörülüyor. Ancak çevreci örgütlerin, “İklimsel değişikliklerden zarar gören yoksul ülkelerin dünyayı en çok kirleten zengin ülkelerden tazminat talep edebilmesi” ilkesi anlaşmada yer almadı.

1992’de başlayan ve bugüne kadar toplamda 21 İklim Zirve’sinin gerçekleşmiş olması, emperyalist-gerici ülkelerin doğaya verdikleri önem nedeniyle değil, bizzat çevreci örgütlerin ve kamuoyunun baskısı ve basıncının, sürekli artan duyarlılığın bir sonucudur.

Keza, İklim Zirveleri’nin kararları tam anlamıyla hiçbir zaman yaşam bulmadı, emperyalist-gerici ülkeler bu türden zirveleri ezilen halkları oyalamanın, aldatmanın, beklenti içerisine sürüklemenin vesilesi yaptı.

Bilim insanlarının yaptığı araştırmalara göre dünya yüzeyinde ısı 1901-2012 yılları arasında 0,9 santigrat derece arttı. 2015 yılı ise yeni bir rekora koşuyor.

Neden mi?

Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıt tüketimi, karbondioksit (CO2) salınımını sürekli arttırıyor. Ayrıca karbondioksit emen ormanlık araziler de giderek azalıyor.

Fosil yakıtları sermaye güçleri tarafından sürekli yağmalanıyor. Oysa fosil yakıtlarının en az yüzde 80’inin yer altında kalması gerekiyor.

Aç gözlü, yağmacı, talancı, gözünü kâr hırsı bürümüş kapitalistler eliyle dünyamızın ekolojik dengesi hızla bozuluyor, sıcaklık artıyor.

İnsanlık daha sıcak havalar, seller, fırtınalar, kasırgalar ve kuraklıklarla, dolayısıyla kitlesel ölümlerin artması tehlikesiyle yüz yüze.

Sıcaklık artışı en çok yoksul ülkeler ve halklarını vuruyor.

Dünyanın kirletilmesinde, ekolojik dengenin bozulmasında hiçbir sorumluluğu bulunmayan ezilen halklar, sıcaklık artışından en fazla etkilenenlerdir.

Burada da tam bir adaletsizlikle yüz yüzeyiz.

En fazla sera gazı üreten 10 ülke, dünyadaki toplam salınımın %70'inden sorumludur. Bundandır ki İklim Zirveleri’nde sera gazı emisyonunun azaltılması hedefi, bizzat emperyalist ülkeler tarafından deliniyor.

Bu tam bir aldatmaca ve iki yüzlülüktür.

Dünyamızı yaşanmaz hale getiren kapitalist-emperyalist sistem ve onun temsilcilerinin katılımıyla yapılan İklim Zirveleri’nin çözüm olmadığı çok açık. Kırıntı düzeyinde alınan bazı kararların yaşam bulmasının bile tek yolu; çevreci örgütlerin, ilerici, devrimci, sosyalist güçlerin, ezilenlerin emperyalist güçler üzerindeki baskı ve basıncının artmasından geçiyor.

Hiç şüphesiz, Paris'te 13 Kasım'da IŞİD çetelerinin gerçekleştirdiği bombalı saldırıların ardından ilan edilen olağanüstü hal koşullarına, gösteri yasaklarına rağmen, Paris’te İklim Zirvesi’ni protesto etmek amacıyla10 bini aşkın kişinin katıldığı 3 kilometrelik bir insan zincirinin oluşturulması, “Onlar ancak biz diz çökünce büyüktürler” ve “Sömürüyorlar, kirletiyorlar, faydalanıyorlar!” gibi pankartlarla, "OHAL devleti, polis devleti" gibi sloganlarla protesto gösterilerinin yapılması, polise binlerce ayakkabı fırlatılarak gösteri yasağının delinmesi, Londra, Seul, Rio de Janeiro, New York ve Meksiko gibi dünya genelinde onlarca kentte on binlerce kişinin sokaklara çıkması, COP21'in dünyanın iklim sorununa çözüm bulamayacağının dile getirilmesi anlamlıdır, değerlidir. Ancak, hem İklim Zirvesi’nden daha ileri kararların alınması, hem de alınan kararların uygulanması bakımından bu eylemliliklerin etki gücü son derece zayıftır, caydırıcı olmaktan uzaktır.

Çok açık ki, çevre konusunda duyarlı tüm toplumsal güçlerin, dünyamızın gözümüzün önünde eriyip gitmesine seyirci kalmamak, kapitalist-emperyalist sistem üzerindeki baskı ve basıncı artırmak için birleşik bir mücadele hattını örmesi, yaşamsal önemdedir...