Osmanlı Gizli Tarihinde Pir Sultan Abdal ve Bütün Deyişleri, Şah Kalender İsyanı, Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi, Atçalı Kel Mehmet İsyanı Gibi önemli araştırmalara imza atan Ali Haydar Avcı’nın Konargöçer Toplumlar ve Osmanlının Kuruluşu ve Abdalan-ı Rum ve Geyikli Baba isimli eserlerini daha yayınlanmadan okumuştum.

Bu kitapta Ali Haydar Avcı, Osman Gazi ve Osmanlı Tarihi ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunuyor. Bunlardan biri, Osman Gazi’nin esas isminin Otman olduğu, Kelamullahı yani Kuran’ı Kerim’i tanımadığı fakat zamanla sistem ve kimi tarihçiler tarafından hidayete erdirilerek dindar biri kişi olarak lanse edildiği ve adının Osman’a çevrildiğidir. “Ben yazma bilir miyim ki” diyen Osman’ı dindar kişi/padişah kisvesine sokan tarihçilere söyleyecek söz bulamıyorum.

Ali Haydar Avcı’nın Mehmet Neşri’nin Kitab-ı Cihan-Nüma isimli eserini kaynak gösterdiği çalışmasında; Osman (Otman) Gazi, kendi halkı gibi göçebe bir hayat sürmüş ve ömrünün sonuna dek kızıl börk giymiştir. Daha sonra beyliğin başına geçen Orhan Gazi tarafından giyilen ak börkün ise kardeşi (karındaşı) Ali (Alaattin) Paşa’nın önermesiyle giyildiği üstelik bunun için de Hacı Bektaş Horasan-i soyundan icazet alındığı belirtilmektedir.

Yine Nihal Atsız’ın yayınladığı Aşıkpaşaoğlu Tarihinde de; beyliği yönetenlerin başlarındaki kızıl börkün “HORASAN BÖRKÜ” yani “KIZILBAŞLIK BÖRKÜ” olduğu Orhan Gazi döneminde Ali (Alaattin) Paşa’nın teklifiyle Hünkâr Hacı Bektaş Dergâhından destur alınarak Ak Börke çevrildiği belirtilmektedir.

Velayetnamede anlatılan ve beylik kurulmadan önceki Hacı Bektaş – Osman ilişkisi dikkatle irdelenmelidir. Tarihçiler görmezden gelse de yok saysa da bu ilişkilerin üstü örtülememektedir. Osmanlının kuruluşundan önce de sonra da dervişler gözden ırak, ıssız, henüz yerleşikliğin olmadığı yerlere tekke, zaviye ve dergâhlar açarak, yerleştikleri bu yerlerin yaşam merkezi olmasını sağlamışlardır. Bu durum sadece Anadolu’da değil bütün Balkanlarda geçerli bir durumdur.

Yine kaynaklarda yansıyan Orhan Gazi – Geyikli Baba ilişkisi oldukça ilginç ve önemlidir. Bu kayıtlara göre Geyikli Baba’nın Kızıl Kilisa’yı kendilerinin feth edip yurt edindiği bildirildiğinde Orhan Gazi “baba mey-hordur” diye iki yük rakı ve iki yük şarap göndermiştir.

Ayrıca Geyikli Baba “Kimin mürüdidir?” sorusuna “Baba İlyas müridiyim, Seyid Ebülvefâ tarikindenim” diye cevap vermiştir.

Görülen o ki bilinenin aksine, Osmanlı beyliğinin kurucuları Osman (Otman) ve Orhan Gazi’nin de kızıl börk (Kızılbaşlık Börkü) giydiği tarihi kaynaklarda açıkça yazılıdır. Bu tarihi belgelere göre Osman (Otman) ve Orhan Gazi’nin Kızılbaş olduğu açıktır.

Aşıkpaşaoğlu’nun belirtiği gibi daha Osmanlı kurulmadan önce Anadolu’da bulunan ve Osmanlı’nın kuruluşunda önemli olan “Abdalan-ı Rum”, “Gaziyan-ı Rum”, “Ahiyan-ı Rum” ve “Bacıyan-ı Rum” gibi grupların Hace Bektaş Veli ile ilişkisi de irdelenmelidir. Zira Gaziyan-ı Rum’a bağlı birer gazi olan Osman ve Orhan’ın bu ilişkileriyle birlikte adım adım gazilikten beyliğe evrilmeleri oldukça önemlidir. O dönem Kızılbaşların kullandığı Alp, Alp Eren, Gazi gibi sıfatların bugün ne idiğü belirsiz siyasi bir grup tarafından kullanılması da irdelenmeye değer bir konudur.

Konumuza dönecek olursak beyliği kuranlar Kızılbaş olmasına rağmen, daha sonra “Kızıl Börk Giyen Türkmenlerin” en ağır iftiralara ve kıyımlara uğramasının sebebi acaba nedir?

İşte bu noktada iş sadece bize değil namuslu tarihçilere düşmektedir. Konu açıklığa kavuşsun diye tarihi kaynakları karşılaştırmalı olarak sunuyorum. Ayrıntılı bilgi arayanlar ilk kaynaklara bakabileceği gibi Ali Haydar Avcı’nın La Kitap Yayınları’nda yayınlanan Konargöçer Toplumlar ve Osmanlı’nın Kuruluşu ya da Abdalan-ı Rum ve Geyikli Baba kitaplarına bakabilirler…

… / …

Nihal Atsız’ın yayına hazırladığı Aşıkpaşaoğlu Tarihi, 43. sayfadaki bilgileri faydalı olması açısından sunuyorum.

“Hanım! senin askerine bir alamet koyalım ki başka askerde olmasın. Etraftaki beylerin börkleri kızıldır seninki ak olsun.

… / …

Tevarih-i Ali Osman, F. Giesse, Neşri Hz. Nihat Azamat, sh:16

"Bir gün Ali Paşa karındaşı Orhan'a eyitti:

- Ey kardaş! Şimden gerü leşkerün ziyâde oldı. İslâm leşkeri arttı. Muhammed dini âşikâre oldı, şevket tutdı. Günden güne ziyâde oldu. Sen dahi alemde bir nişan ko. Kim gayrı leşkerde olmaya.

Osman Gazi eyitti:

- "İy karındaş! Sen ne dirsen eyle olsun" didi.

Ali Paşa eyitti:

-"İy karındaş! Kamu leşkerin kızıl börk giysünler, sen ak börk gey" dedi. "Ve sana ta'alluk olanlar ak börk giysünler" didi. "Alemde bu dahi bir nişân ola" didi. "Eyle olucak."

Orhan Gazi vardı Hacı Bektaş Hünkâr'dan dest-i tevbe idüp, ak börk giydi. Kendine ta'alluk olan âdemîlerden ak börk geymek ol zamandan kaldı.”

… / …

Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderiler (XIV-XVII Yüzyıllar), Sayfa 250.; Hilmi Ziya Ülken, Anadolu’nun Dinî Sosyal Tarihi (Öncüler: Barak Baba, Geyikli Baba, Hacı Bektaş), (Hazırlayan: Ahmet Taşğın), Kalan Yayınları, Ankara 2003, Sayfa 86.

“Kutbu’u’l-Arifin Şeyh Geyikli Baba Hoy’dan gelmişdir. Bir ulu geyiğe binüb gelmişdir. Geyikler kendüye musahhar idi. Gelüb İnegöl’de mekân dutmış... Kutbu’u’l-Arifin Şeyh Geyikli Baba dahi ol cânibde üç yüz altmış kapulı bir kilisa varımış Kızıl Kilisa dimekle meşhur imişol kilisayı kendüler fethitmişler... Orhan Pâdişah’a şöyle haber virmişler ki Hoy’da bir er gelüb ulu geyiğe binüb Kızıl Kilisa’yı aldı deyu cevab virmişler. Virdiklerinde merhum Orhan Pâdişah “baba mey-hordur” deyu iki yük arakı ve iki yük şarab gönderüb Baba dahi yanındaki Baba Sultan’a cevab virüb “padişah bize iki yük bal ve iki yük yağ göndermişler” deyu... Musahabetde Baba’ya padişah hazreti, “bizim dahi bir eserimüz olsun ne dilersen vereyim gözün bakduğı yeri vireyim” dimiş. Anlar dahi “benüm gözüm çok yer bakar ve illâ benüm feth itdüğüm yeri verin” deyüp Padişah hazreti dahi iki pâre kendinün feth itdüğü köyü anlara vakf itmişdir. Ol vakıf olan köyler mahsûlinden Baba’nın üzerinde omaç çorbası bişüp âyende ve revende ve fukarâya bezl olunur.”

… / …

Oruç Beğ Tarihi (Osmanlı Tarihi 1288-1502), (Hazırlayan: Necdet Öztürk), Sayfa 17.

“Orhan Gâzi zamanında girü abdallardan Geyiklü Baba vardı. Er kişiydi, Orhan Gâzi’ye Geyiklü Baba’yı bir dürlü anlatdılar, meyperest diyü. Orhan Gâzi dahı dinemek içün Geyiklü Baba’ya iki tulum şarâb göndürdi, Geyiklü Baba nûş itsün diyü. İki tulum şarâb getürdiler, Geyiklü Baba önüne kodular...” Görüldüğü gibi bu kayıtlar Geyikli Baba’nın kimliği ve yaşam biçimiyle ilgili açık ve anlaşılır ipuçları vermektedir.

… / …

Âşıkpaşaoğlu Ahmed Âşıki, Tevarih-i Al-i Osman, (Düzenleyen: Çiftçioğlu N. Atsız), Sayfa 122-123.; Âşıkpaşazâde Tarihi (Hazırlayan: Necdet Öztürk), Sayfa 63-65.; Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-Nümâ, I. Cilt, (Yayınlayanlar: Faik Reşit Unat – Mehmed A. Köymen), Sayfa 167-171.; Mevlânâ Mehmed Neşri, Cihânnümâ (Osmanlı Tarihi 1288-1485), (Hazırlayan: Necdet Öztürk), Sayfa 78-80.

“Hele şimdi görelüm Orhan Gazi Bursada neyler. Devlet ilen kim geldi, imaret yapdı. Vilâyetün dervişlerini teftiş etmege başladı. İnegöl yöresinde, Keşiş Dağınun aralığında bir niçe dervişler gelmişler. Anda makam dutmışlar. İçlerinde bir derviş var. Bu dervişlerden ayrılur. Varur dağda geyicekler ile yürür. Ve ol Durkut Alp anı sever. Dayım anun yanına gelür. Anun ile müsâhabet eder. Durkut Alp pir olmış idi. Orhanun dervişler teftiş etdügin işidecek Orhan Gaziye bir adam göndürdi kim: “Benüm köylerüm yanında bir nice derviş geldi. Muhkim oldı. Aralarında bir derviş vardur. Gâh gâh varur. Dağda geyicekler ile gezer bir nice gün. Ve haylı mubârek kişidür” dedi. Orhan Gazi eyidür: “Acab kimün mürididür” dediler. Eyitdi: “Sorun kendünden” dedi. Geldiler. Sordılar. Eyitdi: “Baba İlyas müridiyin” dedi. “Seyid Ebülvefâ tarikindenin” dedi. Emr etdi kim: “Varun! Dervişi getürün” dedi. Geldiler. Davet etdiler. Gelmedi. Derviş dahı habar ısmarladı kim: “Sakın, Orhan dahı gelmesün” dedi. Geldiler, Orhan Gaziye habar verdiler. Orhan Gazi gene adam göndürdi kim: “Niçün gelmez? Ve beni niçün komaz anda varmağa?” Derviş cevab verdi kim: “Dervişler göz ehilleri olurlar. Gözedürler. Dahı vaktında varurlar kim du’âları makbul olına.” Bir niçe günden sonra bir kavak ağacını kopardı. Omuzına götürüb doğrı Bursanun hisarına geldi. Padişahun sarayına geldi. Havlı kapusınun iç yanında bu kavak ağacını dikmeğe başladı. Gördiler. Hana habar verdiler: “Ol derviş geldi. Bir kavak ağacı dahı getürdi. Kapuda dikeyürür” dediler. Orhan Gazi çıkdı. Gördi kim ağacı dikmiş. Dahı sormadın Hana eyidür: “Teberrükümüzdür. Oldukça dervişlerün du’âsı sana ve neslüne makbuldür” dedi. Hemandem du’â etdi. Durmadı. Döndi. Gerü mekânına vardı. O kavak ağacı şimdi dahı vardur saray kapusınun içinde. Gayetde büyük ağacdur. Ve her gelen padişah ol ağacun kurıcasını giderürler. Andan sonra Orhan Gazi dahı dervişün ardınca mekânına vardı. Eyidür: “Derviş! Bu İnegöl, nevâhisiyile senün olsun” dedi. Derviş eyidür: “Mülk, mal Hakkundur. Ehline verür. Biz anun ehli degülüz” der. Sordılar: “Ehli kimlerdür?” dediler. Eyitdi: “Hak Ta’âlâ dünya mülkini sizün gibi hanlara ısmarladı. Malı dahı mu’âmele ehline ısmarladı kim kulları birbirleriyile masâlihin görsünler deyü. Bizlere gün yeni, nasib olan rızık dahı yeni” dedi. Orhan Gazi eyidür: “Derviş Nola benüm de sözümi kabul etsen?” Derviş eyidür: “Şu karşuda duran depecükden beri yercügez dervişlerün havlısı olsun” dedi. Orhan Gazi dahı bu sözi kabul etdi. Du’â aldı. Mekânına gitdi... Orhan Gazi ol dervişün üzerine kubbe yapdı. Yanında tekye yapıverdi... Ol zaviyeye Geyikli Baba Tekyesi derler.”