20. yüzyılın ünlü bir Kürt şairi Şêrko Bêkes 4 Ağustos günü vefat etti. Babası Faik Bêkes de ünlü bir Kürt şairi idi. Şair Şêrko Bêkes daha çok  “Modern Kürt Şiiri”nin üstadı olarak bilinirdi. O, çok karmaşık olgu ve olayları basit cümlelerle anlatma yeteneğine sahipti: Kısa ama estetik net anlatımla! Şêrko Bêkes yalnızca günümüzün en usta Kürt şairlerinden biri değil, aynı zamanda Kürt halkının özgürlüğü için mücadele eden bir aydın, entelektüel ve bir militandı. Zaten bundan dolayıdır ki Irak Kürdistan’ında (1992 yılında) Kültür Bakanlığı da yaptı. Ama özgürlüklerin kısıtlanmasını ve insan hakları ihlallerini protesto etmek için de görevinden istifa etti. Bu davranışı-hükümet nezdinde olmasa da!-halk ve aydınlar nezdinde takdir topladı.

Ne de olsa o bir şairdi ve özgürlüğe olan sevdasından ödün veremezdi. Kadınlar üzerindeki baskıya karşı çıkarak kadınlara eşit haklar verilmesi için mücadele etti ve bu amaçla yapılan eylemlere katıldı. Kısacası o yaşamı boyunca özgür, eşit ve demokratik bir Kürdistan için mücadele etti. Denir ki Bêkes bazı edebiyatçılar tarafından Dünyanın en büyük 10 şairi arasında görülür.

Şêrko Bêkes’i sadece tüm Kürdistan parçalarının şairi olarak görmek eksik kalır. O aynı zamanda tüm Ortadoğu halklarının duygu, özlem ve düşüncelerini haykırıyordu.1965’te genç bir pêşmerge olarak “Devrimin Sesi” radyosunda bir mağaradan seslendi, şiirler okudu. O ses, 50 yıl boyunca Kürdistan’da devrimin de, şiirin de sesi oldu. “Ülkemde/Gazete lal doğar./Ülkemde/Radyo sağır doğar./Ülkemde/Televizyon kör doğar/Ülkemde bunların/sağ doğmasını isteyenler/dilsizleştirilirler ve öldürülürler/sağırlaştırılırlar ve öldürülürler/körleştirilirler ve öldürülürler/Ülkemde.” Şair yıllar sonra bu kez “görmedim, duymadım, bilmiyorum” diyerek üç maymunları oynayan dünya medyasını, katliamların örtbas edilmesini ve kamuoyundan gizlenmesini şu dizelerle farklı bir şekilde anla(tacak)tır:

“Bir akşam bir kör/Bir sağır ve bir dilsiz/Oturmuşlar bir süre birlikte/Bir bahçede./Hayat doluydular, zariftiler ve gülümsüyorlardı./Kör gördü dünyayı/Bir sağırın gözleriyle./Sağır duydu/Dilsizin kulaklarıyla/Ve dilsiz anladı dudakların/Hareketlerini ve diğerlerinin yüzlerini./Ve üçü birlikte/İçine çekiyordu kokusunu çiçeklerin.”

 Şiire çok önem verir ve ona anlamlı görevler yükler: “Çocukların parmaklarıdır şiir, Kürdistan ve Ruanda’nın cehenneminde elinden ne gelir ki?” Şiiri çok sever, o kadar çok sever ki, “Ayrılık” şiirinde onu şöyle tanımlar: “Eğer çiçekleri ayırırlarsa/şiirlerimden/ölür dört mevsimimden biri./Eğer sevdiğimi ayırırlarsa,/ölür dört mevsimimden biri./Eğer ekmeği ayırırlarsa,/ölür dört mevsimimden biri./Eğer özgürlüğü ayırırlarsa,/ölür bütün mevsimlerim/ve o zaman/ben de ölürüm.”

Büyük Kürt şairi Bêkes şiire adeta mitolojik ya da masalımsı güçler yükler “Mücevher”de: “Eski bir söylence der ki:/Şiirin biri/Sultan’ın elmaslarıyla süslemiş kendisini./Günler geçmiş, ve bir gün/Sultan ölmüş./Padişah’ın emriyle/Sultan, elmasları ve şiir/aynı mezara gömülmüş.” Büyük ozan yaşamı boyunca gül, sevgi, özgürlük, Halepçe, kuş ve kelebek imgeleriyle Kürdistan’ı arayıp durdu. “Tanrı dünyanın mayasından/Bir top yaptı/O topu rüzgâra verdi/Rüzgâr de denize/Deniz onu ormanın ayaklarına kadar götürdü/Orman onu ovaya götürdü/Ve ova onu dağların eline verdi/En sonunda dağ onu/Kuvvetli bir vuruşla/Gökyüzüne savurdu/Yükseldi ve döndü/Aşağı doğru indiğinde/Kürdistan'da yere düştü!”

 Halepçe’nin Saat 11’ini yazdı, manzarayı ondan iyi anlatan olur muydu acaba: “Hava öldü, gökyüzü öldü, ilkbahar öldü, anne, baba ve çocuk öldü, saat on birde, Halepçe’nin boş bir odasının tavanı altında, birbirini kucaklayan üç taş heykele dönüştüler.”

 

1975 yılında Kürt özgürlük mücadelesi yenilince Irak’ın güneyine sürgün edilen Şêrko Bêkes’in şiirlerinden Saddam bile etkilenmiştir. Saddam ona “Kadisiye Ödülü”nü vermeyi teklif eder ancak o reddeder. Böylece Bêkes’in yolu yeniden dağlara döner.

 Kelebek Boğazı’nda kimilerine göre Kürtçe şiirde en önemli devrimini yapmıştı: “Bu akşam bir rüyam gerçek oluyor/Ve vatanım Nalî’nin bakışından/sesinden/ve sakalından/Geliyor ve bana ulaşıyor./Bu akşam ben/Mutlu bir hüzünüm/Yavaş ve sessiz bir merakım/Bu akşam çocukluğum/Yeşil ve kırmızı hatıra üzerine yağıyor/Bu akşam/kelebek boğazı oluyorum/ Ve/Annem de/bembeyaz bir hazal...”

Göremediği Dersim’i merak ettiğini ele verir: “Kuzeye doğru / Gidiyor şiirim/Ateştir ve gidiyor / Hüzündür ve gidiyor / Ta Van üzerinde duruyor ve bükülüyor / Şafağın turuncu penceresi üzerine yağıyor / Ve Dersim’in gözlerinde eriyor./Şiirimin gözleri / Annemin gözleri / Dersim’in gözleri / Aydınlığın ırmaklarıdırlar / Onların kaynakları karın yüreğindedirler / Kar da ebedi bir aşk / Ve hiç sonu gelmiyor!”

Ve denir ki Şêrko Bêkes, 2 yıl önce vasiyetnamesini yazmıştı: “Beni Süleymaniye’deki Azadî Parkına, 1983 şehitleri için kurulan anıtın yanına gömün. Orada nefesim kesilmez. Genç kadınlar, erkekler, sevgililer misafirim olur.”

Ve 4 Ağustos 2013 sabahı son nefesini verirken belki de bu dizelerini söylüyordu: “Kimsesizliğim çıplak değil / Ölünceye kadar / Yetiyor ona karanlık giysileriniz./ Susuzluğum ne çeşmesiz / Ve ne de susuzdur/Ölünceye kadar / Yetiyor ona gözyaşlarınızın ırmağı./Cehennemin rüzgârsız değil / Ölünceye kadar/Yetiyor ona soğuk nefesiniz./ Uzundur / Uzundur / Bu gurbetlik ve gurbet mevsimim./ Duruyorum, duruyorum, duruyorum / Servi ağacına dönüşünceye kadar / Can servi ağacım! / Şimdi sen benimsin./ O yüzden ben bunu yaptım / Eğer ben ölürsem / Bana tabut olursun!”