Sevgili dostlarım,

Facebookta "Metrodayım" başlığıyla yazdığım hikayeler siz dostlarımın beni cesaretlendirmesi ile "Metrodan İnsan Manzaraları" adıyla kitap oldu...

Hem yayınevi nezdinde hem de şahsım adına bana çok destek verdiniz... Kiminiz evini açtı kiminiz gönlünü açtı... Omuz verdiniz, gönül verdiniz... Hepinize paha biçilemez desteğiniz için çok çok teşekkür ederim... İnsanın böyle güzel dostları olmalı diyorum... Böyle güzel dostluk gösterdiğiniz için kıvanç duyuyorum... Öyle ya bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim demiş atalarımız...

Kimi metroda uyuyup, kimi müzik dinleyip gelirken, benim gibi metro hikayeleri yazan biri daha var... "Beni Duyuyor Musun?" kitabının yazarı Sevgili Ergun Kuzenk... Yakında bir metro hikayeleri de Ergun abi çıkaracak... Umarım onu da keyifle okursunuz...

İşte bizim Ergun abi, Metrodan İnsan Manzaraları"nı anlatırken çok güzel de bir hikâye yazmış... Sağ olsun var olsun... İyi ki böyle güzel dostlarım var... Çünkü insan sadece dostlarıyla var...

Ergun Kuzenk’ten:

METRO...

Bu metro gerçekten bir hikaye ırmağı, alüvyon taşır gibi, öykü getiriyor sizlere… Daha kartı okuturken, hikaye başlıyor yeminlen…
Güvenlik “O kart kimin?” diye soruyor...

“Benim kartım kardeşim.” diyorum..
“Siz 65 yaşında yoksunuz.” diyor... Bir fotoğrafa bakıyor, bir yüzüme... Açıklama getiriyorum garibe haliyle.
“Doğuda çocuklar doğar. Ne zaman hüviyet kartı lazım olur. O zaman şehre inilir ve kart çıkarılır...
Bazen çocuk bir kaç yaşına gelir, vefat eder... Köy burası… Devletin haberi olmaz. Gömerler... İlerde doğan çocuklardan birinin Nüfus cüzdanı hazır halde elde bulunur. Ölenin nüfus cüzdanı, sonradan doğan kardeşindir artık. Benimki de böyle olmuş. Abim 6 yaşında rahmetli ölünce, nüfus hüviyet cüzdanı bekletilmiş. O cüzdan benim olmuş. Tabi sıkıntılı anlar da yaşamışız.. Okula başlarken, bu çocuğun gelişimi normal değil diye rapor almışlar... Öyle ya… İki yaşımda ilkokula nasıl başlıyayım...
Okumak zorunda kaldım mecburiyetten.” diyorum...

Yüzüme bakıyor hayretler içinde..
“Okumasam, yirmi yaşım geldi diye askere alacaklar… On dört yaşımda asker olursam, foyamız açığa çıkacak... “Hey on beşli, on beşli” türküsü yeniden bestelenecek benim yüzümden. O yüzden mecburiyetten üniversiteye gittim. Mezun olunca, yedek subaylıkta yaş sorunu olmuyor. İşte bu yüzden, kartımdan kuşkulanıyorsun. dedim..

İkna etmiş olmanın huzuruyla metro trenine bindim…
Kalabalık... Yaşlılara yer mer veren yok... Herkes, ya uyuyor numarasında, ya telefonda oyun oynuyor. İnternetten Kur’an okuyan bile var..
Yaşlı birine ben yerimi veriyorum utanma pahasına. Adam kavruk... Kamburu çıkmış, ak sakallı, bastonlu biri... Densizlik ediyorum…
“Baba yaş kaç?” diyorum..
“65” diyor... Şapkamın içine saklanıyorum. Sorduğumun pişmanlığından...
İçimden “Ulan adamdan 6 yaş büyüksün. Sakın belli etme kimseye.” diyorum… Nazara gelecem Billah…

İşte, dediğim gibi.. Metro bir hikaye pınarı...
Herkes panodan geleceği durağı takip ederken, trenin teker seslerinin yarattığı ninni ile uykuya dalarken, biz öyküler yazıyoruz...
“Biz mi kimiz?” Ben ve Leyla Akgül kardeşim…
Kızcağız bunun kitabını yazdı be...
De haydi okuyun onu...
Eğlenceli oluyor ha…