Bugün email adresime peş peşe gelen email’ler  Adana’da genç bir akdemisyenin „intihar“ ettiğini haber veriyordu. İsmini ilk kez gelen emaillerden öğrendiğim, acı ve düşündürücü bu haberle birlikte, her ölüm haberinde olduğu gibi sarsıldım.

Benim gibi birçok kişi  Mehmet Fatih Traş’ı tanımamış olmalarına rağmen bu ölüm karşısında üzüntülerini ifade etmekle birlikte, Adana „Barış için Akademisyenler“ grubu imzacılarından olan bu genç akademisyeni ölüme sürükleyen nedenler üzerinde yorumlar yapıp, bu genç akademisyenin barış imzacılarından olmasından dolayı iş anlaşmasının uzatılmadığı ve uzun süre işsiz kalmasını psikolojikmen kaldıramadığı, yanlız bırakıldığı için yaşamına son verdiği üzerineydi. 

Her intiharın nedeni farklı olmakla birlikte Mehmet Fatih Traş’ı ölüme sürükleyen neden YÖK  ve Üniversiteleri iktidarın arka bahçesi gören AKP ve Erdoğan’ın Akademileri bilimsel çalışma yapan ve üreten beyinlerden temizleyerek, suskunluğu ve biatçılığı kabullenen kurumlara dönüştürme hareketidir.

Görünürde bir intiharda olsa, bu bir siyasi cinayettir. Bireysel olarak başvurulan bu olay aslında toplumsal psikolojimizi yansıtmaktadır.

Siyasi iktidarın yarattığı korku imparatorluğu toplumu intihar noktasına getirmiş durumdadır. Biat etmeyenlerin Akademilerden uzaklaştırılıp, işsiz bırakıldığı, göz altına alınıp, tutuklandığı ve işkencelere maruz bırkaldığı bir ortamda bireysel olarak başvurulan bu tür eylemler aynı zamanda toplumsal örgütsüzlümüzün, birliktenliğimizin zayıflılığına karşıda bir çığlıktır. 

Mehmet Fatih Traş’ın ölümü üzerine birçok şey söylenecek, kimi psikolojik sorunları vardı, kimi yanlız bırakıldı, kimi topluma bir uyarıydı diyecektir. Mehmet Fatih Traş’ın kendi hayatına son vermesi hepimizi şu veya bu şekilde düşündürmekle birlikte, umarım önümüzdeki dönemde bu tür bireysel çıkışlara daha sık tanık olmayız. 

Mehmet Fatih Traş’ın ailesine başsağlığı dilerken, yeni ölümlerin olmaması için yanlızlığımızı çevremizle paylaşarak, sessizlik perdesini yırtıp hep birlikte mücadele etmekten başka seçeneğimiz yok.

 Bonn, 25 Şubat 2017