New York Times'teki yazıda "Sünni dünyasının lideri olmayı uman Erdoğan 13 yıllık iktidarından sonra, paramparça olmuş yeni Osmanlı hayalleriyle muazzam sarayında tek başına ve Türk toplumu şiddetle kutuplaşmış" satırları dikkat çekiyor.

İşte o makale:

Zavallı cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kendi labirentinde.

Bu geniş bir labirent. Erdoğan odadan odaya dolanırken (ki, Ankara'daki yeni sarayında bunlardan 1000 tane var) kuşkusuz Türkiye’nin sorunları üzerine kafa yormaya ve belki olayların en megaloman yöneticinin bile kontrolünden çıkabileceğini düşünmeye zamanı vardır.

İşte ciddi bir konu: Sünni dünyasının lideri olmayı uman Erdoğan 13 yıllık iktidarından sonra, paramparça olmuş yeni Osmanlı hayalleriyle muazzam sarayında tek başına ve Türk toplumu şiddetle kutuplaşmış.

Erdoğan 44 insanın öldürüldüğü İstanbul Atatürk Havaalanı'ndaki aşağılık saldırı için belirsiz “terörist örgütleri” suçluyor. Kendi başbakanı Binali Yıldırım, şimdilik "İslam Devleti"ni (IŞİD’İ) suçluyor. Bu açıklama, geçen Ekim ayında Ankara’da 103 kişinin öldüğü ve modern Türkiye’nin en ölümcül terörist katliamından sonra yapılan açıklamadan daha net. O zaman -artık ne demeye geliyorsa-  cihatçı İslamcılarla Kürt militanların karması bir kokteyl örgütten söz edilmişti.

O zaman kurbanların çok büyük kısmı Kürttü. Bombalamanın etrafındaki esrar hala sürüyor. Erdoğan için “terörist” sözü esas olarak, 1980’lerden beri Türkiye’ye karşı zaman zaman savaşan, yasadışı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) militanlarını ifade ediyor.

Türkiye’nin güneydoğusunda pekçok şehirde sokağa çıkma yasağı sürüyor. Erdoğan Suriye savaşının gölgesinde Kürtlere karşı amansız bir savaş yürütüyor. Kuzey Suriye’de büyüyen Kürt bölgesi ve özerk yönetimi Türk ruhunun en karanlık hayaletini canlandırıyor: sınır boyunca uzanan bir Kürdistan.

IŞİD, bir kıyas yapıldığında, kararsız dengenin bir nesnesiydi. Erdoğan ikili bir oyun oynadı.

Uzunca bir zaman IŞİD’in kendine adam kazanmak için Türkiye’den IŞİD’in Suriye’deki kalesi ’Rakka’ya kadar serbest hareket etmesine izin verdi. Kuzey Suriye’deki "İslam Devleti" teröristleri ile Erdoğan’a göre PKK’nin Suriye kolu olan PYD’li Kürt teröristler arasında bir tercih sözkonusu olduğunda, Türk cumhurbaşkanının kimin daha tehlikeli olduğu konusunda hiç şüphesi yoktu.

Erdoğan için IŞİD Kürtlere karşı kullanımda yararlıydı. Bunun aksine, Rojawa diye bilinen Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesi ise, Türk perskpektifinden sorundu. YPG’nin, gerçekte Amerika’nın IŞİD’e karşı en etkili kara gücü olması, Erdoğan’ın pozisyonunu zorlaştırıyor. Türkiye, Amerika’nın IŞİD’e karşı Suriye Kürtleriyle ittifakına karşı olan bir NATO müttefikidir.

Ortadoğuya hoş geldiniz. Sanırım bu Kürtçe alfabe bilgisinde her şey açıktır ( sevgili okuyucular, sizi dikkate alarak, Türkiye’deki Kürtlerin ağırlıkta olduğu Halkların Demokratik Partisi'nden veya HDP’den söz bile etmedim).
 Her şey bir sis içinde anlaşılmaz görünüyorsa, lütfen en azından aşağıdaki bilgileri akılda tutunuz:

Erdoğan kendini korkunç bir komşuluk içinde buldu. Ülkesi, Suriye’deki beş yıldan fazla süren savaş ve sınırdan akan milyonlarca sığınmacı nedeniyle istikrarsızlaştı. Başkan Obama’nın 2011’de yaptığı Suriye’de devlet başkanı Beşar Esad’ın “bir kenara konmalıdır” açıklamasını tutarlı bir politika ile desteklemekteki isteksizliği, haklı olarak, Erdoğan’ı hayal kırıklığına uğrattı. Fakat sonunda Türkiye’nin  şiddete bulaşması, Erdoğan’ın kendi eseridir.

Olur-olmaz her yerde yani (özgürlüğünü ortadan kaldırdığı) basında, iş çevrelerindeki eski müttefikler arasında, islamcı bir gündemi dayatmak için yaptığı dizginsiz çabalarına karşı direnen laik Türkiye’de düşmanlar görüyor. Kürtlerle uzlaşma çabalarıyla geçen yıllara arkasına dönerek, amansız bir vahşeti benimsedi. İktidarının tehdit edildiğini görerek, geçen yıl Kasım seçimleri öncesinde güçlü bir kurtaracağı olarak çıkabileceği bir şiddet ortamı yaratmaya hazırlanmıştı.

Vladmir Putin’den rutin makam değişikliği oyununu ödünç alarak, Erdoğan kendi iktidar hırsına anayasayı uydurmak için başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına geçti.

Böbürlenmek için diplomasiyi bir kenara atarak, İsrail ile, Mısır ile, Rusya ile Türkiye ekonomisinin sendelediği noktaya kadar çatışmalara girdi ve son günlerde de Rusya’dan özür dilemeye ve İsrail ile  farklılıklarını gidermeye mecbur kaldı.

Her şeyden önce Erdoğan Türkiye’yi – ki modern demokratik islamın poster çocuğu olduğu günlerin üzerinden çok yıllar geçmedi- Erdoğan kişilik kültünün özgürlükler aleyhine her gün büyüdüğü bölünmüş ve  yanıcı bir ülkeye çevirdi. Havaalanı saldırısından sonra Twitter ve Facebook’a erişimi saatlerce engellemek Erdoğan düzeninin tipik bir özelliğidir.

Bütün bunları yaparken Erdoğan, istediği ABD ve Avrupa’nın yanında olduğunu biliyordu.  Stretejik (Avrupa için sığınmacılar,  Amerika için askeri) nedenlerle onlar, Erdoğan’ın kendilerine olduğundan daha çok ona muhtaçtılar. Böylece Erdoğan istediği şeyleri –bütün korkuç sonuçlarıyla- yaptı.

Başlangıçtaki “yeni Osmanlıcılığın” komşularla “sıfır sorun” dış politikasının,  nasıl da olduça sorunlu bir gerçekliğe dönüşmüş olması komiktir. Erdoğan kendi entrikacılığının acı meyvelerini topluyor. Atatürk havaalanındaki terörist saldırının kurbanları için yastayım. Bu neresinden bakılırsa bakılsın önceden haber verilmiş bir kan banyosu idi.
 
(Çeviri: İrfan Cüre)
Kaynak: New York Times

http://www.nytimes.com/2016/07/01/opinion/erdogan-in-his-labyrinth.html?_r=0