Hükümeti eleştirdiği için, tanınmış gazeteci Mehveş Evin bir çok meslektaşı gibi işten çıkarıldı. Evin, Erdoğan yönetiminin özgür basını nasıl yok ettiğini, ZEİT ONLİNE'a yazdı.



Gezi protestolarının patlak verdiği 2013 yılından sonra sadece köşe yazdığım Milliyet’e değil, medyanın tümüne yönelik AKP hükümetinin baskıları arttı. Kadın ve insan hakları, medya ve ifade özgürlüğü, çevre ve Kürt sorunu gibi "kritik" mevzularda yazdığımdan, meslektaşlarım birer ikişer atılırken ben de eninde sonunda kovulacağımı biliyordum.

7 Haziran seçimleri sonrasında ülkede artan çatışma ve şiddet ortamında Doğu ve Güneydoğu’dan gelen haberlerin doğruluk payı ve akışında ciddi sorunlar yaşanmaya başlandı. Ağustos ayında çatışmalar artarken sosyal medyada Erdoğan’a tepkileri retweet etmem, AKP’nin propagandasını yapan Yeni Akit’in köşe yazarının dikkatinden kaçmadı: Milliyet’in patronuna benimle birlikte başka "tehlikeli" gazetecileri şikayet edip kovulmamız gerektiğini yazabildi. Kürt ve sol kaynaklı yaklaşık 100 haber sitesine erişim engellendi, hala da engellemeler sürüyor.

Aynı günlerde basın meslek örgütlerinin davetiyle bir grup gazeteci, sorunları yerinde incelemek için Diyarbakır ve Şırnak’a gittik. Konuyla ilgili yazım Milliyet’te basılamadı, buna karşılık bağımsız haber sitesi diken.com.tr’de yayınlandı. Bunun üzerine, twitter’da "AK trol" olarak bilinen kesimlerin saldırı ve tehditleri yoğunlaştı... 28 Ağustos’ta işten çıkarıldığım duyulunca Yeni Şafak, Yeni Akit’in internet sitelerinde "PKK sempatizanı yazar işten kovuldu" dendi.

Susanlar, AKP’nin hışmından kurtulamayacak


Her muhalif sesin bastırıldığı,  ifade özgürlüğünün dibe vurduğu, gazeteci ve yayın gruplarının bazen bizzat Erdoğan tarafından hedef gösterildiği, ceza kanunundaki "Cumhurbaşkanına hakaret" maddesinin gazeteciden ölen askerin isyan eden akrabasına, herkesi cezalandırmak için kullanıldığı ülkemde, havalara bakıp ıslık çalacak halim yoktu. Sözümü söylediğim, inandığım şekilde gazetecilik yaptığım için en ufak bir pişmanlık duymuyorum.

Aksine, AKP iktidarına ters düşmemek, yüklü maaş ve statülerini koruyabilmek adına gazeteciden ziyade hükümetin propaganda bülteni yazıcılığı/yöneticiliği yapanlara acıyorum.

Fakat acınası olan, sadece medyanın değil, ülkenin Tayyip Erdoğan sultası altında geldiği nokta. PKK’nın Dağlıca’da onlarca askeri öldürdüğü haberinin geldiği Pazar günü, Tayyip Erdoğan’ın "400 vekil olsaydı böyle olmazdı" sözleri Hürriyet’in internet sitesinde yayınlandı. Gece yarısı gazete binasının önünde, AKP’li bir milletvekilinin liderliğinde "Burayı yakacağız" diye tehdit sloganları atan 100 kişilik bir topluluk, kapıları zorladı.  İki gece sonra Hürriyet binası tekrar saldırıya uğradı; camları kırıldı saldırganlar binadan zor çıkarıldı. Fakat Cumhurbaşkanı ve başbakan Davutoğlu olayı kınamaya dahi gerek görmedi. Erdoğan’ı asker cenazesinin önünde selfie çeken fotomantajı kapak yapan Nokta dergisini polis bastı, yayın yönetmeni gözaltına alındı.

Gazeteci ve yayın gruplarının hem sanal ortamda hem fiziksel olarak böylesine ağır saldırı altında olmasının pek çok nedeni var... 
Herşeyden önce, bu tip saldırıları AKP ve medyası alenen destekliyor, hatta bizzat hedef alıyor. Hukuk ağır yaralı olduğu için, basın özgürlüğü gerektiği şekilde koruma altına alınamıyor.

Laboratuvardaki kurbağanın hikayesini bilir misiniz? Derler ki, kurbağayı kaynar suya atınca bir sıçrayışta çıkabilir. Ancak kurbağanın bulunduğu suyu yavaş yavaş ısıtırsanız, başına gelenin ne olduğunu anlamadan can verir.  Türkiye’de merkez medya için bu benzetme çok yapılır.

Evet, medya Erdoğan ve neferlerinin gittikçe artan baskılarının karşısında sustu. Gazeteciler kendi aralarında bölündü. Haksızlığa uğrayan, kovulan, hapse atılan gazetecilere yöneltilen suçlamalar, ideolojik duruşlarına göre hatta "onlar terörist, şunlar Kemalist" diye değerlendirildi. Susmayanlar, birer birer sistem dışına itilirken yeterli dayanışma ve birlik sağlanamadı. 

Medyada "temizliğin" bu kadar kolay olmasının başlıca nedeni, zaten çarpık olan medya sermaye yapısının AKP iktidarında iyice bozulması. Son 10 yılda el değiştirme veya el koyma suretiyle medyada iktidara yakın holding sahiplerine, hatta Erdoğan’ın birincil derecede yakınlarına öncelik verildi. Haricinde, ihale kapma ve menfaat sağlama yarışında geri kalmak istemeyen veya baskılara dayanamayan patronların elinde pek çok yayın, kimlik değiştirdi. Çok sesliliğin yerini tekseslilik alırken gazetecilik ilkelerinde direnenler, cezalandırıldı.

Seçim sonrası AKP, Cumhurbaşkanı’nın kafaya koyduğu başkanlık sistemine geçmesine yetecek çoğunluğu sağlayamayınca medyada "tam temizlik ve ful itaat" operasyonu başlayacağı, herkesin bildiği bir sırdı.

İşsizlik, gözaltı, hedef gösterme

"Operasyon" işten atmayla, Erdoğan ve neferlerinin gazetecileri "terörist" diye hedef göstermesiyle, "AK Partili gençlerin" önderliğindeki saldırılarla veya cemaat medyasına (İpek holding) yapıldığı gibi kuşkulu mali denetlemelerle hızlanarak sürecek. Köşe yazarından muhabirine, yayın yönetmeninden sayfa operatörüne, medyada tüm "ayrık otları" itinayla temizlenmeye devam edecek.

23 yıllık meslek hayatım boyunca ekonomik krizler, yönetim veya patronaj değişikliği gibi nedenlerle işten çıkarıldım. Ancak her zaman medyada çalışacak başka bir yayın, başka bir görev buldum.

Bugün işsiz kalan gazeteciler için bir avuç muhalif yayın veya dijital mecralardan başka bir yerde çalışma şansı yok. Üstelik AKP, 100’e yakın haber sitesinin (sol, Evrensel, tüm Kürt haber ajansları, hatta hiçbir siyasi derdi olmayan bağımsız siteler) erişimini de keyfi olarak kısıtladı.

Bu korku ve baskı ortamında işten atılan gazetecilerin herhangi bir yayında iş bulması imkansız gibi. Ben yine de şanslıyım. Gazetecilikle geçinemesem bile sahip olduğum tek evi kiraya vereceğim. Fakat pek çok genç, parlak meslektaşımın artık gazetecilik yapamayacağını bilmek, çok üzücü.

Türkiye korkutucu bir şekilde Suriyeleşirken gazeteciler, sadece işsizlikle mücadele etmiyor... Erdoğan veya yönetimini eleştiren gazeteciler, AK medya tarafından "ajan", "terörist" en hafifinden "provokatör" olarak hedef gösteriliyor. Vice News muhabirlerinin bile Diyarbakır’da gözaltına alınabildiği bir ortamda, Türkiyeli gazetecilerin halini düşünün.

Tüm zorluklara rağmen, doğru bildiğinden şaşmayan gazeteciler haber yapabildiği sürece bugünleri atlatabileceğimize inanmak istiyorum. Öte yandan medyadaki bozulma ve biat iklimi, halkın medyaya duyduğu tepki ve güvensizlik, kolay kolay tamir edilemez. Doğru gazetecilik, ancak bağımsız mecralarda sürdürülebilir. Finansal olarak ve geniş kitlelere ulaşmak açısından zorlu bir yol, ama imkansız değil.

Çeviri: Özlem Topçu