İngiliz gazetesi The Independent, Reina saldırısının ardından bugünkü başyazılarından birini Türkiye’ye ayırdı. Makalede, “Osmanlı’nın 100 yıl önceki çöküşünden bu yana bu ülkenin birliği ve geleceği hiç bu kadar kırılgan olmamış, gücü hiç bu kadar açık bir biçimde azalmamıştı. Bu, bölge, Avrupa ve dünya için kötü haber” denildi.

AKP hükümetinin ‘meşru siyasi muhalefet üzerindeki baskısı’nın yanı sıra Kürt sorunu ve Suriye konusundaki politikalarının eleştirildiği başyazıda, “Türkiye, kendisine yönelik -Kürt sorunu gibi- daha az tehlikeli tehditleri ortadan kaldırmazsa, birleştirici ve laik bir demokratik devlet olarak çöküşle karşı karşıya kalabilir. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yönetiminde, Kremlin’deki yeni dostlarının ortaklığında, bu boş bir umut olarak görünüyor.”

Makalenin özet tercümesi şöyle:

TÜRKİYE DE ŞİDDETİN ALTINDA EZİLİYOR’

“Yeni yılla birlikte, bütün Ortadoğu’nun istikrarsızlaşmasının devam ettiğine ve hatta bu durumun 2017’de hızlanabileceğine dair kanlı bir hatırlatma meydana geldi. Suriye iç savaşında kırılgan bir ateşkes sağlanmış olabilir fakat son birkaç yıl, ulusların yakın tarihte tahayyül edilemez biçimde, bir bütün olarak bölünmesine ve yok edilmesine sahne oldu.

Domino taşları gibi, Irak, Libya, Suriye ve Yemen korkunç acılar çekti; bunun bedeli yaralananlar, yas tutanlar ve evsiz kalanlar hâlâ bedelini ödüyor. Mısır erimenin eşiğinde görünüyor. Şimdi de bölgesel bir süper güç, NATO üyesi ve uzun zamandır bu acımasız gelişmelerde kurbandan çok bir aktör olduğu düşünülen Türkiye de şiddetin altında eziliyor.

‘HİÇ BU KADAR GÜÇSÜZ OLMAMIŞTI’

Bu şiddet, kaygı verici biçimde çeşitli güçler tarafından ortaya konuyor: İslamcı aşırılıkçılar, Kürt ayrılıkçılar, geçen yaz başarısız olan askeri darbe girişiminin arkasındaki laik güçler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rejiminin içinden daha gaddar unsurlar. Osmanlı’nın 100 yıl önceki çöküşünden bu yana bu ülkenin birliği ve geleceği hiç bu kadar kırılgan olmamış, gücü hiç bu kadar açık bir biçimde azalmamıştı. Bu durum, bölge, Avrupa ve dünya için kötü haber.

‘YAŞAM BİÇİMİNİN SEMBOLÜ’

Düşük yoğunluklu terör Türkiye’de neredeyse norm haline geldi. Neredeyse her ay ayrım yapmayan türden veya siyasi cinayetler işleniyor; düğün davetlileri, havalimanları, askeri konvoylar, partiye gidenler, Rusya büyükelçisi ve şimdi de, bazı köktendincilerin gözünde Türkiye’nin laik seçkinlerinin sözüm ona ahlaksız yaşam biçiminin sembolü olan önde gelen bir gece kulübü.

‘BASKI İŞE YARAMAZ’

Erdoğan’ın alışılmış tepkisi, sivil özgürlükler ve meşru siyasi muhalefetin üzerindeki baskıyı artırmak; polis ve diğer devlet kurumlarında tasfiye oluyor. Bu yöntem işe yaramadı. Türkiye’nin dış politikası ve güvenlik politikaları böylesine kafası karışık ve değişken seyrederken yarayamaz da.

‘HÜKÜMET, TEHDİTLERİN DOĞASINI ANLAMIYOR’

Ülke zaman zaman Rusya’yla savaşın eşiğine geldi; ta ki iki ülke IŞİD’i bastırmakta son derece büyük bir ortak çıkarları bulunduğunu fark edene kadar. Son ateşkes de bu sayede sağlandı. Türkiye askeri destek için ABD’ye bel bağlıyor; bununla birlikte Fethullah Gülen’e kol kanat gerdiği için bu ülkeyi azarlıyor. En tehlikeli biçimde ahmakça olanıysa, Türkiye Kürtlerle savaşta yararlı bir güç olarak göründüğü sürece IŞİD’e göz yumdu. Bundan önce de, Türkiye Esad hükümetinin bir yanında, bir karşışında oldu. Batı gibi, El Nusra Cephesi’yle ne yapacağına tam olarak karar veremedi. Bunların hiçbiri Türkiye’nin de Erdoğan’ın da pek işine yaramadı. Bu durum, Türkiye hükümetinin ulusun karşı karşıya olduğu tehditlerin doğasını ve büyüklüğünü anlayamadığını ortaya koyuyor.

‘KÜRTLERLE ANLAŞMA ŞART’

Kürt sorunu, Kürt halkının kendi kaderini tayin yönündeki meşru arzusu karşısında karşılıklı ve uygun bir yöntem bulunmadığı sürece çözülmeyecek. Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde de facto bir KKürt vatanı ve çok-etnili siyasi bir yapı kurulmuş durumda. Türkiye, kendisini Kürt milliyetçiliğinden korumak için artık Saddam ve Esad’a güvenemez. Pek tabii ki Kürtlerle bir siyasi anlaşma Türkiye’de birçokları için kabul edilemez ve böyle bir anlaşma, Kürt bölgelerinin ayrılması ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünün bozulması anlamına gelebilir. Fakat böyle bir durum, bölgedeki mevcut şiddet ve baskı eğiliminin kaçınılmaz sonu olarak zaten yaşanabilir.

‘KREMLİN’LE OLMAZ…’

Türkiye, kendisine yönelik -Kürt sorunu gibi- daha az tehlikeli tehditleri ortadan kaldırmazsa, birleştirici ve laik bir demokratik devlet olarak çöküşle karşı karşıya kalabilir. Erdoğan’ın yönetiminde, Kremlin’deki yeni dostlarının ortaklığında, yılın en umutlu zamanında bile bu, boş bir umut olarak görünüyor.” (Duvar)