Beş yıl önce 23 Ocak 2007 tarihinde Çorlu Askeri cezaevinin hücresinde tutukluyum. Asker gardiyan hücrenin kapısını açıyor. Elinde öğlen yemeği için bezelye, pilav ve turşu var. Elinden alıyorum Hücrede gazete olmadığı için gazete istiyorum.
Hücre cezasına çarptırıldığım için günlük gazete okumam yasak olduğu için gardiyan dört gün öncesine ait birkaç gazete getiriyor. Yemek tabaklarını gazetelerin üzerine koyuyorum. Kaşığı elime alıp bir kaşık bezelye alıyorum. Gözlerim bir fotoğrafa takılıyor; Rakel Dink, iki kızı ve oğlu… Elleriyle uçurttukları birkaç güvercin ve büyük bir kalabalık… Fotoğrafın altındaki haberde Hrant Dink’in öldürüldüğünü yazıyor. Yemek boğazımın içinde… Boğazımın içinde bir düğüm… Kaşık elimden düşüyor… Gözlerim ıslak, bir yaş bezelye tabağının içine düşüyor…
 Peki Hrant Dink kimdir?
 1954 Malatya doğumlu. Hrant’ın hayatını en çok etkileyen kişi olan dedesini çok küçük yaşlarda kaybediyor. Dedesi Malatya’daki evde her akşam salonun en dip köşesine çekilip ciltlerce kitap okurmuş. Hrant büyüdüğünde dedesinin okuduğu kitapların izini sürmüş. O kitapları bir daha bulamayacak olan Hrant kitapların izini sürerken “köksel sürekliliğini” aradığının farkında. “Köksel sürekliliğini” ararken Ermeniliği, Ermenilerin yaşadığı soykırımı ve yaşadıkları hak ihlallerini keşfetti.
Hrant 21 yaşına geldiğinde Rakel 16 yaşındadır. Evlenirler. Birlikte Tuzla Ermeni kampının yöneticiliğini yaparlar. İÜ Fen ve Edebiyat Fakültesinde felsefe okur. 12 Eylül darbesinde O da birçok muhalif gibi işkence görür, defalarca gözaltına alınır, çünkü Ermeniliği ve solculuğu devlet için bir tehdittir…
Türkiye’nin Ermeni soykırımı ile yüzleşmesini sağlamak ve Ermenilerin temel insan haklarının sağlanması için hep çaba gösterdi. Bunun için AGOS gazetesini çıkardı, genel yayın yönetmenliği yaptı, yazarı oldu. Gerçeklerin peşine düştü ve adaleti savundu. Bu nedenle tehdit edildi, yazdıkları için soruşturmalar açıldı, iddianameler hazırlandı.
“Biz Bitti Demeden Bu Dava Bitmez”
19 Ocak 2007 yılında 18 yaşında bir çocuk tarafında öldürüldü. Eşi Rakel’e kulak verelim; “Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim (…) Bizim gibi çürüyen bir beden! Fakat yaşayan ruhu, yaptığı iş, kullandığı üslup gözlerindeki, yüreğindeki sevgi onu büyük yaptı (…) Kimseyi kıskanmayan sevgi, kimsenin malında gözü olmayan sevgi, kimseyi öldürmeyen sevgi, kimseyi aşağılamayan sevgi, kardeşini kendinden üstün tutan sevgi, kendi hakkından vazgeçen sevgi, kardeşinin hakkını arayan sevgi (…)”
Rakel’in merhameti, sevgisi, metaneti ve mücadelesi sayesinde hala takipçisiyiz…
“Biz bitti demeden bu dava bitmeyecek” demek istiyorum ama diyemiyorum… Bunu diyecek inancım kalmadı, bu hükümetle, bu bürokrasiyle ve yargı ile bu iş çok zor… Samast, Hayal ve Tuncel cinayetin çok öncesinde devletin kontrolündeki kişilerdi. Onları kullanan, yönlendiren ve şimdi koruyan devlettir! Böyle olunca devlet cinayetin arka planını araştırmamış ve gizlemiştir.
Gazetecileri gazetecilik faaliyetlerini “terör” kapsamında yargılayan, siyasetçilerin siyasi faaliyetlerini “terör” kapsamında yargılayan, sivil toplum örgütü üyelerinin demokratik etkinlik ve çalışmalarını “terör” kapsamında değerlendiren hükümet Hrant’ı katledenleri örgüt saymadı, terör kapsamında görmedi ve arka planını aydınlatmadı. Dolayısıyla sorumluluk açıktır ki hükümetindir…
Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin duruşma sonrası şöyle dedi: “Arat Dink ‘bizimle dalga geçtiler’ demişti. Meğer dalganın büyüğünü en sona bırakmışlar (…) Bu kadarını beklemiyorduk.”
Evet, hükümet hakikat ile dalga geçiyor. O hakikat cinayetin içinde, yanında, arkasında devletin olduğu gerçeğidir…

Halil Savda
2
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA