Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinde Michael Martens imzasıyla yer alan yorumda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Türklerin şerefini" yıprattığı belirtiliyor.

"Kuzey Avrupalı bakış açısıyla bu yüksek seviyeli hürmet çok uzaklarda kaldı gibi görünüyor, Kaiser Wilhelm'in ya da Kafkasyalı bir dağ kabilesinin yasaları gibi. Almanlar şeref konuğunu, fahri doktorayı, takdir belgesini ya da güvercin yetiştirme birliğine şeref üyeliğini bilir. Angela Merkel'in başka bir devlet adamını Alman halkının şerefine leke sürmekle suçladığı ve seçim mücadelesinde bundan oy kazandığı düşünülebilir mi? Çok şükür hayır..."Sadakatim şerefimdir" sloganı ile tarihindeki en büyük suçu işlemiş bir ülkede özellikle bazı kirletilmiş kelimelerin günlük kullanımdan haklı olarak yasaklanmış olması sürpriz olmamalı. Ancak Türkiye'de ulusun yıpranan şerefi tarihle değil, güncel siyasetle alakalı...Gerçek diktatörler seçim sonuçlarını önceden kendileri belirlerler, ancak Erdoğan henüz bir diktatör olmadığı için, başarısından şüphe duyuyor ve arkasına daha fazla seçmen alabilmek için de çılgınca kutuplaştırıyor." 

Süddeutsche Zeitung gazetesinde Mike Szymanski imzasıyla yayımlanan yorumda, Türkiye'nin göçmen anlaşmasından vazgeçme tehdidinin "boş" olduğu belirtiliyor.

"Türk Cumhurbaşkanı için Avrupa Birliği ile sığınmacı anlaşması AB'ye şantaj yapmak için başlangıçtan itibaren bir araçtan başka bir şey değildi. Anlaşma bir yıl önce yürürlüğe girmeden önce de Erdoğan ortaklarının önünde ayak sürüyen bir tavırla Avrupa'ya kaç tane sığınmacı geleceğine kendisinin karar vereceğini bildirdi... Ankara hiçbir zaman bu kadar güçlü hissetmemişti. Bu çalkantılı aylar boyunca Türkiye ile yaşanan gerginlikte sabit kalan tek şey bu oldu. Erdoğan Avrupa'ya ne zaman kızması gerektiğini düşünse sığınmacı anlaşmasını bitirmekle tehdit etti. Bunu şimdiye kadar gerçekleştirmedi. Bunun iyi nedenleri vardı. Belki de en güçlü neden de şu olabilir: Çünkü tehdidi boştu."(DW)