Avrupa Postası

GÜLMEYİ UNUTTUK


Bir diplomat kızı olarak Strasburg'da dünyaya geldiği belirtilen Şafak'ın laik düşünceli ve feminist olduğu, şu sıralar ise iki çocuğu ile birlikte Londra'da yaşadığı yazıldı. Röportajda Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Can Dündar'ın Suriye'deki İslamcılara gönderilen silah sevkiyatı haberinden dolayı tutuklanmasının Elif Şafak'ı korkuttuğuna dikkat çekildi.

İşte o röportajda öne çıkan satır başları:

Yanlış bir kelimenin kişiyi mahkemede buluşturacağı bir ülkeden geliyorsunuz. Düşündüğünüzü söyleyip yazabiliyor musunuz?

KENDİMİZİ SANSÜRLÜYORUZ

Türkiye'de kelimeler ağır basar. Her yazar, şair, ve gazeteci yazdığı bir kelimenin, Tweet veya Retweet'in kendisini sanık veya medyada yargılanır duruma getireceğini bilir. Hatta cezaevini boylayacağını hesap eder. Yazdığımız her şeyin arka planını düşünmek zorundayız. Bunun etkisinde kalmıyorum diyen kimseye inanmam. Hiç kimse kendisini bu baskılanma ortamından uzak tutamaz. Sonuçta kendimizi sansürlemek durumundayız. Politik yorumlar yazınca kelimelerimin hangi etkisi olacağını düşünerek yazıyorum. Roman yazınca farklı. O zaman kitap bitene kadar gerçekliği unutuyorum.

Dergide Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nce, Türkiye'nin basın özgürlüğü konusunda 180 ülke arasında 149.sırada gösterildiğine yer verilerek, en son tutuklanan Cumhuriyet gazetesi yazarlarının yaaptıkları haberlerin hükümeti zora soktuğu belirtilerek basın özgürlüğü tehlikede mi sorusu soruluyor.

ESKİDEN POLİTİKACILARLA DALGA GEÇİLEBİLİRDİ ...

Evet tehlke altında. Bence özgürlükler ve basının çok sesliliği konusunda durum kötüleşti. Farklı düşüncelere hoşgörü gösterilmiyor. Eleştirel duruş baskıya maruz kalarak kokutulmaktadır. Sorun sadece tutuklanma ve mahkemeler değil, onunla birlikte yaşanan sıkıntılardır. Eskiden politikacılar ve iktidardakilerle ilgili dalga geçilibilirdi. Bugün bunlar mümkün değil, gülmeyi unuttuk.

Erdoğan'ı nasıl görmeliyiz. Otoriter mi, İslamcı mı, Milliyetçi mi, yoksa başarısız bir Demokrat mı?

Ben Erdoğan'ı otoriter ve kutuplaştırıcı bir politikacı olarak değerlendiriyorum. Bilinmesi gereken şudur: Türk toplumu “baba” terimine çok önem veriyor. Bu ailede başlar. Okulda, sokakta, hatta futbolda ve politikada devam eder. Sorun toplumumuzun erkek egemenliği (maskulin) üzerine şekillenmesi ve agresif olmasındadır. Bu gelişmeler son yıllarda Erdoğan hükümetiyle daha da güçlendi. O, yeni Türkiye tarihinde yaşananları en çok kutuplaştıran bir politikacıdır.

TÜRKİYE DE SEÇİM SANDIKLARI VAR AMA DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ YOK

Yazar, Erdoğan'ın iktidara geldikten sonra çok değiştiğini belirtti. Başlangıçta herkes için buradayım diyordu ama bugün bunları söylemiyor. Başkanlık sistemini getirmek icin Anayasayı değiştirmek istemesi sır değildir. Amacına ulaşması için her şeyi yapacağına inanıyorum. Bizim seçim sandıklarımız var ama demokrasi kültürümüz yok. Bakın hükümet ne diyor çoğunluk bizde istediğimizi yaparız. Bu demokrasi değil, Majoritaizmdir.

TÜRKİYE DE DEMOKRASİ SALLANTIDA

Yani Türkiye demokrasiyle yönetilmiyor mu? şeklindeki soruya ise şu şekilde yanıt veriyor:

Demokrasiyi ifade etmek bir sözcükten çok ötedir.Tabi ki Türkiye tipik otoriter bir ülke değildir. Serbest seçimlerin yapılması önemlidir. Ama Türkiye'de liberal ve oturmuş bir demokrasiden öte sallantıda olan bir demokrasiden söz etmek mümkündür. Çünkü her an yıkılabilir.

Türkiye'yi önümüzdeki 10 yıl sonra nasıl hayal edebiliriz?

Bilmiyorum ama kritik bir noktaya geldiğimiz açık. Böyle devam etmesi mümkün değil. Kutuplaşma çok derinlerde. Geçmişte bu türden çeliskilerin giderilmesinde aracılık edenler olurdu ama günümüzde sözkonusu değil. 10 Ekim Ankara Katliamı sonrası bir saygı duruşu vardı, ama çoğu kişi katılmak istemedi. Toplumumuz acılarda dahi biraraya gelemiyor. Belki en kötüsü de empatiyi kaybetmiş olmamızdır.