Dün Almanya'da başkent Berlin başta olmak üzere onlarca kentte yüzlerce araçlarla konvoy şeklinde "Deniz Yücel'e Özgürlük" dövizleriyle gösteriler yapıldı. Türkiye'de ise, Cumhuriyet gazetesi dışındaki günlük gazetlerde Deniz Yücel'in tutuklanmasına pek yer verilmedi. 

Cumhuriyet gazetesi başyazarı Aydın Engin'in bugünkü köşe yazısında "Deniz Yücel çok iyi örgüt propagandası yaptı" başlıklı makalesine yer veriyoruz.

İşte o yazı:

Almanya’nın itibarlı ve etkili gazetesi Die Welt’in Türkiye temsilcisi Deniz Yücel 14 günlük gözaltı süresinin ardından nihayet mahkeme karşısına çıkarıldı ve savcının talebi, sulh ceza hâkiminin “münasiptir” kararı ile tutuklandı. Hakkındaki iddianame ne zaman yazılır, ağır ceza mahkemesinin karşısına ne zaman çıkarılır bilinmez. Bizim Cumhuriyet tayfası dördüncü ayı da devirdiğine göre Deniz Yücel de, ne kadar olacağını kestiremeyeceğimiz bir süre boyunca Silivri’deki özel rezidansında yaşayacak demektir. 

Dünkü Cumhuriyet’te savcının Deniz’i hangi suçlardan (suç!?) gözaltına aldırıp ardından tutukmlanmasını talep ettiğini ayrıntısıyla okudunuz. 

Gözünüzden kaçtıysa dünkü Cumhuriyet’i bulun ve okuyun. Böylece 2017 Şubatı’nın sonunda Türkiye’de yargı erkinin değer ölçüleri üstüne esaslı bir fikir edinirsiniz... 

Deniz Yücel, genç bir meslektaşım. Die Welt gibi ince eleyen sık dokuyan bir gazetenin dünya gündeminin bugünlerde ilgi odaklarından biri olan Türkiye’ye onu temsilci olarak göndermesi meslek kalitesini, meslek hünerini ve yetkinliğini yeterince kanıtlıyor. 

Deniz Yücel, Almanya’da doğup büyüyen Türk kökenli kuşakların seçkin temsilcilerinden biri. Babasıyla tanışmışlığım var ama kendisi ile bir türlü karşılaşamadık. Telefonumdaki hâlâ silmediğim son mesajında “Abi gazeteye geldim ama seni içeri almışlardı; çıktın ben Çağlayan Adliyesi’ne geldim yine buluşamadık. Nasıl yapsak acaba” diye soran ince mizahının cevabını benden önce sulh ceza hâkimliği verdi. 

Yani bir süre daha ben ve genç meslektaşım Deniz buluşamayacağız... 
Yargı erkimiz böyle münasip gördü.

***

Madem yargı erki böyle münasip gördü, Deniz’i tutukladı ve iddianame düzenleyip yargılayacak, bari yüce Türk yargısına yardımcı olayım. 

Deniz Yücel’e savcının yönelttiği suçlamaları dikkatle okudum. Suçlamaların hepsi yüzde yüz gazetecilik faaliyeti. (Bir daha: Yüzde yüz gazetecilik faaliyeti). 

Deniz yaptığı o haberlerden dolayı suçlanamaz. Eğer o haberleri yapmasaydı, atlasaydı Die Welt yöneticileri ve bütün meslektaşları tarafından suçlanır; “mesleki yetersizlikten” alay konusu olurdu. 

Ancak suçlamalardan biri var ki o noktada savcı yüzde yüz (Evet, yüzde yüz) haklı. 

Savcı Deniz Yücel’in örgüt propagandası yaptığını iddia ediyor. 
 

Haklıdır. Yerden göğe haklıdır. 

Deniz Yücel, ulusötesi çapta etkinlik gösteren bir örgütün, “Gazeteciler Örgütü”nün genç ve seçkin bir üyesidir. Bu örgüt başka örgütlere benzemez. Tüzüğü yok, programı yok, başkanı yok, sekreteri yok. Sadece ve sadece ilkesi var. 

İlke pek yalın: Halktan gizlenen her şeyi halka haber vermek... 

Dünyanın her köşesinde, yedi iklim dört bucakta bu örgütün üyeleri temel ilkeyi ete kemiğe büründürmek için geceyi gündüze katar. Katmayanı arasına almaz; gazeteciden saymaz, kusar. 

Gazeteci ile gazetecimsileri sadece bu ilkeyi ölçü alarak ayrıştırır. 

İşte bu müthiş örgütün, “Gazeteciler Örgütü”nün genç ve çalışkan üyesi Deniz Yücel propaganda sanatında da hünerli, marifetli olduğunu kanıtladı. Şu anda Türkiye’de ve dünyada gazete okurları, TV seyircileri, sosyal medya takipçileri Gazeteciler Örgütü’nün ne kadar güçlü ve ne kadar saygın bir örgüt olduğunu bir kere daha öğrendi. 

Bundan iyi örgüt propagandası mı olur. 

Savcı haklı. Sadece bu örgüt propagandasının neden suç olduğunu açıklaması gerekiyor. Bakalım iddianameyi yazınca anlayacağız... 

Umarım geciktirmez...