Maraş, tarihsel olarak, halkların birlikte yaşaması ve mücadelesi açısında önemli bir yerleşim yeridir. Halkların birleşik başkaldırılarından birisi olan Babailer isyanından bu yana Maraş, bir 'isyancılar yurdu' olarak bölgeye hakim olan veya olmak isteyen devletlerin, ilgi odağı ve korkulu rüyası olmuştur.

Babailer isyanının yaşandığı 1200 lü yıllardan 1900 lü yıllara kadar Maraş ve çevresi, ilgili hiç bir devletin, gerçek anlamda ve bir bütün halde, düzenli, sistemli ve sürekli olarak denetim altına alamadığı bir bölge olmanın ayrıcalığını yaşamıştır. Bölgede yaşayan Ermeniler, Kürtler ve Türkler, Hıristiyanlar, Yahudiler, Müslümanlar ve Aleviler, daha çok etkin bir özerklik içinde bulunmuşlardır. Ne Selçuklu Devleti, ne Memluklular ve ne de Osmanlılar, bu bölgeye ve bölge
halkına, tam ve gerçek anlamda hakim olamamışlardır

Ancak bölge halklarının nispeten özgür ve birbirlerini yok etmeyi amaçlamadan bir arada yaşadıkları bu süreç, 1860'lı yıllarda, dönemin derin devleti ve özel ordusuyla ortada kaldırılmaya çalışılmıştır. Osmanlı devleti, Cevdet Paşa komutanlığında Fırka- i Islahıye adlı özel ordu oluşturarak, bölge halklarını denetim altın almakla görevlendirmiştir. Fırka-i Islahiyenin sürdürdüğü kanlı katliamlardan sonra bölge halkları, Osmanlı devletine bağımlı hale getirilmek istenmişlerdir. Bu özel savaş politikalarıyla halkların gücünü zayıflatan Osmanlı devleti, kısa süre sonra 1915- 1922 yıllarında, ilk olarak Ermenileri bölgede yok etti.

Tarihte yönetici devletlerin Maraş'a karşı sürdürdüğü bu savaşçı- katliamcı politikalar, Cumhuriyet devleti tarafından devralınarak, bu güne kadar sürdürülmektedir. Bugünün egemen Türk devleti, Maraş'la bazen açıktan, ama çoğu zaman sinsi, kalleş ve hileli bir savaş sürdürmektedir. Ermeniler yok edildikten sonra, 1978 yılına gelindiğinde, yine aynı yöntemlerle, yine devlet eliyle, Kürt-Türk Alevilere ve devrimcilere karşı bir katliam gerçekleştirildi.

Kürt-Türk Aleviler üzerinde çok derin bir etkisi olan bu katliamdan sonra, bölgenin boşaltılması dayatıldı. Böylece, uzunca bir süre, Kürtlerin, Alevilerin ve demokrasi güçlerinin sesi kısıldı, bastırıldı ve susturuldular. Yapılan bütün demokratik çalışmalar, orantısız devlet zoruyla etkisizleştirildi. Baskılarla toplumun kendisine güveni ve umudu yok edildi. Çünkü Maraş, devlet açısında özel bir yerdi. Maraş'ta demokratik siyasetin zaferi, tüm Türkiye ve Kürdistan'da, demokrasinin ve özgürlüğün zaferini yakınlaştıracak, kolaylaştıracaktı. Bu nedenle Maraş'ın karanlığa mahkum edilmesi isteniyordu.

Ancak Maraş'ın mahkum edilmek istendiği bu sessizlik hali, HDP'nin Maraş'ta, 7. Haziran ve 1. Kasım seçimlerinde ortaya çıkarttığı enerjiyle ve halkların elde ettikleri kazanımlarla aşıldı. Bu gelişmeden rahatsız olan devlet, Türkiye ve Kürdistan'da olduğu gibi Maraş'tan da zulmünü katmerli hale getirdi. Lakin rutin devlet baskısını yeterli bulmayan devlet, Maraş'a dair özel katliamcı politikalarını devreye sokmaya yöneldi. Böylece devletin Maraş'a yönelik olarak geçmişten devralınan katliamcı politikaları, birkez daha, güncellenerek yürürlüğü konmuş oldu.

Bu anlamda devlet, ilk olarak Terolar"da kurulmak istenen IŞİD kampı ile saldırıya başladı. HDP'liler, bu IŞİD kampına karşı mücadele eden köylülerle birlikte mücadele alanındaydılar. Aynı dönemde devlet, Elbistan'da yeni termik santrallarının kurulmasına yönelik çalışmalar başlattı. HDP'liler Elbistan'da Termik santrallarına karşı mücadele eden Elbistanlıların yanındaydılar. Aynı HDP'liler, evleri yük kamyonlarının tozlarında oturulmaz olan Türkoğlu'nun yoksullarıyla da birlikteydiler. Benzer saldırılar, Hasanali'de,Sevdilli'de yapılmak istenen HES'lerle ve Pazarcık yaylalarına konan yayla yasaklarıyla, Afşin'de, Pazarcık'ta Elbistan'da arazilerin gasp edilmek istenmesiyle sürdürülmek istenmekte ve devam etmekteydi. Bütün bu saldırlara karşı HDP, halka birlikte dertlendi, sorunları tartıştı ve çözüm olmaya çalıştı.

Bu saldırılar ve katliamcı politikalar kapsamında ve HDP'nin saldırılara halka birlikte olmasından dolayı, devlet, geçen yıl, henüz darbenin adı esaması okunmazken, Maraş'ta HDP'ye yönelik saldırılara başlamıştı. İlk olarak Maraş il eşbaşkanı ve bir grup duyarlı demokrat, evleri basılarak tutuklandılar.Hiç bir hukuki dayanağı olmayan bu tutuklamalar, darbeden sonra kesintisiz olarak ve yoğunlaştırılarak sürdürülmektedir.

HDP il eş başkanından sonra HDP'nin Elbistan, Ekinözü, Pazarcık ilçe eş başkanları, yöneticileri, seçimde halkın gönlünde yer etmiş olan HDP adayları ve duyarlı olmaktan başka hiç bir suçu olmayan çok sayıda insan tutuklandılar. Bu saldırı dalgasından kısa süre sonra ve HDP kendisini yeniden örgütleyerek mücadeleye başlamaya çalışırken, yeni eş başkanı ve bazı yöneticiler ve duyarlı demokrat bir gurup insan da tutuklanarak mahpuslara gönderildiler.

Bunların dışında Afşin'in Gözpınar köyününün muhtarı, hiç bir gerekçe olmadan, aylardır mahpushanede bulunmaktadır. Devletin başı, muhtarların bir kısmına itibar gösterip saraylarda ağırlarken, bazı muhtarları da mahpushanelerde tutmaktadır. Muhtarın tek suçu halkının yanında durmak ve zulme boyun eğmemiş olmaktır. Başka da hiç bir suçunun olmadığına, bütün Afşin şahitlik yapmaktadır.

En son kısa süre önce HDP'nin, altı ay içinde, üçüncü il eş başkanı ve beraberinde üç diğer ilerici insan tutuklanmıştır. Böylece Maraş ve ilçelerinde elliye yakın duyarlı, demokrat, AKP zulmüne boyun eğmeyen insan, şu an zindanlarda tutulmaktadırlar.

Bütün bu zorbalık neden? Maraş'a yapılan bu baskıların ve zorbalıkların diğer bölgelere yapılan baskılardan ve zorbalıklardan farkı var mıdır, varsa bu fark nedir?

Maraş'a yapılan baskıları ve zorbalıkların düzeyini, biçim, süreklilik ve derinliğini farklı kılan özellikler, yukarıda yaptığımız çok kısa bilgilerden gizlidir. Ancak yinede bu durumu anlaşılır kılmak için bazı noktalara, kısaca da olsa değinmek gerekmektedir.

Maraş, devletin ve sistemin kara kutusudur. Devletin kuruluşunun yapı taşlarını oluşturan politikalar, bölgesel anlamda, ilk olarak Maraş'ta pratikleştirilmiştir. Maraş'ta başlatılan etnik ve dinsel arındırma operasyonlarının açıklığa kavuşması, Türk devletinin kodlarının ve şifrelerinin deşifre olmasını sağlayacak ve devletinin dayandığı halklar arası düşmanlığın zemini zayıflayacaktır.

Bu özgürlük ortamının yaratılabilmesi için de Maraş'ta demokratik siyasetin etkin bir güç olması gerekmektedir. Veya tersinden söylersek, Maraş'ta demokratik siyaset etkin bir güç olduğunda, devletin yalana ve zulme dayanmış olan paradigmasının gerçek zemini açıklığa kavuşacak ve devlet, halkların nezdinde, iflah olmaz bir biçimde teşhir ve tecrit olacaktır. Üstelik bu durum, devleti en çok destekleyen ve devletin en çok üzerinde kendi varlığını konumlandırdığı toplumsal bir kesim olan Maraşlıların içinde ve onların şahitliğinde gerçekleşmiş olacaktır.Böylece Maraşlı halklar hem gerçekleri açığa çıkartmış, hem de esiri edildikleri yalan tuzağını parçalayarak özgürleşmiş olacaklardır. Maraş'a bu denli yoğun bir baskının yapılmasının bir diğer önemli nedeni de Maraş'ta ki demokratik muhalefetin toplumsal tabanı olan Kürt, Türk ve Alevilerin ciddi biçimde azalmış olmasıdır. Bu durum devletin az kalan bu insanların yapılacak baskılarla topraklarından ayrılmalarını sağlayacağını düşünmesine yol açmakta ve bu amaçlanmaktadır. İşte bu nedenlerle Maraş, Türk devletinin her dönem, sistemli, sürekli, kapsamlı, çeşitli ve çok yönlü saldırılarının hedefi olmaktadır.

Maraş'ta 7 Hazıran ve 1 Kasım'da elde edilen sonucu hazmedemeyen devlet, belirtilen stratejik- katliamcı politikalarını güncellemiş, gündeme taşımıştır. Maraş'ta sürdürülen çok yönlü baskı ve saldırganlık, bu katliamcı politikaların bir devamı olarak görülmeli, öyle değerlendirilmelidir. Bu yolla Kürtlerin ve Alevilerin, Ermeniler gibi yok edilmeleri sağlanmak istenmektedir. Halbuki Kürtlerin ve Alevilerin olmadığı bir Maraş, yaralıdır, eksiktir. Ve bu yaranın tek ilacı Ermeni'nin, Kürt'ün Alevinin kardeşçe birarada yaşadığı bir Maraş'tır. Devlet bu ilacın yaratılmasını istememekte, bunu önlemek için çeşit çeşit katliamlar dayatmaktadır.

Ancak, dost düşman ve Maraşın o tertemiz havasını, ırkçılıkla, gericilikle ve katliamlarla zehirleyenler bilsinler ki, hiç bir devlet zorbalığı Maraş'ın özgürleşmesini engelleyemeyecektir. Hiç bir diktatörün katliamcı uygulamaları Maraş'ın, halkların ve inançların kardeşçe yaşadığı bir şehir olduğu gerçeğini ve bu tarihsel kimliğini silemeyecek, unutturamayacaktır. Bu baskıları yapanlar, halkların ve inançların kardeşçe yaşayacağı Maraş'ın doğuşunu önleyemeyeceklerdir.
Bu zulmün zebanileri bilsinler ki, Maraş'ın topraklarında tarihin her döneminde olduğu gibi, özgürlük çiçekleri boy vermeye devam edecek, direniş destanları yazılacaktır. Nurhak Dağında, Engizekte, Binboğada,
Ahırdağında ve Şardağında yine bahar gelecek ve yine zafer türküleri en gür haliyle söylenecektir. Ve bu nedenle hiç bir güç, halkların yüreklerinde nakşetmiş olan zafer umudunu yok edemeyecektir.

'Maraş bize mezar olmadan düşmana gülizar' olmaz diyenler, Maraş'a en büyük kötülüğü yapanlardır. Maraş bizim/ hepimizin, Türk, Kürt,Ermeni Alevi, Sünni demeden hepimizin, hem mezarımız, hem gülizarımız olacaktır. Maraş, o topraklarda yaşayan herkes için güldür, gülizardır. O gülü solduranlara inat,öyle olmayı tekrar becerecek ve halkların kardeşliği ve örgütlü mücadelesiyle Maraş, bu yaralarını sararak, tarihine yakışan bir geleceği yeniden yaratacaktır.

7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde bu potansiyeli ve bu enerjiyi gördük, yaşadık ve buna inandık.Özgür günlerde kardeş gibi yaşamış olmanın tadını bilen Maraşlılar, kardeşliği ve özgürlüğü, bir daha bozulmamak üzere, yeniden tesis edecek ve kazanacaktır.Önümüzdeki günlerde yapılacak olan referandum bu anlamda ve özellikle Maraş açısında, önemli bir sınav olacaktır.

Devletin katliamcı politikalarının en çok etkili olduğu, katliamlara hedef olan demokratik toplumsal tabanın en az olduğu Maraş'ta, 1978 den sonra demokratik muhalefetin kendisini görünür kılmasının olanağı olmamış ve bu nedenle her dönem devletin partileri en çok oyu almışlardır. Son yıllardan da AKP'nin en çok oy aldığı şehirlerden birisi Maraş olmuştur. Ancak bu referandumda 'hayır' demek, Maraş'ın da 'hayır'ına olacak en doğru seçenektir. Katliamlarla lekelenmiş olan
kanlı geçmişten kurtulmak için, Maraş'ın böyle bir 'hayır'a şiddetle ihtiyacı bulunmaktadır. Bu referandumda, hep birlikte görüp yaşamak istiyor ve bekliyoruz ki Maraş, devlette ve devletin katliamcı politikalarında kopuşun bir ifadesi olarak, yüksek düzeyde 'hayır' diyerek, 'hayır' işlemelidir.

Böyle bir sonucu beklyor olmamızın bir başka nedeni daha bulunmaktadır. Maraş'ta HDP rüzgarı esti, o rüzgar, birdefalığına ve dışarıdan esen bir rüzgar değildi, o rüzgar 'yerel'di ve kalıcıdır. Devlet bütün HDP'lileri tutuklasa da HDP'nin Maraş'ta ki kökleri tarihin çok derinlerinde gelmektedir. HDP'nin estirdiği özgürlük, barış ve kardeşlik rüzgarı, Maraş'ın dağlarında çiçekleri, ovalarında yeşillikleri büyütmüş, umut olmuştur. Bu nedenle bugünden sonra tüm Maraşlı demokratların yapması gereken en önemli iş, Erdoğan'a karşı,
'hayır'ları büyütmektir.

Maraşlı bütün demokratların ve ilericilerin yapması gereken bir diğer önemli iş daha bulunmaktadır. O da tutuklu olan arkadaşlarımıza en yüksek düzeyde yakın olmak, yoldaş olmak, sahip çıkmaktır. Onları yanlız bırakmamak, onlara düzenli ve sistemi olarak mektuplar göndermek, onların ailelerini arayıp sormak, bugün yapılması gereken en kutsal görevdir. Yurtdışında, metropollerde veya memelekette bulunan her Maraşlı, mahpuslarda tutulan arkadaşların yanında olduğunu
göstermeli, bu arkadaşlara destek olmalıdır.

Mahpuslarda bulunan arkadaşların tek suçu AKP'li olmamaları ve AKP zulmüne boyun eğmemeleridir. Bizde onlar gibi, düşnmüyor muyuz? Bizde AKP'nin zulmüne 'hayır' demiyor muyuz? Madem ki bizimle aynı düşündükleri için devlet onları zindanlarda tutuyor, bizde bizim için zindanlarda yatan bu arkadaşlara bir selam göndermez miyiz? Bizde, onların dertlerini, kaygılarını, sorunlarını paylaşmaz mıyız? Bizde zulmün en yoğun yaşandığı, betonun buz tuttuğu o zindanları yoldaşlık duygularımızın sıcaklığıyla ısıtmaz mıyız? Göndereceğimiz, mektuplarla, selamlarla, ailelere yapacağımız ziyaretlerle o arkadaşlarımızın zindanlarda sürdürdükleri direnişi güçlendirmez, büyütmez miyiz?

Hiç bir Maraşlının, Pazarcıklının, Elbistanlının, Afşinlinin, Göksünlünün, Ekinözülünün, Çağlayanceritlinin ve Andırınlının bu sorumluluktan ve görevden kaçınmayacağına bütün kalbimle inanıyorum. Maraşlı tutsak yoldaşlara gönderilecek her mektup, katliamlarla hesaplaşmanın manifestosu olacaktır. Her yoldaşa bir mektup benden..

Selam olsun Maraş'ın yiğitlerine.. Selam olsun zindanlarda direnenlere ve selam olsun alanlarda mücadele edenlere..