Fulya Omaç / Çeşme

MUHTEŞEM ZEKAYLA YOĞRULMUŞ BİR BANU ALKAN VAR KARŞINIZDA

Türk sinemasının Afrodit’i..

Sürekli gazetelerin, magazin dergilerinin ve televizyonların ilgi odağı olan, 2014 yılındaTürk Sineması’nın Gelmiş Geçmiş Yaşayan En Güzel Kadını’ ödülü verilen Banu Alkan ile yaklaşık üç yıldır hemen hemen her Çeşme’ye geldiğinde görüşürüz. Tanışıklığımız Çeşmeli Türk Sanat Müziği sanatçısı Kurtul Akın sayesinde oldu. Banu Hanım ne zaman Çeşme’ye gelse ya beni arar, ya da Kurtul’u aramışsa “Bebeğimi ya da Prensesimi özledim, hadi bir yerde buluşalım” der. Bebeğim ve Prensesim sözleri sadece benim için söylenmiş değil, Banu Hanım sevdiği herkese bu şekilde hitap eder. Kah bir restaurantta, kah bir otel lobisinde bir araya gelir, her konuda sohbet ederiz. Bu sohbetler ‘Of the record’ yani sadece aramızda kalır. Bu kez Sheraton Çeşme’de samimi bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu defaki ise haber içindi. Altta keyifle okuyacağınızı umduğum röportajımızı yayınlıyoruz…



Öncelikle Banu Alkan’ı kendi ifadeleriyle tanıyalım..

‘Kendi ifademle Banu Alkan’ı tanıyalım’.. Ah ne güzel bir soru. Hep ‘Sizi tanıyalım mı?’ derlerdi. Banu Alkan'ı Banu Alkan anlatsın bir kere de.

Banu Alkan gerçekten başarılı, hayatı çok seven, uluslararası bir beyne sahip, muhteşem güzel filmler çekmiş, doğayı, hayatı, insanları, her şeyi seven, çok iyi kalpli biri. Kendimce, kendimi bildiğim kadarıyla, güzel bir kalbe, güzel bir ruha ve çok inanılmaz iyi bir beyne ve iyi bir zekaya sahip olduğunu söyleyebilirim.

Koç burcusun, lider bir burç. Girişkenlik, mükemmeliyetçilik, yüksek enerji, alımlılık, hazır cevaplık, esprili olmak, idealistlik, hırs gibi özellikleri var. Görünen o ki burcunun özelliklerini fazlasıyla taşıyorsun..



Çok doğru. Hatta geçen gün de bir astroloğu dinledim bir TV kanalında. O da diyor ki ‘inanılmaz zekidir ama asla ve asla önyargılı değildir. Çok içtendir, hiç hesaplı davranmaz. Hep vermeyi sever’. Yani karşımdakinden şu çıkarım olsun, bu çıkarım olsun yok. Gerçekten de öyle hep vermeyi seven bir insanım ben.

Liseyi yarım bırakıp henüz daha 16 yaşındayken hayallerinin peşinden giderek mankenliğe adım attın.. Bize hayatının bu dönüm noktasını anlatır mısın?

Lise son sınıfı doğru düzgün okumadan Nişantaşı'ndaki El Sisi Manken Okulu’na gittim. Tesadüfen oraya da dünyaca ünlü bir yönetmen geldi. Reward sabunlarının bir reklamını çekmek üzere. Okulda da 150 kız arasından beni seçti ve sabun reklamı çektik. Porsche arabamdan iniyorum, tenis oynuyorum ve terliyorum. Sonra da ‘Reward sabunu ile yıkanıyor’ diye güzel bir reklam filmi çektik. O reklam filminde Memduh Ün görüyor beni ve ‘lütfen bu kızı bana bulun’ diyor.



İlk reklam filminde hemen ünlü bir yönetmenin dikkatini çekmişsin, gelişmeleri merak ettim..

O tarihte yönetmen asistanı ama sonrasında çok önemli bir yönetmen olan Temel Gürsu'ya söylüyor. Temel Gürsu da ‘aradığınız kız Ses Dergisi’nin sinema yarışmasına giriyor’ diyor. Memduh Ün, ‘İnanılmaz, biz gökte ararken yerde bulduk, ben jüri başkanıyım’ diyor ve ekliyor ‘Lütfen ulaştırın beni kendilerine, benim onunla görüşmem gerekiyor. Onun üzerinden sinemanın çok önemli filmlerine yatırım yapmak istiyorum, seçilsin seçilmesin o benim yıldızım.’

Memduh Ün çok ısrarlı.. Sonra?



Sonra işte günlerce benim peşimden koştu ve dedi ki ‘Banu Hanım, yarışmadan lütfen çekilin. Çünkü ben sizin üzerinize oynamak istiyorum’. O zaman öyle bir şey vardı, bir starın üzerinde oynarlar falan prodüktörler. İşte Akün Film birisine oynar, Kemal Film birisine oynar. Kemal Film’e ben sonradan rahmetli Osman Seden oğlunun filmlerinin yönetiminde çok oynadım. Örneğin Türker İnanoğlu Erler Film 1-2 yıldızın üzerine oynardı. Filiz Akın ve Gülşen Bubikoğlu ki her ikisi de eşiydi.
Memduh Ün karısı Fatma Girik üzerine oynardı. Büyük starların arkasında hep böyle önemli bir adam, önemli bir beyin vardır. Mesela Türkan Şoray'ın Rüçhan Adlı’sı vardı. Ve ben, tabii benimde arkamda güçlü bir adam oluşuverdi Gürbüz Hanif.

Kimdi Gürbüz Hanif?



Türkiye’deki gerçekten önemli şahsiyetlerden biriydi. Boğaziçi Üniversitesi’nden sonra Amerika'da yüksek tahsil gördükten sonra yurda dönüş yapmış. Türkiye’de çok önemli bir sanayici, çok önemli bir iş adamı. Kısaca Türkiye'ye yön veren işadamlarından biri diyeyim. Ve ben kendisini 17 yaşımda tanıdıktan sonra dünyada sanki bir kuş misali oldum. Dünyanın her bir noktasına uçmaya başladım. O arada filmler çekiyordum. Hayata çok hızlı girmiştim ve çok mutluydum.

Toplam kaç film projesinde yer aldın?

Çok önemli 42 film çektim. Bu arada dünyayı bitirdim. İki layd’s okula gittim. Bir Cenevre'de Montrö'de, diğeri Paris yakınlarında.

Filmler sonrası bir de albümler yaptın..



Beyaz Orkide ve Afrodit’i çıkardım. ‘Neremi’ parçası patladığı için albümün adı ‘Neremi’ zannediliyor ama aslında albümün adı ‘Afrodit'ti.

Şimdilerde neler yapıyorsun?

İşte son 15 senedir televizyon yıldızı oldum. Show girl oldum. Üç dizi yaptım. Dizi çok çekmiyorum. Çünkü ben özgürlüğüme düşkün bir insanım. Yani ben biraz sonra Paris’e uçmak istiyorsam ya da atıyorum bir tropikal adaya ya da dünyanın herhangi bir noktasına, diziyi yaptığım zaman maalesef gidemiyorsun. Bağlı kalıyorsun, mümkün değil. Özgürlüğüme düşkün olduğum için dizi yapamıyorum. Tabii sinemacılar sinemayı daha çok tutar ama bugün dizi sektörü de muhteşem ülkemizde.

Hemen hemen her kanalda arka arkaya diziler yer alıyor..

İnatla biri bitiyor bir diğerini başlatıyorlar. Çünkü ucunda para var, büyük para dönüyor. Bir dizi bitse bile ikincisini hemen yaratıyorlar. Ama artık tekrarı olmaya başladı, aynı kısır döngü, aynı benzerlikler. Fakat arada sıyrılanlar da oluyor, güzel şeyler oluyor.

Senin takip ettiğiniz diziler var mı?


Fulya Omaç

Vallahi son zamanlarında Muhteşem Süleyman’ı sürekli takip ediyordum. Adı gibi muhteşem bir diziydi. Paramparça da fena değil. Güzel birkaç tane var. Özcan Deniz'in dizisi de güzel mesela.


Günümüz sanatçılarından kimleri beğeniyorsun?

Burak Özçivit’i çok beğeniyorum. Çok yakışıklı buluyorum. Çok cool, çok yakışıklı. O benim yakışıklım. Bir kadın sanatçı olarak aktörlerden en beğendiğim şu an Burak Özçivit. Kadınlardan çok beğendiğim, o çok zor.. Yani 3-4 tane var. Ama hani mesela Bergüzar Korel. Tiyatro kökenli aile tarafından, güzel, hoş. Beren Saat o da hoş.

Kriterin nedir beğenme konusunda?

Bir starı beğenmem için boyu posuna, yüz hatlarına bakarım önce. Ağız yapısının genişliği, burnunun kalkıklığı, gözünün ayrık olmaması, alnının ne kısa ne uzun olması.. Yani her şeyiyle akademik olması lazım. Kiminin yüzü güzel, vücudu çok küçük. Kiminin vücudu çok güzel, yüzü kötü. Sinema öyle bir şeydir ki dört dörtlük olmayınca atar sizi. İkinci karaktere dönüştürür sizi. İkinci rollere çıkan karakter olursunuz. Bir filmin starı olursanız dört dörtlük olmak zorundasınız. Yani mesela bir Türkan Şoray yüzü, bir Banu Alkan yüzü, bir Hülya Avşar yüzü. Sophia Loren gibi, Claudia Cardinale gibi, Romy Schneider gibi bir kadın istiyor sinema. Ha diyeceksiniz ki, ‘Banu Hanım Liz Taylor 1.60 boyundaydı ama dünyayı yerinden oynattı.’ Ama onun o gözleri, yüzünün akademik oluşu ve o göğüs dekoltesiyle ve vücut dilini iyi kullanarak o boy kısalığını kapattı.

Liz Taylor sence tek istisna mıydı?

Evet o bir istisnaydı. Bunun yanında Marilyn Monroe. O da hadi diyelim 1.62, 1.63 boyundaydı. Ama o da vücut dilini o kadar sıcak, o kadar canlı kullandı ki başka bir rüyaya götürdü sinemayı. Ve Marilyn Monroe’nun IQ’su da 169. Yanılmıyorsam Einstein'dan bile daha yüksek. Her şeyi ile bugün bile izlediğinizde hayran oluyorsunuz. Gençler bir tek Marilyn filmlerini ve Marilyn modasını izlesinler, Marilyn’in kadın yönünü, şıklığını, saçını rengini, konuşmasını, kadınlığını, dişiliğini takip etsinler yeter. Yani kadın 50’lerde yapmış bunu. Onun için bugün çok bir şey yaratılamıyor bana göre hala Marilyn’in yerine geçebilecek bir güç yok.

Gürbüz Hanif’le yaklaşık 15 yıl süren bir birlikteliğin oldu. Bu birliktelik döneminin sinemadaki geleceğine nasıl bir katkısı oldu?

Sinemada beni yaratan kişiydi diyebiliriz. Gürbüz Hanif aristokrat, çok zeki, çok kültürlü, çok şık, bana her şeyi veren, hayatı, dünyayı, her şeyi önüme seren, güçlü bir beyin. Güçlü beynini bana aktaran, aynı beyin düzeyine getiren. Muhteşem zekayla yoğrulmuş bir Banu Alkan var karşınızda.

Hanif Bey’in hayatındaki o çok özel yeri anlaşılıyor..

Gürbüz Hanif benim için çok şey ifade eder. Sevgiyi, aşkı, bir kadına verilen değeri.. Venedik’te Daniella Otel’de sevgilisine içinde sadece gül olan tepsiyi, garsondan alıp yatağına getiren bir centilmendi. Ve ben dönüp demişimdir ki ‘Bir kadınlığımı anlayım, bir gün benden su iste’. ‘Hayır, sen benim first lady’msin. Ancak ben sana su ikram ederim’ derdi. O başka bir rüyaydı. O başka bir şeydi. Bana olduğu kadar annem ve babama dahi aynı centilmenliği yapmaya gayret eden bir kişiydi.

Bu birliktelik döneminde birçok kişinin hayallerini süsleyen bir yaşantınız oldu. Biraz o günlerden bahseder misin?

Birlikteliğimiz süresince 15 yıl zarfında dünyayı öylesine bitirdim ki; dünyaca ünlü mücevherlerin, dünyaca ünlü kayak merkezlerinin, dünyaca ünlü tropik adaların her türlü otelini, her şeyini 15 yıla sığdırdım. Bugün her şeye doymuş biriyim. Benim için artık lüks; 24 ayar kaplı altın koltuklar değil, altın çatal bıçak, avizeler değil. Bir arabanın egzos gazı dahi olmadığı temiz bir havayı lüks olarak görüyorum. Hormonsuz bir kiraz, bir kiraz ağacının dalından kirazı koparmak. Artık bunlar benim için lüks.

Peki o günleri yine yaşamak ister misin?

Tabii ki yaşamak isterim, tekrar tekrar. Mutlaka yine şık olmayı isterim. Cartier'den en güzel takıları takmak isterim. Allah her kadına nasip etsin o güzellikleri. Ömrüm olduğu sürece tropikal adaya gitmek, o palmiyenin altında o meltem rüzgarın hissetmek, otelin o tertemiz denizine girebilmek geçmişte de çok sevdiğim şeylerdi. Ama bugün dünya benim için daha önemli olmaya başladı. Çünkü dünya her geçen gün daha çok kirleniyor. Çünkü çok fazla nüfusa sahip ve sanayi devri olduğu için de maalesef atıklarla dünyayı hızlı kirletiyoruz açıkçası..
Çevreden konu açılınca şöyle bir soru sorayım: Çeşme'nin hemen dibinde rüzgar enerji türbinleri kurmaya başladılar. Siz nasıl buluyorsunuz, bir turizm beldesine yakışıyor mu?
Maalesef çıkar hikayesi. Bir tanesi 1 milyon $’mış galiba, büyük para getirisi var. İnsanlar, gücü olanlar bunu her yerde kullanıyor. Fakat dün akşam Sheraton’daki balkonumdan bakıyorum karşı ki Karaburun kıyılarına, sıra sıra ışık. ‘Acaba karşıya ada mı kurdular?’ dedim. İlk eşim 1979 villa yaptırmıştı, dışarıda uyuyordum. Artık o kadar güzel bir hava maalesef bulamıyoruz. Acaba bunlar etken mi? Baz istasyonları da fazla. Bunlara girmek istemiyorum ama dünya artık kazanalım da, nasıl kazanırsak kazanalım derdinde. Hiç kimsenin bebeklerini, çocuklarını, insanlığı düşündüğü yok. Kendi kendimizin, insanlığın sonunu getiriyoruz gibi geliyor bana.

Gece balkonda oturduğunuzda, sürekli kırmızı ışıklar yanıp sönüyor, gürültü ve o görüntü yani bir turist olarak da düşünülecek olursa..

Bir kere her şeyden önemlisi, en önemli faktör bunların zarar vermesi hoş değil..
Görüntü açısından..

Çok fazla olursa tabii ki sizi bitirir. Ama zararı varsa o daha tehlikeli.

Banu Hanım bu röportaj için hem sana, hem de ortak dostumuz Kurtul Akın’a teşekkür ediyorum..
Kurtul benim can dostum, ben de size teşekkür ediyorum...