Türkiye sinemalarında son dönemin üretken ve aykırı yönetmeni Onur Ünlü’nün, alışıldık dramaturjiye, klasik anlatıma sırt çevirmiş, zamanla mekânla oynayan, karmakarışık ilişkilere dayanan, seyircinin anlamlandırmaya çabaladıkça epeyce zorlandığı, konusunu algılamakta dahi yer yer yaya kaldığı, muğlak, sıradışı yeni filmi “Put Şeylere” ikinci haftasında.

Afişindeki ‘Her şey hakkında, hiçbir şey hakkında’ mottosuyla sunulan film, günümüzün Cihangir’inde senarist, oyuncu, yönetmen, engelli bir köşebaşı entelektüeli ve Rüya fotoğrafhanesinin sahibinden meydana gelen bir grup sanatçının başlıca karakterlerini oluşturduğu, deneysel bir anlatı.

Film seyrederken gerçeklik duygumuzu öteden beri Hollywood’un standartlarına göre belirleyen bizleri epeyce terse düşüren “Put Şeylere”, Mahir Ünlü imzasıyla çeyrek yüzyıl kadar sözcüklerle oynayan, farklı şiirler yazdıktan, şiir kitapları yayımladıktan sonra sinemaya bulaşarak ilk filmi “Polis”i 2007’de yapmış olan yönetmen Onur Ünlü’nün benim çok sevdiğim “Sen Aydınlatırsın Geceyi”yle (2013) seyirciyle en çok özdeşleşmiş “İtirazım Var”ının (2014) öne çıktığı, (şimdilik) yaklaşık 15 yıllık kariyerindeki on birinci filmi ve bilindiği gibi onun karakterleri alışılmış karakterlerden oldukça farklıdır malum.


Yaşadığı günü bir el kamerasıyla kaydeden, kadınların gözdesi, arkadaşlarının doğum gününü kutlamasına katımayacak kadar burnundan kıl aldırmaz, kibirli ve narsist bir yönetmen Gökhan (Erkan Kolçak Köstendil), aynı evi paylaşan, birbirlerine kabloyla bağlı, iki yakın arkadaş, biri hayranı olduğu yönetmene yazdığı senaryoyu beğendirme çabasındaki senarist Elif (Öykü Karayel), öbürü felçli ayakları yüzünden iskemleye bağlı bir hayata mahkûm, ünlü yazar Kemal Tahir’in takma isimle, para için Mayk Hammer romanları yazdığından, Arapların kralı Hz.Muhammed’e ve Sefiller yazarı Victor Hugo’ya dair ilginç anektodlara kadar, yığınla ansiklopedik bilgiyi anında aktaran, coğrafya kaderdir diyen İbni Haldun’dan ya da Freud’dan dem vuran, malumatfuruş, engelli mahalle filozofu (Öner Erkan), zaman zaman morga dönüşen, ufak bir oda tiyatrosunda sahnelenen bir oyunun sonunda tabancayla intihar eden ve bilinci kapanmış fotoğrafçıyı doktora getiren oyuncu (Türkü Turan) ve diriltici, sevişken hemşire (Elit İşcan), babasının ateşli bir öpüşmeyle yumulduğu kızı, siyah beyaz bir polisiyeden fırlamış lezbiyen bir kadın başkomser, evlere teslimat yapan mahallenin torbacısı delikanlı, onlarca mum ışığında puta tapan bir kadın, vb. gibi karekterlerden geçilmeyen filmde “Bir insan öldüğü zaman ölmez, asıl unutulduğu zaman ölür” saptaması da sıkça yapılıyor.

Yönetmenin bilinçaltının kirli dehlizlerinden dışavurulmuş, babasının ateşli bir öpüşmeyle kızına yumulduğu ensest, kesilen parmakların yendiği yamyamlık ve lezbiyenlik sahneleri gibi sarsıcı görüntüler içeren, edebi, felsefi, dinsel meselelere de değinen, aşırı geveze diyaloglarla örülü ve anlatılanlara farklı açılardan, yer yer tekrarlara yer vererek bakan, kimi zaman şiirsel ve komik tonlar tutturan, sonuçta bütünüyle alışılmışın dışında, klasik anlatımdan farklı bir ‘akış’ta seyreden “Put Şeylere”nin, sinemamızda şimdiye kadar hiç rastlanmamış bir deneme olduğu söylenebilir özetle. ( Cumhuriyet / Sungu Çapan )