Fulya Omaç / Çeşme

Balıkta esas olan içindeki suyu kaçırmayacağız ve mümkün olduğunca filetodan ziyade, kılçıkları ve kemiği ile bütün olarak pişirmeye gayret edeceğiz. 
Geçen gün İtalyan arkadaşlarım aradı ve tarhanalarının bittiğini söyledi, yenisini gönderdim. Ama onlar tarhanayı balık sosu olarak biliyorlar..

SAKIZLI BALIK MEZESİ ALAÇATI LİTERATÜRÜNE GİRMEYE ADAY


Bu yıl 6. Kez düzenlenen Alaçatı Ot Festivali’nin ikinci gününe Papaz’ın Evi’nde düzenlenen ‘Balık ve Rakı’ yemek atölyesi damgasını vurdu. Geçtiğimiz yıl Alfa Yayınları’ndan çıkan ve bugüne kadar balık tarifleri üzerine yazılmış en kapsamlı kitaplardan biri olan 360 sayfalık ‘Kılçıksız Balık’ın yazarı Süleyman Dilsiz’in sunumunda bir araya gelen balık mutfağı meraklıları çok keyifli bir 3 saat geçirdi. Katılımcı ücretinin 50 lira olduğu ve listenin günler öncesinden dolduğu ‘Balık ve Rakı’ yemek atölyesinde, önceden hazırlanan soslar eşliğinde marine edilerek tadıma hazır hale getirilmiş balık meze ve yemek tadımlarının yanı sıra, Çipura Böreği ve Enginarlı Levrek tarifleri ise katılımcılarla anında paylaşılarak pişirildi ve rakı eşliğinde hep birlikte yenildi.



Yemek atölyesinin en beğenilen mezesi ise İsveçlilerin Grand Lachs’ının Alaçatı’ya uyarlanan versiyonu oldu. Grand Lachs’taki somon balığının yerine levrek kullanan Dilsiz, önceden sakızla marine edilen balık filetosu lokmalarını, fırınlanmış mantar üzerinde servis ettiği Sakızlı Balık mezesi katılımcılardan tam not aldı.


İTALYANLAR TARHANAYI BALIK SOSU BİLİYORLAR

Kendisinin İstanbul’da yaşayan bir işadamı olması nedeniyle balık tutmaya fırsatı olmadığını, ama balığın mutfak tezgahına girmesinden itibaren sofrada servis edilmesine kadar geçen sürede, tüm günlük streslerden uzaklaştığını ve adeta meditasyon yaptığını belirten Süleyman Dilsiz, herkese benzer stres atma yöntemleri önerdi.


Öncelikle Alaçatı Ot Festivali’ni organize eden insanları gönülden takdir ettiğini ve bu çalışmaları çok başarılı bulduğunu belirten Süleyman Dilsiz, “Çok etkili bir festival yaşıyoruz. Alaçatı Ot Festivali yavaş yavaş Türkiye’nin bir numarası olacak, hatta oldu bile diyebiliriz. Umarım dünyadaki benzer çok önemli festivaller arasında da bir marka değeri oluşur, ki ben öyle algılıyorum. Dünyada turizm trendlerine baktığımızda, gastro turizm olarak tabir ettiğimiz yeme içmeye yönelik turizm çeşidinin, en ciddi katma değeri oluşturduğunu görüyoruz. Üstelik çoğu otelin ‘Her şey dahil’ sisteminde çalıştığı bir ortamda. Bu nedenle ot festivalimiz çok önemli. Ülkemizin ulusal marka olabilecek değerleri var çünkü. Dünyanın değişik yerlerinde yemek festivallerine gittiğimizde orada insanların hep yöresel lezzetleri ön plana çıkardığını görüyoruz. Alaçatı deyince de benim aklıma onlarca çeşit ot geliyor. Bunların her birinin bir ticari marka değeri var. Biz Egeliler otlarla iç içe büyüdüğümüzden bunun farkında değiliz. Örneğin ben aslen Uşak’lıyım. Tarhana balık soslarında kullandığım önemli bir aktör. Geçen gün İtalyan arkadaşlarım aradı ve tarhanalarının bittiğini söyledi, yenisini gönderdim. Ama onlar tarhanayı balık sosu zannediyorlar. Başlı başına çorbasının yapıldığını bilmiyorlar. Bu değerlerimizi hakkıyla tanıtıp pazarlayabilirsek hepsi birer ticari marka olacaktır. Hem bu açıdan, hem de kırsal kalkınma için de bu tür etkinliklerin önemsenmesi ve her kesim tarafından desteklenmesi gerekiyor” diye konuştu.

ÇOK BALIK YİYEN TOPLUMLARDA İHTİHAR OLAYLARI DAHA AZ

Ot festivali kapsamında gerçekleştirdikleri ‘Balık ve Rakı’ yemek atölyesinde, Ege’nin değerli balıklarını otlar ile eşleştirip pişirmeyi, farklı bir vizyon, farklı bir bakış açısıyla insanlarla paylaşmayı amaçladıklarını vurgulayan Dilsiz sözlerini şöyle sürdürdü:


“Destek verenlere, bu süreci sahiplenen herkese ben bir kez daha ekstra teşekkür ediyorum. Ama en büyük teşekkürüm burada katılarak fikirlerini, görüşlerini bizlerle paylaşın değerli balık dostlarına. Çünkü balık demek; sağlık demek, dostluk demek, arkadaşlık demek, iyi iletişim demek. Çünkü Omega 3’ün doğasında bu var. Yani insanları kaynaştırmak, daha iyi düşünmelerini sağlamak balık sayesinde mümkün. Biliyor musunuz? İntihar ve şiddete yönelim, balık tüketimiyle ters orantılı. Bilimsel verilere göre; çok balık tüketen toplumlarda intihar olayları da, şiddet eğilimleri de daha az. Tüketim azaldıkça bu tür eğilimler artıyor. Bunun başlıca nedeni Omega 3. Herkese tavsiye edin, bol bol balık tüketelim.”

BALIĞIN SUYUNU KAÇIRMAYIN, FİLETO ÇIKARMADAN PİŞİRİN

Bir soru üzerine balığı artık hayatımıza bir şekilde monte etmemizin kaçınılmaz olduğunu söyleyen ve balık pişirmede bazı püf noktalarına dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen Süleyman Dilsiz, “Balıkta esas olan içindeki suyu kaçırmayacağız ve mümkün olduğunca filetodan ziyade, kılçıkları ve kemiği ile bütün olarak pişirmeye gayret edeceğiz. Çünkü kemiğin etrafındaki etler gerçekten çok değerli etler ve bu değeri hissedebilmek için kılçığıyla bütün olarak pişirmemiz gerekiyor. Bir de ezberlerimiz var tabii. Örneğin süt ve yoğurdun, balıkla zehirlediği düşünülür. Ürünlerimiz tazeyse sorun sok. Bayat protein, protein zehirlemesi yapar. Her bayat ürün zehirler. Oysa süt ve yoğurt nefaset katıyor balığa, değer katıyor. Hele dondurucudan çıkarttığımız balığı sütte bekletmemiz, balığa çok ciddi değer katacaktır” dedi.