Sonbahar tatilim İstanbul’da başladı. Eşi dostu görmek güzel bir duyguydu. Dost ziyaretlerinde yer yer duygulu analar, mutlu momentleri bolca yaşadım. İyi kötü her türlü olumsuzluklara rağmen genellikle iyiydi diyebilirim.

Havaalanına ayağımı bastığım andan itibaren insanlar gergin ve tedirgindiler. Bu atmosferi bütün iliklerime kadar hissettim. Havada her türlü dostluk ve sıcaklıktan uzak bir ortam dikkat çekiyordu. Kimse kimseyi selamlamıyor, komşu komşusunu görmezden geliyor, yokmuş gibi davranıyordu. İnsanlar arasında olmayan sevgi ve saygıya bizzat şahit oldum. Ona buna omuz atan mı dersin, yol vermemekte kararlılar mı dersin, her türlü kibarlık ve incelikten uzaklaşmış insan mı dersin, hepsine tanık oldum. Centilmenlik kavramını katletmişler. Herkeste bir korku, göze batan tedirginlik oldukça rahatsızlık verecek boyutlarda dikkat çekiyordu.

Beykoz ormanlarında sabahtan akşama kadar iki arkadaşımla birlikte kimsesiz hayvanları besleme turuna katıldım. Kimsesiz sokak hayvanlarının sevinci, coşkusu, bakışlarındaki o yardıma muhtaçlık ilk geldiğim anlardaki her türlü negatif enerjiyi aldı götürdü. Bana bambaşka umutlar, huzur ve mutluluk verdi. Her gittiğim yerde sunu gördüm kedi veya köpek onlar bizsiz yapamazlar. Onların yeri biz insanların yanı.

Tabi ki ormanlar birer ev hayvanı olan köpeklerin doğal yaşam ortamları değildir. Bencil insanlar belediyeye şikâyette bulunuyorlar. Belediye gelerek sokakta gönüllüler tarafından bakılan küpeli ya da küpesiz hiç fark etmeden önlerine gelen köpekleri toplayıp ormanlara insanlardan kilometrelerce uzak bir başlarına ölüme terk ediyor.

Gittiğim diğer şehirlerde edindiğim izlenimler İstanbul’dan pek farklı değildi. Ege'de havanın sıcak ve güzel olmasına rağmen insanlar arasında soğuk rüzgârlar esmesini anlamak o kadar da kolay değildi. İnsanların birbirlerinden korktukları, çekindikleri, birbirlerine nasıl da göze batar bir stres ve gerginlikle yaklaştıklarına şahit oldum. Eskilerdeki sıcaklığı bulamadım dersem yeridir. Sanki bambaşka, yabancı bir ülkeye gelmiştim. Komşu komşudan korkuyor. Komşu baskısından evini barkını satıp gidenler, yer değiştirip taşınanlar, ümitlerini yitirenler ve yeni ümitler arayanlar başını almış gidiyor. İnsanlar ya çok aç, ya da çok tok olanlar arasında sıkışıp kalmış. Ortası yoktu. Garip bir görüntüydü şahit olduklarım.

Nereye gittiysem hayvan sever dostlarımla yine ellerimizden geldiğince sokak hayvanlarını doyurmaya çalıştık. Bu konularla ilgili detaylı bilgileri bir sonraki makalemde ayrıca ele alacağım. O yüzden şimdilik kısaca geçiyorum. Geçerken sadece şunu belirtmek isterim, belediyelerin “doğal yaşam” dediklerinden gerçek anlamda anlaşılması gereken, “yesinler birbirlerini” demekten başka bir anlama gelmiyor.

Son durak olarak kendi memleketime geldiğimde tatil boyunca ilk defa kendimi ülkemde, vatanımda olduğumu hissettim. Geleneklerimiz, sevgi, misafir severlik, saygı, hoşgörü gibi duygu ve doğayla, toprakla iç içe olduğumu gördüm. Bu durum beni mutlu ve huzurlu etti.

Eş, dost, akrabalar, barınak, barınak çalışanları, karşılıklı edilen sohbetler, sıcak ve dostane davranışları insana köyüne, vatanına, kendi toprağına geldiğini gerçek anlamda yaşatıyor. Dolu dolu bir hafta birkaç günden daha kısa geldi.

Tatil bitiminde karmaşık duygularla ayrılmak tabi ki kolay değildi. Ama burada da beni bekleyen kocaman ailem, ev hayvanım, dostlarım, çalışanlarımı düşününce öbür evime gelmiş gibi oldum. Köyden ayrılmak kesinlikle duygusal anlar yaşatıyor. İnsanın bir yanı hiç ayrılmak istememenin hüznüne bulaşırken, diğer yanı gitmen gerek diyor. Yeni tanışılan dostluklar, aile, Türkiye genelindeki sokaklara terkedilen kimsesiz hayvanların genel görüntüsü beni hüzünle karışık duygular yumağına bulandırıyor. Hamburg’a geldiğimde bekleyenlerime yeniden kavuşmak tüm yorgunluğumu aldı. Yine de bir yanım sevinci yaşarken diğer yanım buruktu…

Yazar Esma Arslan, 13.10.2017