Almanya'da Öğretim Görevlisi Yener Orkunoğlu ile film yapımcısı ve yazar Hayri Argav son çıkan kitaplarını tanıttılar.

Saz sanatçısı Yusuf Çetin'in Anadolu ezgilerinden kesitler sunduğu panelin birinci bölümünde, Öner Taşkın, Gitar'ı ile Çetin'e eşlik etti.

ÖZGÜR BASIN ÜZERİNDEKİ BASKILAR KINANDI

Türkiye'deki özgür basın üzerinde azgınlaşan baskıları kınadığını söyleyerek kısa bir açılış konuşması yapan Avrupa Postası Genel Yayın Yönetmeni Adil Yiğit, Sözcü gazetesine yönelik tutuklama operasyonunu eleştirdi ve 'düşüncesine bakılmaksızın özgür basını susturmayı hedefleyen her türden baskıları kınıyoruz. Basın mensuplarına yönelik karanlık operasyonların sorumlularından hesap sorulmalıdır' dedi.

Eğitimci Erhan Erdoğan'ın yönettiği panelin birinci bölümünde "Nietzsche ve Postmodernizmin Gerçek Yüzü" kitabından bölümler okuyan Darmstadt Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yener Orkunoğlu, ilginç tesbitlerde bulunarak zihinlerde soru işaretleri yarattı.

Moderatör Erdoğan,üzerine 4.yıl çalıştığı Postmodernizm ve Nitzsche’nin Gerçek Yüzü başlıklı kitabıyla ilgili Orkunoğlu’na “siz Nietzsche Alman faşizminin düşünsel zeminini hazırlayan filozoflardan biridir” diyorsunuz. “Nietzsche’ kimdir? Neden Nietzsche?” şeklinde bir soru sordu.

Yener Orkunoğlu, Marksizme karşı tavır alan postmodern felsefenin köklerinin Nietzsche’ye dayandırdığını vurgulayarak, Macar-Almam düşünürü Georg Lukacs’ın bir sözünü aktardı: Nietzsche pratikte hem efendilere hem de kölelere hizmet edecek ancak yalnızca efendilere yararlı olacak düşünceler ileri sürmüştür.” Bunu takiben kitabından Nietzsche konusunda bazı yerleri okudu. “Şiirde filozof felsefede şair” olan Nietzsche‘nin yetenekli bir düşünür olduğunu dikkat çeken Orkunoğlu, soyutlama yeteneği sayesinde yaşamdaki olguları kavramsal olarak iyi ifade etme kabiliyetine sahip olduğunu ifade etti. Çok yönlü ve çok perspektifli bir düşünür olarak değerlendirdiği filozofun, aynı zamanda eklektik, tutarsız düşüncelerine gönderme yaptı. Orkunoğlu, demokrasi ve sosyalizm düşmanı olan Nietzsche’nin, felsefi materyalizmden ve diyalektikten kurtulmak istediğini bir okuduğu alıntıyla gösterdi: 'Özne’ ve ‘nesne’ kavramlarını terk etmek gerektiğini savunan Nietzsche, bu taktirde ‘töz’ kavramından vazgeçmiş olacağımızı, dolayısıyla materyalizmden de kurtulmuş olacağımızı ileri sürmüştür.

Nietzsche’nin entelektüellerin büyük bir çoğunluğu üzerindeki etkili olduğunu vurgulayan Orkunoğlu bunun nedenini şöyle izah etti. Nietzsche, kapitalist kültüre karşı radikal eleştiri yönelten bir filozoftur. Bu nedenle onun radikal kültür eleştirisi, entelektüelleri oldukça etkilemiştir. Fakat aristokratik bakış açısından kültür eleştirisi yapan Nietzsche’nin kapitalizmdeki ekonomik sömürüye itirazı olmadığının altını çizdi Orkunoğlu. ‘Tanrı Öldü’ sözüyle Nietzsche’nin sol camia üzerindeki etkisine de dikkat çekti. Eşitlik düşmanı olan Nietzsche, tanrı karşısında insanların eşit olduğunu ortadan kaldırıp, ‘Über-Mensch’ ve üstün sarı ırk kavramını siyasal literatüre sokarak Almanya’da var olan ırkçılığa daha radikal biçimler vermiştir.

MİLLİYETÇİLİK VE ULUSALCILIK AYNIDIR

İletişim Yayınları’ndan çıkacak Marksizm, Milliyetçilik ve Demokratik Ulus adlı kitabıyla ilgili de kısa bir açıklamada bulunan Orkunoğlu, üzerinde 5 yıl çalıştığı kitabının çok kapsamlı bir araştırma olduğuna değinerek, öncelikle milliyetçiliğin iki temel ilkesini açıkladı. Milliyetçilik ve ulusalcılık arasında ayrım yapmayan Orkunoğlu’na göre milliyetçilik, esas olarak ‘her ulusa bir devlet’ ve ‘her devlete tek dil’ ilkelerini temel alarak, ‘devlet ile ulusun’ özdeşleşmesini, bir bakıma devlet ile ulusun evlenmesini savunan bir ideolojidir. Bu evlilikten doğan ulus-devlet düşüncesinin, daha doğrusu bu evliliğin Marksizmi tarafından yeterince sorgulanmadığının altını çizen Orkunoğlu, burjuva aydınlanması ve sosyalist aydınlanma arasındaki farklardan birine işaret etti. Ona öre burjuva aydınlanması, din ve devleti birbirinden ayırdı, fakat dinin yerine milleti (ulusu) geçirdi. Sosyalist aydınlanmanın yapması gereken bir şey, burjuva aydınlanmasının bu kazanımına sahip çıkarak, yeni kazanım elde etmektir. Bir başka deyişle devlet ve ulusu birbirinden ayırmak, devlet ile ulusun evliliğine son vermektir. Demokratik Ulus projesi, devletin tüm dinler, kültürler, tüm diller ve tüm milliyetler karşısında eşit mesafede durması ve hiçbir dinin, dilin ve milliyetin yanında yer almaması demektir.

O ŞAFAĞIN ATLILARI - 12 EYLÜL İDAMLARI

Cemalettin Zeyrek'in saksofon dinletisi sonrası başlayan ikinci bölümde ise, film yapımcısı ve yazar Hayri Argav, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası 7 yıl cezaevinde yattığını vurgulayarak, uzun bir araştırma sonrası yazdığı "O Şafağın Atlıları" adlı kitabından pasajlar okudu. Belge niteliğindeki kitabını bir döneme ışık tutmak için yazdığını belirten Argav, kitabının Türkiye'de 24 yıl süren yasak sonrası kısa süre önce dağıtımına izin verildiğine yer verdi.  

1984 yılına kadar olan Cumhuriyet tarihi sürecinde toplam 474 kişi asılarak idam edildi,” bilgisini vererek konuşmasına başlayan Hayri Argav, “bu süreçte yapılan idamların daha çok iç politik çalkantıların yükseldiği dönemlerde gerçekleştiğini görüyoruz” dedi. Devletin toplumsal muhalefeti sindirmek için idamları politik bir baskı ve sindirme aracı olarak kullandığını, 12 Eylül döneminde de bu yolun izlendiğini belirtti. "7 bin kişi idamla yargılandı bu süreçte toplam 49 kişi idam edildi,” dedi.

Fransız aydını Albert Camus’un “idam bir cinayettir” dediğini hatırlatan Argav, idamın sadece kişiyi değil, onunla birlikte ailesi ve çevresini de cezalandırılmak demek olduğunu belirtti. 12 Eylül’de idam edilenleri araştırırken bu gerçeği çok yakından gördüğünü, çocukları ve yakınları idam edilenlerin büyük bir travma içinde olduklarını söyledi. Bazı ailelerin cezaevleri önünde çocuklarının idamlarını beklediğini, bunun nasıl bir insanlık dışı bir davranış olduğunu, ekledi.

“İdamlar 12 Eylül faşizminin en kirli en hukuksuz yüzüdür. Evrensel hukuk bir tarafa kendi ceza hukukuna bile bağlı kalınmamış, aldatmalar ve sahte kanıtlara dayanılarak insanlar idam edilmiştir. Suç Üstü Mahkemeleri, Askeri mahkemelerde insanlara söz hakkı bile verilmemiş, polis tezkereleri kanıt sayılarak sonuca gidilmiştir. Evrensel hukukta geçerli olan “suçun kişiselliği,” “suç ayrımına gidilmesi,” “savunma hakkı,” “kanıt ve belgelerin toplanması,” vb. gibi hiç bir normlar uygulanmamıştır. Davaları ana davalardan ayrıştırılarak bir an önce idam edilmeleri sağlanmıştır. Çünkü sistem topluma korku salmak istiyordu. Ve bu nedenledir ki idamlar Türkiye’nin her tarafına dağıtılarak yapıldı. Yani bir sindirme politikasıydı” dedi.

ADLİ MAHKUMLAR KURBAN SEÇİLDİLER

Adli mahkumların idamının tam bir trajedi olduğunu, söyleyen Argav, “devrimcileri cezalandırmak asıl amaç iken devlet, idamlara “adalet” kılıfı giydirerek adli mahkumlar bu çirkin hesaplaşmanın kurbanı yapılmıştır,” dedi. “Sağ görüşlüler”in idamının da bu planın bir parçası olduğunu, idam edilen 9 sağ görüşlü kişinin sahipsizi ve yoksul aile çocukları olduğunu, belirtti. Onları yöneten ve yönlendirenlerin daha sonraki yıllarda devlet kademelerinde nerelere geldikleri biliniyor, diyen Argav, idam edilen bu insanların araştırılmasının bir aydın ve insanlık görevi olduğunu, söyledi.

12 Eylül askeri darbesini gerçekleştiren genarellerin, darbe sonrası ağır yenilgi almış devrimci yapılar arasında dahi bir denge politikası yürüttüğünü dile getirerek, binlerce siyasi tutsağın idamla yargılandığı Devrimci Sol, TİKKO ve PKK davalarında kimsenin idam edilmemesini buna örnek olarak gösterdi.

Daha sonra kitaptan kısa bölümler okundu. Veysel Güney dosyasından yaptığı alıntılar ve davanın savcısı Mete Gök’ün Veysel Güney’in idama götürülürken annesi, babası ve erkek kardeşinin onun gözü önünde yaşadıkları katılımcıların tüylerini ürperten türdendi.

Hayri Argav’ın kitabı “O Şafağın Atlıları-12 Eylül İdamları” devlet eliyle nasıl soğukkanlı cinayetler işlendiğinin kanıtı.

İdamların yeniden gündeme getirilmeye çalışıldığı bu günlerde, “İnsanın yaşam hakkı, kutsaldır ve oylanamaz” diye tepki gösteren Argav, “Avrupa insan hakları sözleşmesinde son halini bulan biçimiyle ‘hiç bir suçun karşılığı ölüm değildirİdam amaçlı yapılacak bir referanduma katılmak suça ortak olmaktır" dedi.

Duygulu anların yaşandığı okuma etkinliğinde yazar, okurlarına kitabını imzaladı.