Günümüze kadar 8 kitabı yayınlanan ve kendine has özel tarzı ile çeşitli çevrelerin dikkatlerini çeken Süleyman Deveci, Ekim ayında çıkacak kitabına yönelik yaptığı yazılı açıklamada şu sözlere yer verdi.



“Hamburg´da Edebiyat” edebiyatı, bu şehirdeki izdüşümlerini karınca kararınca bugüne kadar ele alınmadığı boyutlarıyla, göçmenlerin cephesinden derinlemesine incelemeye çalışan alçakgönüllü bir başlangıç olarak değerlendirilmelidir. Arkasını yeni kuşak yazarların, edebiyatta daha donanımlı gelecek nesillerin getirecekleri, sıfırın altından alınan, bulunan yakalanan mevzileri daha üst noktalara çıkartacakları muhakkak. Siyasilerin, futbolcuların, reklamcıların edebiyatın bayrağını daha da yukarıya yükseltmeleri için kendilerince gerekçeleri yok.


Bu vazife daha çok buranın, buralı edebiyatçılarına düşüyor. Bu anlamda aynayı, ışığı, feneri kendimize tutmak zorunluluk. Genel eleştiri bu sıralar çok hızlı yazdığım, zırt pırt kitap çıkarttığım konusunda. Halbuki genele vurulduğunda otuz beş yılda sekiz kitaba çok demek, el insafa davet çıkartır. Uzun yılların birikimi ve emeği son yıllarda kendi ritmini belirli bir geçiş süreci içinde farklı bir kaba sokuyor denilmesi gerçeğe daha yakın olanı olacak. Nice büyük ustayla kıyaslandığında yapılanın lafının bile edilmeye değmeyecek kadar henüz yetmediğini söylemek mümkün. Çok yazmanın değil daha çok nitelikli, kaliteli ürünler vermek gerekliliği burada asıl konuşulup tartışılması gereken. Onu da zamanla yakalayacağımız konusunda iyimser olmamız gerek.


Hemen her yıl bir veya birkaç ürünle metropol kenti daha bir zenginleşiyor. Kimin hangi ritmle ne denli hızlı veya yavaş yazdığı her yazarın kendi bileceği bir iş, kimseler karışmamalı. Koşullar ve zemin olgunlaştığında her yapıt kendisini gerçekleştirmeye mahkum. İrdelenmesi gereken soru yine burada ne yazmalı, yazılanın ne olduğu üzerinde yoğunlaşmalı. Buralarda yaşayıp başka diyarları yazanlar da var, ya da tam tersine uzaklardan buraları anlayıp kavradığını iddia ederek, buraları yazma işine koyulanların da olduğu gibi. Genel görüntü itibarıyla memlekettekiler için Almancı bir yazar. Pazarlanması zor. Tanınmayan biri, sevilmesi, benimsenmesi, satış piyasasında konumlandırılması olanaksıza yakın boyutlarda. Adam bir de inatçı reklama da olur vermiyor. Almanya için ise göçmen bir yazar. Almanca bile yazmıyor. Yazsa da işe yaramaz, kimi niçin ilgilendirsin göçmenlerin hayatı. Zaten Almanya'nın refahını ve mutluluğunu gaspetmek için kalkıp buralara gelmişlerin bir de hikayelerini okumak onlar için hiç mi hiç çekici değil. Ne olacak bu yazarın, böylesi edebiyatın hali? “Hamburg´da Edebiyat” tam da bu koşulları anlatıyor, bu türden sorunları irdeliyor, kendince soruyor, yanıtlar bulmaya, vermeye çalışıyor.


“Hamburg´da Edebiyat” bir nevi dalya, yeni bir sürecin başlangıcının habercisi. Daha verimli en çokta kaliteli ürünlerin müjdecisi. Her beklentiye yanıt verilemese de genelin arzuları az çok biliniyor. Bu anlamda en geniş çevreye ulaşmanın dayatması hesap dışı bırakılmamalı. Sırada yeni öyküler ve romanlar sözkonusu. Arada bir yine bu seferki gibi benzer eleştiri denemeleri ile yola kaldığımız yerden devam derken yine yeni bir kitapla okura çağrıda bulunmak ayrı bir sevinç.