Aynur Doğan, yeni albümü Hawniyaz, Kürt müziği ve Türkiye’ye ilişkin açıklamalarda bulundu.

Kürt müziğinin yıldızlarından Aynur, yeni albümü “Hawniyaz”da dünyaca ünlü virtüözlerle bir araya gelerek beş parça üzerinden doğaçlama bir kayıt yaptı. Sony Music etiketiyle yayımlanan “Hawniyaz” albümünde Aynur, kemençe virtüözü İranlı Kayhan Kalhor, tambur ustalığı ve deneysel müziğe yaratıcı yaklaşımlarıyla bilinen tambur ustası Cemîl Qoçgîrî ve post-bop’tan etno-caz’a, birçok müzik türüne hâkim olan Azeri piyanist Salman Gambaro ile bu toprakların hikâyeleri üzerinden müzikal bir yolculuk yapıyor.

Aynur Doğan, Cumhuriyet’ten Ceren Çıplak’ın sorularını yanıtladı.

- Albümün adı neden Hawniyaz?

Hawniyaz hem Farsça hem de Kürtçe’de kullanılan bir kelime. Bir araya gelmek, buluşmak, birbirlerine nefes olmak, niyaz etmek, çalmak ve söylemeyi ifade eden bir kelime. Bir diğer anlamı ise “Havadaki Dilek” demek. Yani bir nevi diledik, istedik bir araya geldik ve “Hawniyaz” oldu.

- “Delale”, “Rewend”, “Xidire min”, “Malan Barkir - Berivane”, “Ehmedo - Ez Reben Im” parçalarını neden yeniden seslendirmek istediniz?

İlk buluşmamız ve kayıt 2012 yılındaydı. Bu repertuvar sevgili Kayhan veya Salman için yeniydi, konserde dinlediler ve çok beğendiler. Zaten projeye albüm yapma fikri ile başlamadık, sevdiğimiz tınıları ve şarkıları farklı şekillerde dillendirmek için bir araya geldik. Cemil’in de bildiği bu tınılarla proje daha da kolay gelişti. Albümün diğer çalışmalardan farklı olan yanı, herhangi bir kurgu üzerine değil, herkesin doğaçlama yaptığı, kendinden bir şey kattığı ve canlı kaydedilen bir albüm. Geleneksel ama biraz deneysel, biraz klasik, caz ve mistik motifleri barındıran bir albüm.

- Bu dörtlü, müzikte neyi meydana getirdi?

Müzik ruhlarımızın elçisidir. Biz de bunu bekleyen sahiplerine teslim etmek, paylaşmak için bir araya geldik. Ortak bir şeyler yapmanın veya geliştirebilmenin mümkünlüğünü, güzelliğini, sadeliğini müzik ile paylaşmanın keyfini yaşadık. Kendi işinin ustaları ile çalışmak, şarkı söylemek, onların tonları ile bütünlük sağlamaya koyulmak, güven ve huzuru ve sonrasında ise tecrübeyi getiriyor.

- Bir parçayı Kürtçe okumak sizi daha mı kendiniz yapıyor? Peki Türkçe ya da başka dilde okumak?

Kürtçe okurken çok daha serbest, açık hissediyorum ve en önemlisi bütün çocukluğumu yaşadığımı hissediyorum. Belki de unutmamak için belki de o duyguyu kaybetmemek, yaşatmak için, bilmiyorum. Fakat türküler, deyişler, uzun havalar bunlar da benim geleneklerim, bunları okuduğumda da aynı duyguları hissediyorum. Hissettiklerimin dili Kürtçe olduğunda bile duygu tüm Türkiye! Bence bu tabloya böyle bakıp değer yüklemek lazım. Türkiye’nin zenginliği olarak görenler, önyargı taşımadan dinleyenler de var. Ben bu düşüncedeki, bu inançtaki herkese her dinleyicime sonsuz sevgi saygılarımı sunuyorum. Bunu özellikle belirtmek istedim. Müzik ile gerçek bir bağ oluşturmuşsan en kolayı o iki sözü telaffuz etmeye kalıyor. Gerisi öğrendiğimiz önyargılardır.

- Kürtçe müzik yapmak başlı başına bir politik duruş mudur?

Elbette! Varlığı kabullenilmeyen bir dili oluşturan her öğe politiktir. Biz müzik yaparken mümkün mertebe aradaki bağı hatırlatmaya, yalınlaştırmaya çabalıyoruz, fakat bunun kolay olmadığını aktarabilirim..

Keçe Kurdan: kadının yeniden uyanışı

- Sizi parlatan parça “Keçe Kurdan”, “Yare” Şivan Perwer’in eserleri... Şivan Perwer’in müziğinize katkısı nedir?

Ben Kürtçe ile büyüdüm. Çocukluğumdan beri dinlediğim, doğduğum bölgeye yani Dersim’e ait şarkılar, ağıtlar, cem tutan pirlerimiz, bütün bunlar beni hazırlamıştı zaten. Şivan Perwer’i biliyordum ama İstanbul’a yerleştikten sonra yani 90’larda detaylı dinleyebildim. Özellikle ilk kez canlı dinlerken çok etkilenmiş ve çok heyecanlanmıştım. Sesindeki coşku, heyecan ve umut cesaret vericiydi. Bunun yanında Mahmud Baran, Şeroyê Biro, Aram Tigran, Meryem Xan’ları dinleyerek büyüdüm.

Keçe Kurdan şarkısını ise; kadınlara yüklediği misyon, kendileri için mücadele etmeye davet ettiği için, yani kadının yeniden uyanışının sembolü olduğu için söylemek istedim.

- Bir röportajınızda Türkiye’de konser vereceğiniz zaman sabıka kaydı istediklerini satır arasında söylemişsiniz. Hâlâ öyle mi?

Yaklaşık üç yıldır Türkiye’de konser yapmadım.

- Yurtdışında o kadar konser verirken Türkiye’de neden az konser veriyorsunuz?

Talep en fazla yurtdışından geliyor, nerdeyse tamamıyla yurtdışından diyebilirim. Bu şartlarda kimse Türkiye’de Kürtçe müziğe pek yer vermek istemiyor.

- Nerede yaşıyorsunuz? Lütfen cevap göçebeyim olmasın...

Eee öyle maalesef... Bütün çalışmalarım, ortak projelerimi geliştirdiğim müzisyenlerin hemen hepsi Avrupa’da yaşadığı için, zamanımın büyük bir kısmı orada geçiyor.

- Tunus, İrlanda, Almanya, Kanarya Adaları, Singapur, İspanya, İsveç, Brezilya... Dünyayı dolaşıyorsunuz konserler için. Valizinize neler koyup dönüyorsunuz?

Güzel bir konser ve güzel dinleyiciler olduğunda, sığdıramayacak kadar muhteşem bir enerji ile dönüyorum. n Sizinle ilgili bir eleştiri yazısında “Kim Aynur’a özgü bir soundun varlığından söz edebilir ki? Bir star doğuyor ama bir sound doğamıyor” diye yazmış. Bunu kabul ediyor musunuz? Sanırım 2004 yılında, ilk albüm için yapılmış bir değerlendirmeydi. Her dönemin ruhu başka olabilir. Ben ses sanatçısıyım, farklı müzisyenler ile yan yana gelirim, değişik denemeler yaparım. Benim soundum sesimdir.

Gözler hep kapalı...

- Parçaları daha çok gözü kapalı söylüyorsunuz... Gözünüz kapalı şarkı söylerken nerelere gidiyorsunuz?

Şarkılarımla bütünleşiyorum. Kendi duygularımla buluşuyorum.

- Yaşar Kemal sizin için “Sesi dağlardan aşağı inen binlerce keçinin sesi kadar güçlü” demiş. Sahnede sesiniz en üst seviye çıktığı zaman ne hissediyorsunuz diye sorduklarında da “Bilmiyorum sadece içimden nehirler aktığını hissediyorum” demişsiniz. Siz ve sizi tanımlayanlar hep doğadan referans veriyor...

Çocukluğum doğa ile iç içe geçti, kendimi bunun için çok şanslı hissediyorum. Benim için doğa, yaşam, nefes, kendimi bulma, daha çok kendimle olmak ve kendimi ifade etme biçimi.

- Türkiye’de de müzikseverlerle buluşan albümün kitapçığında neden Türkçe çeviri yok?

Albüm aslında yurtdışından bir şirket ile yapıldı ve orada çıktı. Talep fazla olunca, burada da çıkarmaya karar verdik. Şarkıların büyük bir kısmının çevirisi diğer albümlerde ve web sayfamızda zaten mevcut.

‘Tedirginlik içindeyim’

- Türkiye’nin gündemiyle ilgili olarak neler söylemek istersiniz? Siz nasıl bir ruh hali içindesiniz?

Tedirginlik içerisinde ve üzülerek izliyorum.

- Türkiye’de Kürt kimliğinin yaşadığı sorunlarla ilgili olarak ne söylemek istersiniz?

Bu ülke her köşesindeki rengi ile zengindir. Bunu görüp kabullenmemiz lazım. Beraberce eşit ve özgür bir yaşamı güçlendirmekten başka çaremiz yok.

‘Acı, Kürt coğrafyasının gerçekliği’

- Albümü dinlediğimde içim acı hissiyle doldu... Albüm bir bütün olarak bize ne anlatıyor?

Albüm aslında yaşadığımız coğrafyayı anlatıyor. Acı maalesef Kürt coğrafyasının gerçekliği ve müziğinde de sıkça görebilirsiniz. Bu albümdeki sözlerde de acı, hüzün, özlem, umut hatta isyan var.

- Neden hep acının acı tarafını anlatırız?

Belki de içimizden söküp atmak için, bilmiyorum. Belki de görülmeyen acılar olduğu içindir, acıtanlara duyurabilmek için…

- Aynur müzisyen kimliğinin dışında kimdir? Hüzünlü müdür? İsyankâr mıdır?

Ben de bazen isyankâr bazen hüzünlü olabiliyorum, fakat genelde en dibe vururken bile umutluyum.