Bugün olmuş hala aklımdan çıkmayan, hatta her gün her firsatta karşımda duran bir çocukluk anım var. Müsadenizle bu yazının konusuna giriş olarak anlatayım:

Büyüdüğüm mahallede tesisatı olduğu halde su akmazdı. Ana cadde dediğimiz tozlu-pis bir yol vardı. Oraya kocaman bir tır ara sıra su deposuyla gelir, evlerinde su kaplarıyla hazır bekleyen ahali tırın sesini duyar duymaz koşturur, sıraya girerdi. Tırdan sinirden bıyıkları titreyen bir adam iner, kocaman hortumu en önde duran kovanın içine koyup suyu açardı. Derken hortum daha ikinci kovaya girmeden kıyamet kopardı. Sıra karışır, insanlar birbirlerini itmeye, vurmaya, küfür etmeye başlar, kadınlar yere düşer, çocuklar ağlar, evlerden çıkan işsiz erkekler kocaman ellerini kollarını sallayarak koşup gelir, kavga büyümesin diye bazı erkekler onları tutmaya çalışır, kadınlar da ağza alınmayacak küfürleri savurarak, -yakını olup da yere düşen kadınları kalabalıktan çıkarmaya çalışırlardı.

Ben küçüktüm. Güçsüzdüm. Zayıftım. Ne zaman belediye su verirken kavga çıksa, sanki kavgayı ben çıkarmışım da yaşananlar hep benim suçummuş gibi kenara çekilir, vahşi manzarayı uzaktan utanarak izlerdim.

Şimdi büyüdüm. Bu kaosta hakikaten utanacak bir şey olduğunu, ama benim utanmama gerek olmadığını farkettim. Ayıp su sorununa çözüm üretmeyen belediyenin ayıbıydı.

Rasyonal düşünebilmek: Akılcılık

Defalarca yakından izlediğim, hatta -pasif bile olsa- parçası olduğum bu manzarayı hala başka renk ve şekillerde başka isimler altında, diyelim ki; haber dinlerken, tartışma programı izlerken, sosyal medyadaki paylaşımları takip ederken tekrar tekrar aynı kaygıyla görüyorum. Çıkardığım sonuç şu:

Rasyonal düşünüp rasyonal hareket etmeyen bir kalabalık içindeyiz. Bu kalabalık cahil ve hakim. Kendi sorununun asıl kaynağını düşünüp anlamaya, ona çözüm üretmeye kabiliyeti ve tahammülü yok. Kabiliyetsiz ve tahammülsüz olduğu için de agresif bir şekilde karşıtı sandığı benzerini ezerek sorunu giderebileceğini sanıyor. Bu bi tür yanılgı. Çünkü -yukardaki örneklemeden yola çıkacak olursak; kendisi gibi susuz olan komşusunu itip sırasını aldığında belki bir-iki gün su ihtiyacını karşılamış olacak, ama susuzluk yine de ortadan kalkmayacak. Burada taraf tutmak, bir tarafın artılarıyla öteki tarafın eksilerini kıyaslamak yapılabilecek en büyük yanlış. Sorunun çözümü belediyede. Oradaki yetkililerin işlerini yapmalarıyla ilgili. Onların işlerini yapması da hakim olan kalabalığın aklını kullanıp(rasyonal düşünme yöntemi) belediyeye yaptırım uygulamasına bağlı. İşte bizde eksik olan da bu.

Karşıtımızı Taklit Etmek

Bu soyutlama formülünü geçtiğimiz günlerde sosyal ağdaki bir tartışma platformuna uyarlamak zorunda kaldım. Arkadaş listemde olan, değer verdiğim biri şu paylaşımda bulunmuştu:

İsrail'de ortalık yanıyor. Bir otobüs dolusu asker havaya uçuruldu. Füze yağmurları hariç. „

Kasttetiği 12.11.2018 günü, -yani tam bir hafta önce Hamas'ın askeri kanadının Gazze şeridini vurmasıydı. Onu destekleyen ve aynı fikirde olan sayfa arkadaşları da doğal olarak yorumlarda bulunup duruma ne kadar sevindiklerini yazmışlardı.

Yazılan yorumları çok şaşırmadan ama kaygıyla takip ettim. Aklıma benzer durumlarda aynı düşünce mekanizmasına sahip olan başka kolektiflerdeki sayfa arkadaşlarımın paylaşım ve yorumları geldi. Karşıma çıkan bu manzarayı bütün olarak kavramaya çalıştım. Kavradıktan sonra da tabi ki bir isim koydum: Kör dövüşü…!!!! „Aslında ihtiyaç duyduğumuz sadece huzur.“ dedim içimden. „Huzur hepimize yeten aynı topraklar üzerinde, aynı güneşin altında kavga etmeden yaşayabilmek...“ Peki bu kör dövüşünün manası ne? Sonra dayanamayıp bi yorum da ben yazdım:

Sevgili XXXXX paylaşımını ve paylaşımına gelen yorumları üzülerek ve ürpererek okudum. Demek ki ezilen halklar da yeri ve fırsatı geldiğinde insanı etiketiyle görüp savaşa-ölüme alkış tutabiliyor. Bunu ilk senin paylaşımında değil, Kürt, Alevi, Ermeni, Süryani, "Solcu“, „Marksist", „Sosyalist“, „Kemalist“, „Feminst“...vs. bir çok arkadaşımın sayfasında da görüyorum. Ama şimdiye kadar karşılaştıklarımdan en extrem olanı bu. Karşıtımızı taklit ettiğimiz de bir gerçek. Benim derdim bu taklitten kurtulmak. Müsadenle bu paylaşımını ve arkadaşlarının yorumlarını bir makalemde kullanmak, nasıl "karşıtımızı taklit ettiğimizi" örneklemek isterim“

O da -eksik olmasın, hemen aynı gün bana şu şekilde cevap verdi :

İsrail işgal gücüdür. İşgal altındaki tüm halkların direnişi BM tarafından meşru kabul edilir. Ben şahsi fikrim İsrail ile savaş açılsın değil haritadan silinsin. Bu konuda iki yüzlü davranmam. 100 yılı aşkın Naziler'i aratmayacak katliamlar yaşanıyor. Savaşın sebebi siyonist İsrail'dir. Uni.'de okurken Kana katliamını yapan İsrail´e karşı gönüllü savaşmayı talep ettim. Bugün de aynı fikirdeyim. ABD İsrail ve benzerlerine karşı savaşmak şereftir benim için. Bunları da yazarsan sevinirim.“

Cevap çocukluğumda yaşadığım belediye ve su meselesini hatırlattığından makalemde yer vereceğime söz verdim. Nitekim bu açıklamalar; susuz kalmasından komşusunu sorumlu tutan, bu yüzden su bidonunu alıp onun kafasına indiren bizim mahallenin „saldırgan sakinlerinin“ mantığıyla aynıydı. Aynı arkadaş devam eden başka bir yorumda ismini vermemi de rica ederek, isminin ne anlama geldiğini de ekledi. Bu da kahramanlık, savaş, fedailık gibi şeylerle bağlantılı olduğundan gururlandığı belliydi. Ben de etik ve politik değerler gereği ismini yazamayacağımı belirttim. Çünkü biliyorum ki ismini verdiğimde bu kişinin hangi etnik dini ve siyasi kolektife ait olduğu anlaşılacak. Ait olduğu etnik, dini ve siyasi kollektifin üyeleri -fikre bakmadan(!!) doğrudan onu destekleyecek, o etnik, dini ve siyasi kollektifiin dışındaki kollektiflerde yer alanlar -sanki kendileri aynı şeyi yapmıyormuş gibi-, sırf ona karşı olmak için bana hak verecekler.

Halbuki benim bu yazıdaki tek derdim yüzyıllardan beri yaptığımız bir yanlışın altını çizmeye çalışmak. Onu da kısaca şöyle özetleyebilirim:

Kollektif düşünüp, kollektif hareket etmek bizi kör dövüşüne götürür. Bu çelişik durumdan kurtulmak, içine doğduğumuz kollektife bağlanmadan, o kollektifin çıkar ve ilgilerine rağmen, eleştirel-özgün-serbest düşünebilmek kabiliyetini geliştirmekle mümkün.

18.01.201