Başına gelen bunca felaketten sonra, kimi Türk aydının sefaleti hâlâ devam ediyor. Sözüm, egemenlerin sözcülüğünü yapan; adı aydına çıkmış,tetikçi, para için her türlü soysuzluğu yapan sahtekârlara değil. Solculuklarına, komünistliklerine, ilericiliklerine toz kondurmayan , bunca felaketten sonra sorun Kürt'lere gelince hâlâ üç maymunları oynayanlara.

Yazılar yazıyorlar, toplantılara katılıyorlar, konuşmalar yapıyorlar, çok güzel...

Erdoğan'ı , AKP'yi eleştiriyorlar. Güzel...

Darbeye karşı çıkıyorlar ama Türk ordusunun son geldiği sefalete fazla değinmeden. Hukuksuzluğu eleştiriyorlar, eğitim kurumlarında, devlet kurumlarında insanların haksız yere işten atılmalarını eleştiriyorlar, yine güzel...

Erdoğan giderek bir diktatörlük kuruyor, buna karşı direnmek hepimizin görevidir, diyorlar. Ne güzel...

Ama güzel olmayan nedir biliyor musunuz? Faşizme karşı mücadele edelim, diyen bu arkadaşlar, faşizme karşı ölesiye mücadele eden Kürt halkını sanki yok kabul ediyorlar. Onların söylemlerinde Kürt Özgürlük Mücadelesi yoktur. Oysa bugün her alanda büyük bir mücadele veriliyor. Sokakta, parlemantoda, dağda, cezaevlerinde. Halkın seçtiği belediyelerde seçilmişler, cezaevlerine atılıyor. Dünyanın hiç bir yerinde olmayan bir uygulamayla 22 Belediye'ye kayyum atanıyor. Halkın seçme ve seçilme hakkı bütünüyle elinden alınıyor.

Türkiye Kürdistan'ında devletin uyguladığı vahşeti uzun uzadıya anlatmanın gereği yok. Artık kulakları sağır olmayan, gözleri kör olmayan herkes bunu görebilir. Ve bu rezilliğe karşı Kürt halkı her olasılığı kullanarak mücadele ediyor.

Ama direnelim, Erdoğan faşizmine karşı mücadele edelim diyen, çok çok aydın kardeşim sen ne yapıyorsun? Bu kavgaya omuz vermek yerine, dilinin ucuyla bile „Kürt“ demekten çekiniyorsun. Bu tavrınla, istediğin kadar faşizme karşı mücadele ediyorum de, sen de devletin yanında yer alıyorsun.

Bu sözde solcu(aslında Kemalist) aydınların iki yüzlü tavrı en net biçimde Vedat Türkali gibi gerçek bir aydına ilişkin tavırlarında net olarak ortaya çıktı. Sevgili Vedat abi'nin ölümünden sonra onu göklere çıkaran, romanlarını, filmlerini, şiirlerini öven yazılar yazdılar. Ama onun yaşantısının özellikle son dönemlerindeki siyasi duruşuna ilişkin tek söz etmediler.

Vefatından altı ay önce kendisiyle Med-Nuçe Televizyonu için röportaj yaptım.

Röportaj öncesi: “ Benim edebi çalışmalarım, kitaplarım filmlerimin yerine bu kez Türkiye'nin siyasi durumuna ilişkin sorular sor, bunları yanıtlıyayım,“ dedi. Ve röportajında çok net ve açık bir şekilde, Kürt Özgürlük Mücadelesini savundu. Hatta başka bir televizyon programında: „ Bu Öcalan Türkiye'deki tüm halklar için kardeşlik öneriyor, ben de destekliyorum. Onun demokratik cumhuriyet projesinden sonra ben de Öcalancı oldum. İzin versinler SAYIN öcalan'la ben de İmralı'ya gidip konuşayım,“ dedi. Bilindiği gibi bu konuşmayı yapan Banu Güven de bir gün sonra işten atıldı. Vedat ağabey, konuşarak, yazarak, tekerlekli sandalyesiyle mitinglere katılarak yaşantısının son döneminde hep, gerçek barış isteyen bir aydın olarak Kürt Özgürlük hareketine destek oldu

O gerçek bir aydının tavrının ne olması gerektiğini net olarak bizlere gösterdi.

Kürt köyleri, kentleri yakılıp yıkılırken sessiz kalmadı. Tüm bu rezilliğin devletin işi olduğunu haykırdı hep. Dağlarda özgürlük mücadelesi veren gerillaları da, Özgürlük savaşçıları olarak niteledi. Hiç unutmuyorum Kandil'e gitmeden önce yanına uğradığımda: „ Ne mutlu sana ben de gitmek istiyorum ama doktorlarım izin vermiyor, hepsini benim için öp, sevgilerimi ilet demişti.“ (Yaşı sanırım doksan üçtü bunları söylediği günlerde.)

Peki kendisini övenler niye onun bu tavrından hiç bahsetmezler dersiniz? Çünkü bırakalım gerçek bir aydın olmayı, vicdanları bile körelmiştir hepsinin.

Aynı tavır Aslı Erdoğan'ın cezaevine atılmasından sonra da ortaya çıktı.

Yakından tanıma şansına eriştiğim Aslı. Dünya çapında bir yazar olmasına rağmen, hep ötekileştirilenlerin, alttakilerin, ezilenlerin ve Kürtlerin yanında yer aldı.

Bu nedenle de bu sahte aydınlar tarafından cezaevine atılmadan önce yalnız bırakıldı. En „ demokrat“ geçinen gazetelerde bile yazmasına olanak tanınmadı. Hep şikayetçiydi bu vicdanları kararmış aydın tavrından. Tek yazabildiği gazete Özgür Gündem oldu. Ve o esas olarak Kürt Özgürlük Hareketine omuz verdiği, barış istediği, kırılgan vücut yapısına, hastalıklarına rağmen Kobani'ye korüdor açılması gibi eylemlere katılan bir militan olduğu için cezevine atıldı.

Şimdi kimi solcu „aydınlar“ onun için de toplantılar, eylemler yapıyorlar. Ama bu sahtekarların yaptıkları eylemlerde, yine Kürt sorununa tek kelimeyle bile dokunulmuyor.

Türkiye'nin gerçek aydınları; Vedat Ağabey'in , Aslı Erdoğan'ın, „ Biz bu Suça Ortak Olmayacağız,“ diye haykırıp işsiz kalmayı göze alanların yanında yer alıyorlar.

Türkiye'nin aydınlarının onurunu; Kürt sorununa sahip çıkmadan olanaksız olduğunu söyleyen bu aydınlar koruyacaklar.