Son seçimler yeniden bir liberalizmin hortlamasına yol açtı. Yeniden CHP’nin demokratikleşebileceğine dair hayaller yayılmaya başlandı. Türkiye’nin yüz yıllık tahterevalli oyunu yeniden sahnelenmeye çalışılıyor. Türk devleti kurulduğu andan itibaren, hâkim siyasal güçler hep iyi polis kötü polis rolünü oynamışlardır.

Türk egemenlerinin her zaman kullandığı bir sosyal demokratlık maskesi olmuştur. Bu maskenin işlevsel olması için de hep bir irtica öcüsü de bunun yanı başında var edilmiştir.  Böylece irtica tehlikesi gösterilerek toplum sosyal demokrat olarak lanse edilen gericiliğe sarılmak zorunda bırakılmıştır.

Bugün de yüz yıldır oynanan bu oyun yeniden sahnelenmek istenmektedir. Bilindiği gibi bugünün hâkim faşist siyasal yapısı olan AKP/MHP ikilisinin zorbalıklarına karşı, bu toprakların gerçekten demokratik yapısı olan HDP riskli, yeni ve özgün bir politik taktik geliştirdi ve Türkiye’nin metropollerinde aday göstermeyerek, muhalefetin, yani CHP İyi Parti ittifakının adayları lehine aday göstermeyerek bu muhalif adayların kazanması yönünde bir tutum almıştır.

Bu cesur tutum büyük bir değişime yol açmış, AKP/MHP ittifakı önemli büyük şehirlerde kaybetmiştir. HDP’nin taktiğinin yarattığı bu sonuç, çok değerli bir kazanım olarak, hem günlük hayata yansımış, hem yakın geleceği etkileyen bir rol oynamış, hem de tarihe geçmiştir.

Bu durumun yarattığı coşku ve heyecan, özgürlük ve demokrasi isteyen geniş kitlelerde ve birçok cevrede, “acaba CHP demokratikleşmez mi” gibi bir beklentiye yol açmıştır. Doğal olarak geniş kitlelerde böyle bir beklentinin oluşması normal ve anlaşılır bir durumdur. Ancak bu beklentinin özellikle politik analiz yapanlar tarafında geliştirilmesi, doğrusu, yadırgatıcı olmaktadır.

Türk devletinin kurucu partisi olan CHP’nin politik eksen değiştirmesinin bu kadar kolay olabileceğini düşünmek gerçekten çok büyük bir yanılgı. Bir politik partinin görevi politik bir projeyi gerçekleştirmektir.  Bu anlamda CHP’nin İTF’den devraldığı de görevi, bu coğrafyada önce bir Türk ulusunun varlığını iddia ederek bunun üzerinde bir Türk devleti kurmak ve Türk ulusu yaratmaktır. Bu görev henüz tamamlanmadığı için, CHP, aynı politikaları savunmaya ve pratikleştirmeye çalışmak zorundadır.  CHP’nin   Türk devletinin kuruluşunda geliştirip izlediği politikalar, o gün hangi ihtiyacı karşılamak için oluşturulmuşsa bugün de aynı ihtiyaç devam ettiği için de aynı politikalar izlenmektedir.

Esasında, Türk devletinin temel politikası olan bu politika bütün partilerin amentüsüdür ve bütün partiler bu politikaya uymak, bu politikayı uygulamak zorundadırlar.

1960’larda yaşanan toplumsal gelişmelere bağlı olarak CHP’den bazı makyajların yapılmasına, sınıf tabanını genişletilmesine ihtiyaç duyulmuş olmasına ve bu yönde bazı düzenlemeler yapılmasına rağmen, CHP’nin esas sınıf karakterinde ve politikalarında en küçük bir değişim olmamıştır.

Buna rağmen Türkiye’nin devrimci demokratik güçleri, kökü eskilere dayanan, daha çok 1960’larda sonra gücünü yaygın kabul görmesinden alan,  CHP’nin sosyal demokrat olduğuna dair geliştirilen bir yanlışlığın etkisiyle, CHP’nin, hem öncesine, hem mevcut durumuna hep pozitif bir beklenti ve umutla yaklaşılmıştır. CHP de bu durumu esas misyonuna, yani devrimci demokratik muhalefeti bastırmak amacına uygun olarak değerlendirmiştir.

Ancak özellikle 1970’li yıllardan başlamak üzere, CHP’nin bu özelliği önemli ölçüde teşhir olmuş ve tolumun büyük bir kısmı, CHP’den demokratik bir gelişme yaratacağına dair bir beklentiden vazgeçmiştir.     

Bu seçimlerde HDP seçmeninin CHP’ye oy vermesiyle elde edilen başarılı sonuç, hem toplumda hem de çeşitli çevrelerde, CHP hakkında yeniden bazı beklentilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Ancak bu tür beklentiler, ne yazık ki, hiçbir sosyal karşılığı olmayan ve bilimsel olarak da hiçbir ikna edici izahı olmayan beklentiler olduğunu ifade edilmesi hem gerekli hem de önemlidir.

CHP’den demokratikleşme yıllardır olmadı, bugün de olmayacaktır. Bu bir iddia değil, somut durum tespiti, tarihsel geçmişten çıkartılmış bir sonuç, sosyal bilimlere uygun bir belirlemedir.  CHP tabanının sınırlı ve sorunlu, sosyal demokrat bir yapıya sahip olması, CHP içinde, vekillerinde yönetimlerinde gerçekten sosyal demokrat özelliklere sahip, hatta daha ileri siyasal bir yapısı olan çok sayıda insanın bulunmasına rağmen gerçek olan o ki CHP’den sosyal demokrat parti olmaz.

Bu belirleme, zamanlama açısında, Kılıçdaroğlu’na saldırının yapılmış olmasından dolayı, uygun görülmeyebilir veya çok sert bulunabilir. Tam tersine hem zamanlaması uygundur, hem de sert değil, sadece gerçeğin çıplak ifadesidir. Elbette konunun uzunca anlatılması daha doğru olacaktır. Ancak uzatmamak için ve  yukarıda belirtilen temel argümana ek olarak belirtmek gerekir ki, CHP’nin kurumsal olarak demokratikleşemeyeceğini, 31. Mart yerel yönetimler seçiminde ve en son Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırı konusunda izlediği tutuma bakarak, görmek mümkündür. Bu iki olgunun ilkinde, CHP, yani yerel seçimde, HDP’nin oylarıyla AKP/MHP faşizmini sarsan sonuçlar elde edilmiş olmasına rağmen, ısrarla HDP’yi görmezden gelmeye, Kürt düşmanlığını devam ettirmeye, devam etmiştir. Bir formaliteden gösterilecek bir yakınlık bile, olabildiğince kamuoyunda gizlenerek HDP ve Kürt siyasal yapısı yok sayılarak ve dolaylı bir biçimde verilmeye çalışılmıştır.  

Öte yanda ve daha önemlisi, CHP, Kürtlerin ve demokratik kamuoyunun hayati gündemi olan ve binlerce insanın ölüm sınırına dayandığı açlık grevlerinden, açlık grevine dikkat çekmek isteyen Anaların ortaya koyduğu direnişten zerrece söz etmemiş, etmemektedir.  Halbuki bugün Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırının kendisi de bu tecrit var olduğu için yapılabilmektedir. Ayrıca yapılan saldırı da bile Kılıçdaroğlu, bu kirli savaşın bitirilmesine, barışa vurgu yapacağına, ısrarla, devletin savaş politikalarına sahip çıkmaktadır.  

Bütün bu ve daha birçok nedenden dolayı, CHP’nin gerçekten demokrasi getirmesini veya demokrasinin gelmesi için kolaylaştırıcı bir rol oynamasını beklemek büyük yanılgıdır ve kitlelerin umudunu heba etmekten başka bir işlevi yoktur.  Bunun yerine, CHP kitlesinin, demokrasi için mücadele eden diğer güçlerle, başta Kürtler olmak üzere tüm demokrasi güçleriyle buluşmasını sağlamak, daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Yoksa, kurumsal olarak CHP, halen “Kürt anasını görmesin” noktasındadır.