Kılıçdaroğlu, Baykal'a: "Partinin başına dönün, el ele verip Haziran seçimlerini başarıyla gerçekleştirelim" demeli-mi-?

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 1923’ten bu yana 34 olağan ve 17 olağanüstü kurultay olmak üzere toplan 51 defa delegeleri ve dinleyicileri ile kurultay topladı. CHP, 18.ci olağanüstü kurultayını 5 ve 6 Eylül 2014 tarihinde gerçekleştirecek ve delegelerin oyları ile yeniden bir Genel Başkan seçecektir.

18.ci olağanüstü kurultayda sayın Kemal Kılıçdaroğlu tekrar aday. CHP'nin şu anki Genel Başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile kurultayda yarışacak olan aday, partinin Yalova Milletvekili sayın Muharrem İnce‘ dir. Sayın Muharrem İnce‘ nin dışında CHP‘nin Genel Başkan adaylığına adı geçen diğer iki değerli isim ise; sayın Emine Ülker Tarhan ve sayın Prof. Dr. Metin Feyzioğlu‘ dur. Her ikiside hukukçu olan bu isimler, CHP Genel Başkanlığına yakışan ve birikimleri ile bu görevi fazlasıyla yerine getirebilecek kadar birikime sahiptirler.

Öte yandan, Genel Başkan adaylığında adı geçen ve birbirinden çok değerli bu dört isimin dışında bir başka değerli isim daha var! Kim mi bu değerli şahsiyet?

Kendisini çok iyi bir CHP'li olarak bildiğim, partisinin başarılı olmasında çok emeği geçmiş bir dostumun ve arkadaşımın, benimle paylaştığı çok ilginç tespitlerine katılmasam bile, konu ile ilgilenen çevrelerin ve sayın kamuoyunun bilmesinde büyük bir fayda olacağına inandığım tespit, düşünce ve önerilerini, tarafımdan hiç bir yorum, ekleme ve çıkarma yapılmadan, kendisinin de olurunu alarak olduğu gibi kamuoyunun bilgisine, dikkatine ve takdirine sunuyorum:

“CHP'de şu anda yaşanan sıkıntının ana kaynağı "Yeni CHP" adı altında partiyi dönüştürme çabalarıdır. Baykal'ın istifa ederken söyledikleri bir bir çıktı. Yeni CHP diyerek parti ana ilkelerinden koparılmak istendi. Alınan tepkiler karşısında artık her ne kadar "Yeni" sözü ortadan kalktıysa da uygulama devam ediyor. Nedir bunlar?

En başta Atatürkçü, vatansever, cumhuriyet değerlerine bağlı, laikliği sahiplenen kadrolar tasfiye edilerek yerine ABD ve Avrupa ile yakın ilişkide olan, Türkiye'nin aleyhine onlarla kol kola siyaset götürmek isteyen, cemaat kadroları ile yakınlaşan, hatta sıkı fıkı ilişki geliştiren, bir anlamda dış dünya ile AKP'nin sol görünümlü versiyonu olarak ilişki geliştiren bir kadro işbaşında. CHP'nin merkez sağ tabana sıcak mesaj göndermesi yanlış değil ama merkez sağa teslim olması yanlış. "Çözüm sürecine destek oluyoruz" denilerek neye destek olunduğu belli olmayan açıklamalar yapıldı. İçerde ne ekonomik açıdan sorunlar doğru dürüst dile getirildi ne ülkenin AKP tarafından IŞİD siyasetine doğru dönüştürülmeye çalışılmasına karşı çıkılmadı. Hatta Kılıçdaroğlu ilk zamanlarda Almanya'ya geldiğinde "Türkiye'de irtica tehlikesi yok" dedi. "Türban üniversitelere girebilir" dedi, artık ilkokullara indi. Kamuda da türban serbest. Türkiye milyonun üzerinde Suriyeli ile doldu taştı, doğru dürüst Suriye politikası sorgulanamıyor. Suriyeliler hastanelere gelip randevusuz muayene olurken TC vatandaşları randevu sırasında onları seyrediyor. Hiç bu konularda şikayet duyuyor musunuz?

AKP'ye benzeyerek siyaset yapmaya çalışmak gibi bir akıldışı yöntem götürülüyor. Üstelik bunları dile getirmeye çalışan partililer tehditle susturuluyor. Baykal zamanında olsa tefe koyup çalacak basın görmezden geliyor. Kılıçdaroğlu Doğan medyanın emrine girmiş. Zaten onların tavsiyeleriyle milletvekili ve belediye başkanı belirliyor. Partinin dürüstlük iddiası Sarıgül adaylığıyla ortadan kalkmış oldu. Anlayacağınız teslimiyetçi politikalarla gerçek CHP'li taban arasında bir tartışma bu. Güvenilir, saygıdeğer, Türkiye'de ağırlığı olan CHP arayan kadrolar kazan kaldırıyor. İnsanlar Baykal dönemi CHP'sini arıyor. Hatırlarsanız Baykal ayrılırken yükselişte bir parti bırakmıştı. Rakibi de düşüşteydi. Yüzde 38'e düşürmüştü Baykal rakibini. Bunlar yüzde 50'ye dayadılar. Üstelik artık bazı AKP seçmeni de eskisi gibi değil ve partilerinden rahatsız. Sandığa gitmeyen AKP'li seçmen sandığa gitmeyen CHP'li seçmenden fazla. Bu muhalefet koşulları altında bile CHP gerçek potansiyelini sergileyemedi. Örneğin bu yönetim işbaşında olsaydı 1 Mart tezkeresine hayır diyebilmek bir yana Amerikalı dostlarına "Neden 65 bin asker getiriyorsunuz, daha fazla getirin" bile diyebilirlerdi.

Bazı çevrelere yaranarak siyaset yapılıyor.Yönetim zaafiyeti öyle ki, muhalefete susamış seçmenlere bile umut veremiyor. Hatta seçim sonrası seçmeni birbirine düşürdüler. Oy veren de, sandığa gitmeyen de benim gözümde saygıdeğer. İnsanlar her iki tavırda da CHP için doğru karar almaya çalıştılar. Oy veren milyonlarcası içine sinmeden oy kullandı. Seçmenini sandığa güle oynaya, başı dik götürebilmelisin. Zoraki olmaz. Bir partilimizin dediği gibi "Atı çeşmeye götürürsün de zorla su içiremezsin."

Parti Baykal'a büyük haksızlık yapmıştır, yapmaktadır. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım hapisteyken Fenerbahçe kongresinde yeniden başkan seçildi. Bir camia beraber yola çıktığı ve yolda başı dik yürümesini sağlayan liderine arkasını dönerse rakiplerine yem olur. Kılıçdaroğlu ile yaşanan budur. Tayyip Erdoğan ona her "CHP'nin Genel Müdürü" dediğinde içim acıyor.

Kılıçdaroğlu partinin başına gelirken ortada bir siyasi tartışma yoktu. Baykal'a ve Baykallı CHP'ye rağmen başa gelmedi. Buna karşı yine de "Yeni CHP" diye tutturdu. Elbette tutmadı. Hatırlayalım, Baykal bıraktığı noktada CHP en saygıdeğer konumdaydı. Yükselişteydi. Rakibinin saygısını bile kazanmıştı. Parti içinde siyasi tartışma yoktu. Rakibe karşı ciddi bir mücadele veriliyordu ve bu mücadele her alanda AKP'lileri düşündürüyordu. Muhalefet liderine komplo kurmaları bu ağır muhalefete karşı başka türlü direnemeyecek olduklarını bildiklerindendir. CHP'ye düşen bu komployu geri püskürtmekti, yapamadı. Birileri komplodan nemalanmaya yöneldi.

Bir tespit olarak şunu söylemek isterim: Türkiye'de mevcut koşullarda Erdoğan ve şurekası ile rekabet edip onu alt edebilecek tek lider vardır Deniz Baykal. Bu tespiti memnuniyetle yapıyorum diyemem. Çünkü isterdim ki onunla rekabet edebilecek onlarca CHP'li olsaydı. Maalesef yok. Parti elindeki en değerli kartı kullanamıyor, harcıyor. Bu da rakibini her seçimde büyütüyor. Bundan beş yıl önce Baykal sayesinde oyları 38'e inmişti ve inmeye devam edecekti. Bu temel gerçek nasıl da unutuluyor ve çıkmaz sokaklarda siyasi çözüm aranıyor anlamıyorum. Basit, sıradan görünen kimi gerçekler, bazen asıl çözümlerdir.
Türkiye'de de dünyada da, lider partisini iktidara taşır. Baykal'a ne 90'larda ne 2000'lerde geçit verilmedi. Her yaptığı abartılarak eleştirildi. Bugün Kılıçdaroğlu'nun yaptıklarının onda birini Baykal yapsaydı yerden yere vurulurdu. Neden? Çünkü o birtakım çevrelere, (medya gibi, iş dünyası gibi, CHP karşıtı olduğu halde CHP'den başka parti kalmadığı için CHP'yi kendine benzetip dönüştürerek CHP'de saf tutmak isteyen bir anlamda kullanmak isteyen cemaatçi, liberal görünümlü, ikinci cumhuriyetçiler gibi) teslim olmayı her zaman ret etti. "Kendimiz olacağız, bizi bize bırakın" dedi. Halktan kendimiz olarak oy istiyor ve karşılık görüyorduk. Eğer Türkiye'ye hayırlı bir iktidar olacaksak aynen böyle yapmalıydık. Ülkeye sahip çıkılarak yönetilmesine ihtiyaç var. Şimdiye kadarki iktidarlar ülkenin sırtından şahsi çıkar elde ettiler, iktidar gücünü kazandılar. Ülke parçalanma yolundaymış, mezheplere, etnik kökenlere bölünüyormuş kimin umurunda. ABD'nin yararı daha önde tutuldu. ABD'ye düşman değilim ama ülkeme zarar verecek taleplerini kibarca ret ederim. Böyle olmalıdır. Avrupa ile de dünyanın diğer ülkeleri ile de aynı prensiple ilişki kurarım. Kurmalıyım. Atatürk'ün "Yurtta barış, dünyada barış" sözleri bu bakımdan mücevher değerindedir. Savaştığı düşmanıyla masaya oturup barış yapmış ve en başta onların saygısını kazanmıştır.

Şu anda Tayyip Erdoğan Türkiye'si dünyada saygı görüyor mu? Görmüyor. Bir hatırlatma. 1 Mart tezkeresinden sonra bütün dünya Türkiye'ye saygı duymadı mı? Avrupa başta, Arap ülkeleri dahil, herkes "Türkiye'de demokrasi var, parlamentonun dediği oldu" demedi mi? Bunu sağlayan bizzat Baykal'dı.

Son bir şey. Tepelerde rüzgarlar çok sert eser. Buna karşı direnebilecek gücü varsa liderin, gerçek liderdir. Yoksa her sert çıkış karşısında taviz verecek birisi CHP'yi sadece geri götürür. ANAP ve DYP'nin yaşadığı kaderi yaşarız.

Uzun lafın kısası CHP'de işler zor çünkü temel gerçekleri görerek siyasi karar alınmıyor. Lider kim olmalı, kararı kolay alınamıyor, her kafadan ses çıkıyor. Bizzat Kılıçdaroğlu'nun kendisi Baykal'ı ziyaret edip rica etmelidir: "Partinin başına dönün, el ele verip Haziran seçimlerini başarıyla gerçekleştirelim." Zamanında, 1992'de CHP açılırken Baykal Ecevit'e haber üstüne haber gönderdi: El ele verelim, CHP'yi iktidar yapalım, diye. Ecevit yanaşmadı. Halbuki Ecevit Genel Başkandı ve Baykal bu durumu tartışmıyordu. Ecevit kapris yapıp Baykal dahil pek çok ismi CHP'de istemediğini söyledi. ANAP'lı Mesut Yılmaz'a gösterdiği toleransın binde birini CHP'lilere göstermedi. Bu davranışı da gerektiği gibi kınanmadı çünkü Beykoz konakları ile simgeleşen malum çevre Yılmaz'ı destekliyordu. Dolayısıyla Ecevit'i de destekledi. Baykal'a da düşman oldu.“

24 Ağustos 2014