Bir kaç gün önce yine alevilere yönelik aşağılık bir hezeyanla saldıranlar oldu. Bunlardan birisi de Kadir Mısıroğlu adında seviyesiz, absürdlükleriyle bilinen ama bir o kadar da devletin muteber kullarında olan birisiydi.

Kadir Mısıroğlu aslında bir gerçeği daha net olarak ifade etti. Böylece Türk devletinin Osmanlı'dan miras aldığı Alevi politikası Kadir Mısıroğlu tarafından dillendirilmiş oldu. Umarız bu vesileyle devletin Alevı düşmanlığını görmeyenler veya görmek istemeyenler bu gelişmeyi hakkıyla değerlendirirler. Toplumsal hafızada hiç silinmemiş olan Alevi düşmanlığı ve katliamları toplumsal bilince yansır ve bu yok etme politikalarına karşı bir toplumsal tepkinin doğmasını sağlar.

Kadir Mısıroğlu'nun ne dediğinin yeterince doğru anlaşılması için söyledikleriyle birlikte nasıl söylediğine, yani uslübüne de bakmak lazım. Kadir Mısıroğlu herşeyden önce bu toprakların sahibi ve muktediri olarak konuşmaktadır. Bu uslübe göre, Aleviler de Kadir Mısıroğlu'nun parmak sallayarak azarlayabileceği, çok canı sıkıldığında kovabileceği sığıntıları durumundadırlar.

Zaten islami konularda Kadir Mısıroğlu kendisini karar verici, kural koyucu bir yerde gördüğü için Alevilerin kimliklerini de inançlarını da sorgulayabilmektedir. Siz kimsiniz demekte, mesela. Hükmeden bir muktedirin, dikkate almaya değer bulmadığı birisine karşı kullandığı bu ifade, esasında, yüreği kin ve nefret dolu bu zavallının sırtını kime dayadığını da göstermektedir. Böyle büyük laflar edebilmek ancak devletin desteği ve teşvikiyle mümkündür.

Hüküm cümleleriyle, aşağılayan ifadeleriyle diyor ki Kadir Mısıroğlu, 'ben buraların sahibiyim din ve inanç konularından da ben karar veririm, siz Aleviler her türlü rezaleti yaparak, Türklüğünüzü açıkça göstermeyerek, namaz da kılmayarak, oruç tutmayarak bu topraklarda yaşayamazsınız. Türk olacak ve benim önerdiğim, yaşadığım gibi müslüman olacaksınız. Veya bu rezilliklerinize daha fazla tahammül etmeyecek, katlanmayacak, gereğini yapacağız.' Mısıroğlunun uslübünden ve söylediklerinde tam olarak anlaşılan budur.

Bu usluba ve ifadelere karşı öfkemiz tavan yapabilir, öfkemizi kontrol etmekten zorlanabiliriz. Belki öfkelenmemiz, öfkemizin kabarması faydalı olabilir. Ancak bu alçak saldırıya karşı doğru ve güçlü bir tepki geliştirmek, sadece öfkelenmekle olmuyor.

Bu aşağılık saldırının kaynağının doğru tespit edilmesı ve ona uygun bir tutumun geliştirilmesi önemlidir. Kadir Mısıroğlu, bunları Türk devletine güvenerek, devlete sırtını dayayarak, ondan aldığı destekle, belki de bazı devlet yetkililerinin teşvik ve telkiniyle söylemektedir. Böyle bir gücü, böyle bir desteği garanti etmemiş olsaydı, onun bunları söylemesi mümkün değildir. Çünkü mevcut Türk devleti, bir toplumsal yapı olarak Alevilerin bu topraklardaki varlığından çok rahatsızdır ve bu varlığı ortada kaldırmak için uzun süredir çalışmakta, planlar yapmakta, programları adım adım uygulamaya koymaktadır.

Aleviler, kendi kimliklerinden ısrar ettikleri ve kimliklerinin islam ve Türklük içinde kaybolmasını kabul etmedikleri sürece, Alevilere bu topraklarda yaşam hakkı verilmek istenmiyor. Alevilerle ilgili olarak Erdoğan'ın hakim olduğu Türk devletinin politikası budur ve Mısıroğlu bu politikaya toplumu alıştırmak amacıyla bu aşağılık saldırıyı yapmaktadır.

Bu gerçek görülemediğinde hem Alevilik adına, hem toplumsal gerçekler adına önemli bir gaflete düşmenin vebalı herkesin boynunda olacaktır. Özellikle 7 Haziran seçimlerinden beri Alevilere karşı sistemli olarak sürdürülen saldırılar, sıradan, lokal saldrılara olarak değerlendirilemez. K. Mısıroğlu'nun bu saldırısı da aynı saldırı politikalarının devamıdır. Alevilere karşı daha kapsamlı daha etkili ve daha yok edici saldırların koşulları oluşturulmak istenmektedir. Bu gerçeği görmezden gelerek, Papaz Gapon hayallerinin yayılmasına yol açılmamalı, ortam yaratılmamalıdır.

Elbette Alevi toplumu ve kurumları bu saldırılara seyirci kalmamakta, gereken tepkiyi vermektedirler. Ancak sorunun çözümü için daha güçlü, etkili mücadele yöntem ve araçlarının üretilmesı ve sürece dahil edilmesı artık zorunlu hale gelmiştir. Bu saldırlar karşısında netleşmek, saldırıların devletin sistemli bir politikası olduğunu bilmek, saldırılara karşı mücadele etmeyi kolaylaştıracaktır.

Uzun süredir sistemli olarak sürdürülen bu saldırıları hafife almak, bu saldırıların devletle bağını görmezden gelerek, gizleyerek çözüm aramaya çalışmak, korkunç bir soykırımın önünü açmak olacaktır. Unutmayalım Kürt halkının onlarca şehirini yerle bir eden bu devletin Alevilere hoşgörü göstereceğini bekleyemeyiz. Sur, Cizre, Silopi, Nuseybin gibi Kürt şehirlerine yapılan saldırının bir benzeri Alevi yerleşim yerlerine yapıldığında Alevilerin nasıl bir felaket yaşayacağını tahmin etmek zor değildir ve böyle bir ihtimalin uzak olmadığı ortadadır.

Bugünün siyasal gündemine bağlı olarak bu saldırılara karşı ilk yapılması gereken Türk- Kürt- Arap halklarındaki tüm Alevilerin bu referandumda hayır demeleri ama aynı zamanda hayır denmesini örgütlemeleri gerekmektedir. Bu amaçla sorunun yaşamsal olduğunu bilerek yoğun bir emek ve çaba icinde olmalıdırlar. Hiç bir Alevi, sosyal yaşamı, siyasal düşüncesi, aleviliği algılayış biçimi ne olursa olsun Kadir Mısıroğlu'nun anlattıklarının dışında değildir. Her Alevi onların gözünde bin bir rezaleti işleyendir.

Bugünün mevcut iktidarı Alevileri, şeytanlaştırmanın, gühan keçisi ilan etmenin hazırlıklarını yapmakta bunun yollarını döşemektedir. Bu sağlandıktan, Aleviler kamuoyunda teşhir ve tecrit edildikten sonrada katli vacip denerek cihad ilan edilecektir. Bu noktaya gelindikten sonra hiç kimse kendisini kurtaramayacaktır. Yezit mahdumlarının planı hesabı budur, Kadir Mısıroğlu bu planın bir boyutunu uygulamak adına bu açıklamayı yapmıştır.

Ancak her durumda ve her koşulda, Alevi toplumu ve örgütlülükleri, bütün yetersizliklerine ve eksikliklerine rağmen bu yok edici, soykırımcı planın gerçekleşmesine izin vermeyecek,vermemelidir.

Yol belli, yolcu yolunda gerek. Aleviler bir kez daha ayağa kalkmalı, Yezidin diktatörlüğüne set olmalı, hayır kampanyasının en üretken, en etkili ve en kararlı toplmu olarak ve birliğini güçlendirerek bu saldırılara cevap vermelidir.

Aleviler bu yolda yanlız olmadıklarını bilmenin güveniyle hareket etmelidirler. Kürtler ve Türkiye'de yaşayan tüm ezilen mazlum halklar ve inançlar, Alevilerle birlikte, bu diktatörlüğü alt edeceklerdir. Referandum, bu zihniyetin ve iktidar, ömrünün son dönemeci olacak, böylece adı geçenlerin saldırıları engellenebilecektir.