Kanibalizm 16. Yüzyılda kullanılmaya başlanmış bir sözcük. Etimolojide canlıların kendi türünü yemesi olarak biliniyor. Küçük Antiller’de yaşayan yerlilerin konuştuğu Arawak dilinde gözüpeklik anlamına gelen “caniba”, Arawakların karşıtları tarafından “vahşilik” olarak değerlendirilmiş. (1) Kristof Kolomb’un Amerika kıtasını keşfi sonrasında bu sözcük, İspanyolcada “Cannibale” olarak yer edinmiş. Yamyamlık, bu süreçte ortay çıkmış bir tanımlamadır. 16 yıldan önce kullanılan Yunanca kökenli Antropafaji (insan yiyicilik) tek bir canlı türü kapsadığı için Karnibalizmden daha dar anlamlı kalmaktadır.

Yer bilimci David Soulsby’in hayvanlarda kaniballık üzerine yaptığı araştırmaların sonuçlarını topladığı “Hayvanlarda Yamyamlık: Evrimin Karanlık Yüzü” kitabını anlatan makalelerde(2) cırcır böceklerinin, peygamber develerinin, karadut örümceği, kurbağalar ve çeşitli balık türlerinin kendi cinslerini nasıl yedikleri anlatılmakta. Matrifajist (annenin yenmesi) örümcekler, yanar döner pullarıyla Yaşar Kemal’in roman ve öykülerini süsleyen levreklerin (anne, baba ve büyük kardeşler) “ailenin yeni doğmuş küçük üyelerini”, tatlı su levreklerinin ise kuyruklarından başlayarak 4-5 tanesinin birbirini zincirleme nasıl yedikleri vb. sıralanıyor. (3)

Benim merak ettiğim, bir canlı türü olarak insanın konumu. “Antropafaji,” üzerinden gidilerek insan türünün kaniballıkla ilişkisi kurulabilir mi? Tabi ki bu, bilimsel bir araştırmayı gerektiriyor.

Çıkardığımız sonuç şu ki: Kaniballık oral bir eylemdir.

Oysa insan yemenin oral dışında çok farklı yol ve yöntemleri var. Diğer canlı türlerinden farklı olarak insan, kendi türünü yok etme isteğiyle kanibalizmin bir başka versiyonunu oluşturmuyor mu? Çünkü Arawakların dilindeki “caniba”nın düşmanlarındaki karşılığı olan “vahşilik”, insanın kendi türüne karşı işlediği vahşetle birleşiyor. Ve üstelik, (kanibal türler de dahil) hiç bir canlının kendi türüne uyguladığıyla ölçülebilecek durumda değil. Albert Camus’un idamlar için söylediği gibi “inceden inceye tasarlanmış ve planlanmış” bir eylem olarak “yok etmek!”, içgüdüsel duygularıyla hareket eden kanibal hayvanların yaptığından daha vahşidir. Yapılan oral yoldan olmasa da sonuçta kendi türünü yok etme eylemidir...

“İnsanlık tarihi” diye övündüğümüz süreç, “tasarlanmış” bu vahşiliklerle dolu. İlginç olan, insanın doğa üzerinde egemenliğinin artmasına koşut, kendi türüne uyguladığı vahşetin de artmış olmasıdır.

Bunun sosyal nedenlerini işlemek ayrı bir yazı konusu. Şimdi bütün gücümüzü toplayıp, kendi vahşetimizin tablosuna bakalım:

Norveç Bilimler Akademisi’nin geçtiğimiz yıl savaşlar üzerine yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre “insanlar M.Ö.3600 yılından bu yana 14 bin 361 kez savaşmışlar.” Yani insanın gözyaşı hiç kurumamış. Bugüne değin geçen 5615 yılın 5321 yılını savaşarak geçirmişiz. Bu koca zaman içinde sadece 292 yıl savaşsız bir ara dönem olmuş. Son 15-20 yılın sonuçları dışta tutulacak olursa, 250 milyonu 20. Yüzyıla ait olmak üzere toplam 3 milyar 640 milyon insan ölmüş (4) bu savaşlarda. İnsan, bugünkü dünya nüfusunun yarısı kadar hem cinsini katletmiş.

Tatlı su levreklerinin kaniballığı bana çok vahşi geldi! Biri diğerini kuyruğundan başlayarak yemeye başlarken üçüncüsü ikincisini, dördüncüsü de üçüncüsünü kuyruğundan yemeye başlıyor.

Biz insanlar da levrekler gibiyiz; vahşiyiz. Çocuk, büyük demeden türümüzü yiyoruz. Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi 1989’da 150’nin üstünde devlet tarafından imzalandı. İmzalandığı tarihe inmeye gerek yok; son on yıla bakalım:

Son on yılda savaşlarda ölen çocuk sayısı 10 milyondur.(5) Siviller savaşlardaki ölümlerin çoğunluğunu, çocuklar ise tüm ölümler içinde çoğunluğu oluşturuyor. Örneğin savaştaki toplam ölümlerin Afganistan’da yüzde 61’ini, Irak’ta yüzde 50’sini, Kongo’da yüzde 68’ini, Leo Demokratik Halk Cumhuriyeti yüzde 58’ini, Sudan’da yüzde 48’ini çocuklar oluşturuyor.(6)

Merkezi Londra’da bulunan Suriye İnsan Hakları Örgütü (SNHP)’nin açıklamalarına göre savaşın başladığı tarih olan 15 Aralık 2011’den bu yana Suriye’de 18 bin 242 çocuk öldürüldü.

Türkiye’de devlet güçleri tarafından öldürülen Kürt çocuk sayısı son 11 yılda TİHV’in verilerine göre 241, diğer STK verilene göre ise 477 kişi. Savaşlardan dolayı 6 milyon çocuk sakat kalmış durumda.

16 milyon çocuk psikolojik travma geçirmiş bulunuyor. 20 milyon evsiz ve 7 milyon çocuk ise mülteci (7) olarak yaşıyor.

UNICEF’in 2015 yılı raporuna göre 230 milyon çocuk silahlı çatışmaların yaşandığı bölgelerde büyüyor.

HUMANIUM (NGO: Çocuk Hakları İçin Birlikte), savaşlar ve doğal afetler nedeniyle 71 milyonu Asya, 59 milyonu Afrika’da olmak üzere yetim olan çocukların dünyadaki toplam sayısının 160 milyon olduğunu hesaplıyor.

Yukarıdaki rakamlara 1 milyar çocuğun sağlıklı ev ortamı dışında yaşadığı da eklendiğinde, 2 milyar 700 olan dünyadaki toplam çocuk sayısının yarısın büyük bir vahşet ile karşı karşıya olduğu görülüyor

Tablo bu! Bu tablo da insanın kaniballık veya onun bir türü ile ilişkisini gösteriyor. Çünkü bugün yaşananlarla, Kaniballık ve Antropofaji aradaki temel ayrım, eylemin oral olup olmadığıdır.

Oysa vahşette ölçü aranmaz!

Kaynak:

1-http://www.egedesonsoz.com/yazar/Atilla-Sertel-Kanibalizm-den-siyaset-yamyamligina/8837/

2- http://www.evrimagaci.org/fotograf/73/5612
3-http://www.t2174a.com/?p=1113
4-http://www.acikbilim.com/2013/03/dosyalar/canibadan-hannibale-yamyamlik- antropafaji.html
5- Dr. Burcu Tokuç, Savaş ve Çocuk.
6- UNICEF Raporu (2013)
7- http://bianet.org/bianet/cocuk/4990-dunya-cocuk-gununde-cocuklar