Hindistan'ın, 3.287.000 kilometrekare yüzölçümü ve 29 eyaletinde 1.324 milyarın üzerinde insan yaşamaktadır.

„Hindistan'da yaşayan insan kadar da farklı inanışın var olduğu söylense de bilinen dinlerin yüzdesi şöyle sıralanıyor;

%80,5 i Hindu,% 13 Müslüman,%2,3 Hrıstiyan,%1,9 Shink,%0,7 Budist,%0,6 belirsiz,%0,5 Ateist,% 0,1 de geri kalanı olarak biliniyor.Yani Hindistan'daki en büyük dinler; Hinduizm,İslamiyet,Sihizm,Budizm, Hrıstiyanlık olarak saptanmış.

Hindistan'da Eğitim sistemi iki yönlü yürütülüyormuş. Devlet Okulları ve Özel Okullarda Eğitim ve öğretim yapılmaktaymış. Özel Okullardaki sınıf mevcudunun 60-65 öğrenci ve çok pahalı olduğu halde imkanı olanların Özeli tercih ettiğini öğreniyoruz. Okuma-yazma oranının daha hala yüksek olduğundan sözedilirken eğitim alanlarının da Dünyanın önemli devletleri,sayılı işverenleri tarafından aranan nitelik taşıdıkları da unutulmaması gereken bir gerçek!

Bu kadar büyük bir ülkede yaşamak nasıl oluyor acaba(?)diye meraklanmak doğal olsa gerek!

15 günlük gezi sırasında birazcık gözleme ve bilgilenme olanağı buluyoruz.

Yeni Delhi'den başlayan ve tekrar oradan geriye dönecek şekilde seyahat güzergahımız belirlenmişti.

Yeni Delhi'de havasının insan sağlığını tehdit edecek şekilde kirli olduğudan insanların maskeli dolaşmakta olduğu görülüyor.

Yaşanan havanın kirliliği DOĞANIN SESSİZ İSYANI olarak değerlendirilebilir.

Yeni Delhi'deki Mahatma Gandi müzesi, Gandi parkı, Cuma Camisi görülmeye ve gezilmeye değer yerlerin başında geliyor.

Mahatma Gandi deyince, ülkesi için verdiği bağımsızlık mücadelesi ve katledilmesinden sonra kutsallaşmış ulu insandan söz edilirken, bir de ad benzeşmesi ve aynı hazin sonu paylaşan Bayan İ.Gandi'den söz edilir ki, nüfusun hızla artmasını önlemek için ailelere iki çocuk önerisi nedeniyle seçimle iktidardan da düşürülmüştü…

Tarihi eserleri ve yıkık minareler, geniş alanı kaplayan çevresi, asırlık ağaçların üzerinde yiyecek arayan gri renkli fareyi andıran sincaplar evcilleşmiş hayvanlar gibi insanlara yaklaşıyorlar. Tarihi eserlerin, yapıtların bulunduğu güzelim koskoca parkların temizliğinin yanında ihtiyaç giderecek yerler ise bakımsız, tek kelimeyle pislik ve mikrop yuvası.

Rajasthan Eyaleti çevresinde 2000 bin km. yaptığımız seyahat sırasında gezdiğimiz kentlerin, kasabaların ve de köylerin caddeleri tıklım tıklım, karıncalar gibi hareket halinde yoğun yaşanılan(eğer yaşanıyor denilirse!!!) yerler.

Caddeler tıklım tıklım dolu, birbirlerine yapışmış gibi hareket halindeler insanlar, hayvanlar, motorlu- motorsuz araçlar hepsi birarada bir yerden bir yere ulaşmaya çalışıyorlar. Bu yoğun trafikte tüm insanların kavgasız-gürültüsüz hedeflerine ulaşmaya çalışması, 14 gün boyunca kimi zaman da çok dar olan yollarda sadece iki küçük kazayı görmemiz dikkatlerimizi çekiyor.

Cadde ve yol kenarlarına kurulmuş 2-3 metrekarelik dükkanlar, seyyar satıcılar sessiz-sedasız ekmek parası kazanmanın çabası içindeler. Dükkan önlerine konmuş ranzalarda gürültüye-patırtıya, pisliğe aldırmadan uyuyan insanlar, yol kenarlarında yatan kemikleri çıkmış inekler hepsi birarada sakince birarada yaşıyorlar diye düşünmeden geçilemiyor! Bu kirlilik içinde açıkta satılan yiyecekleri alıp-yemek ise düşündürücü!!!

Gülmeyi unutmuş insanlar…bisikletlerle insan, yük taşımaya çalışan ve ekmek parası kazanmanın mücadelesini verenler, insanlıktan çıkmış görüntüler… yol kenarlarında çıplak ayaklı, çocukları kucaklarında dilenen kadınlar, dilenen çırıl çıplak çocuklar…Birlikte fotoğraf çektirerek para kazanmayı deneyenler… her yön ve yöntemle ekmek parası kazanmanın yollarını arayan insanlar…insancıklar… Erkeklerin taşıdıkları plastik terliklerden ayaklarının kaplumbağa ayaklarına benzediği gözlenirken sokaklarda görülen kadınların çoğunluğunun renkli kıyafetlerinin temiz görüntüsü ise çelişkili yaşamın sergilenmesi!

Alt yapı, kanalizasyon olmadığı için yol kenarlarından akan pisliklerle dolu arklar, mikrop saçıyor ama insanlar o durumu kanıksamış bir şekilde yaşıyorlar.

Hindistan'ı gezdiğimiz yerlerde cennet ve cehennem birarada görülüyor ve yaşanıyor denilebilir!?

Halkının %22 nin açlık sınırının altında yaşanılan bir ülke olduğunu anlatıyor Rehberimiz ama yine de „Bizler mutluyuz,“ diyebiliyor…

Hayvanlarının bile üzüntüleri gözlerinden okunurken insanları nasıl mutlu olabiliyor!? Tabii ki her ülkede bir avuç zengin mutlu olabilir ama genellemek için en azından çoğunluğun geçim kaynakları yeterli olması ve de en azından sokakların aç-açık, evsiz –barksız insanlarla dolu olmaması gerekmez mi!? Sırtlarında taşıdıkları yüklerin altında ezilen Fillerin, develerin hüzünlü bakışlarından insan olan insan rahatsız olmadan geçebilir mi!?

İpek yolu üzerinde kurulmuş görkemli hanlar, konaklar iyi korunmuş, onarılmış saraylar… Gezip-gördüğümüz Tarihi eserlerin hemen hepsi 15-16.yy´dan sonra yapılmış. Ondan önceki yapıtların savaşlardan dolayı yok olduğu anlatılıyor. Tarihi yapıların çevresi çok geniş parklara dönüştürülmüş temiz ve bakımlı yeşil alanlar … Sokaklar, caddeler ne kadar kirli ise bu parklar tam tersi o kadar temiz, sanki aynı ülkenin toprakları değil..

Terkedilmiş bu sarayların, konakların günümüzde otele çevrildiğini gördük ve o otellerde kaldık.

Dünyanın her yerinden gelen Turistlerin ve de tabii ki yerlilerin de akın akın gidip görmek istedikleri (ki görülmeye değer bir anıt.) TAC MAHAL !!! Hindistan´ın Agra kentinde bulunan ve Babür İmparatorluğunun 6.Hükümdarı Şah Cihan tarafından ölen hamile Hanımı Mümtaz(Banu) Mahal için beyaz mermerlerden yaptırdığı çok gökemli bir yapıt… 1632 de başlanıp 1652 de yanı 20 yılda bitirilen, türk –müslüman mimarisinin izleri görülen bir eser. Bu yapıtta emeği geçen tüm çalışanların (22 bin kişiden sözediliyor) aynısını yapamamaları için kolları kesildiği rivayet ediliyor.

Ne kadar acı, ne kadar düşündürücü! O gezip -görülen ve göz kamaştıran büyük saraylarda çalışanların durumunu düşününce insanoğlunun isyan etmemesi olabilir mi!? Tarihin her döneminde ve her yerde insanların insanlara ve diğer canlılara çektirdiklerini akıl erdirdirmek zor. Dün olduğundan farklı bir şekilde bu acımasızlıklar başka bir şekliyle devam etmiyor mu!?

İlginç bulunan, hiç bir ülkede görülmediği söylenen bir olgu da; inekler ve kimi hayvanları tedavi etmek için yapılmış açık „Hayvan Hastanesi!“ çok güzel ama… sokaklarda yaşayan çocuklara, kadınlara ve de özellikle kız çocuklarına kısacası insanlara da o kadar önem ve değer verilse diye düşünmeden geçilemiyor!

Dünya'nın zenginlerinin bu büyük ülkenin gelir kaynaklarından ve beyin gücünden yararlanmaması mümkün mü!?

Büyük kentlerin etrafında öbek öbek yükselen 20-30 katlı dağ gibi site içinde yükselen binaların Telefon Firmalarına ait olduğu anlatılıyor. Büyük kentlerin çevresindeki verimli tarım arazileri mimari zevkden yoksun beton yığınlarına dönüşmüş binalar ve daha da devam ettirilmekte olan inşaatlardan kazananlar da dünya devleri tabii ki! Çocuktan yetişkinlere kadar her yerde ve herkesin elinde bir gözü, bir eli ve hatta beyni olarak benimsenmiş mobil tel.lar Hindistan´da da herkesin elinde. Deve, fil, motosiklet üzerinde giderken telefonu kullananları görünce telefon firmalarının kazancını tahmin etmek zor değil!

Rehber,“ Cola çok yaygın içecek oldu. Bu kadar insan her gün bir şişe içse düşünün o firmanın kazancını! Plastikler ve kağıtlar içindeki hazır yiyecekler çevrenin kirliliğinin ana nedeni. İnsanlar çöplerini sokaklara atma alışkanlığından vazgeçirilmeye çalışılsa da kolay olmuyor. Evlerindeki çöpleri sokaklara atmamaları için para veriliyor ama istenildiği gibi başarılı olunamıyor.“ diye şikayetini dile getiriyor.

Çalıştırdıkları insanlar insanlıktan çıkmış; mermer, değerli taş, ipek, halı, işyerlerini ve ürettiklerini pazarlayan işverenleri ve ürünleri tanıma olanağı sunuluyor. Çalışanlar, çalışma koşulları çok kötü olduğu halde üretilenler ziyaretçilere satmak için gösteriliyor.

Halı tüccarı halılarını geniş bir salonda teker teker yere serip gösterirken bir anda adam (orada Türk vatandaşı olabileceğini düşünmeden) “Biz Türkler gibi kapıyı kilitleyerek satmaya zorlamıyoruz, isteyen alır istemeyen almaz,“ diyerek söze başlayınca hooop… diyerek anında bizler tarafından tepki görüyor. „Türkiye'ye gidip gördünüz mü, böyle bir olayı yaşadınız mı (? )“diye soruyoruz. „Sizin söylediğiniz bu tip olaylar hiçbir yerde yaşanmaması gerekir ama ne yazık ki çıkarcı insanın olduğu her yerde yaşanabiliyor. Bilmeden-görmeden kulaktan duymalarla genelleyerek bir ülke adı verilemez,“ diyoruz. Şaşkınlığını özür dileyerek gidermeye çalışıyor ama B. arkadaşım ayağa kalkarak,“Siz ne biçim bir tüccarsınız,!? Bir ülkenin tüccarlarını genelleyerek kötülülüyor ve ürünlerinizin tanıtıma başlıyorsunuz. Sizi proteste ediyorum,“ deyip salonu terkediyor.

Aslında nerede olursa olsun daha çalışanların durumlarını, -Türk,Hint- bu gibi işyerlerinde çok kötü koşullarda elemanları çalıştırdıklarını yani,

insanlıktan çıkmış insanları görünce yüksek sesle isyan ediyor insan olan insan!

Hamburg,13.12.2017