Küresel ihtilaflar, bilhassa Ortadoğu’daki meşum gelişmeler dikkatleri üzerine çektiğinden, merkez Avrupa’daki kimi değişim rüzgârları gözden kaçıyor. Bu değişim rüzgârlarının soldan yana esmeye başladığı günler yaşıyoruz halbuki. Bu ülkelerden birisi Hollanda. Anketler 12 Eylül’de yapılan olan genel seçimlerde sosyalistlerin (SP) oy oranının artacağına işaret ediyor.

Anketlere göre 150 sandalyelik parlamentolarda 37 sandalye kazanması beklenen SP, iktidar ortağı olabilir. Bilindiği gibi, muhafazakâr VVD’nin öncülüğünde kurulan neoliberal koalisyon, aşırı sağ/sağ popülist Geert Wilders’in PVV’sinin çekilmesiyle bozulmuş ve seçimler gerekli olmuştu.

Yapılan anketlere göre post-maocu SP’nin seçmenlerinin çoğunluğunu kadınlar ve güvencesiz işlerde çalışan kesimler oluşturuyor. Gelir düzeyi yüksek olan eğitimli Hollandalılar muhafazakâr VVD ve Yeşiller’den yana tercihlerini kullanıtlarken, düşük gelirli ve az eğitimli kesimler arasında sağ popülistler ile sosyalistler aynı düzeyde yüksek oranda taraftar bulabiliyor.

Seçim mücadelesinin merkezinde ekonomik kriz, bütçe açıkları ve Avrupa belirleyici konumda. Gerçi Hollanda da Avrupa çapındaki konjonktürel gerileme ve küresel krizlerden etkileniyor, ancak gayri menkul piyasasındaki kriz tüm tartışmaları belirler hâle gelmiş. Gayri menkul fiyatları 2008’den bu yana yüzde 15 düşmüş durumda. Buna karşın kredi faizlerindeki ciddî artışlar, krediyle ev sahibi olan kesimleri zor duruma düşürüyor. Hollanda Merkez Bankası’nın verilerine göre, ülkedeki ipotek borçları toplamı 640 milyar Avro’ya ulaşmış. Ödenemez kredilerin artması hem özel bankaları, hem de devleti kara kara düşündürüyor, çünkü devlet toplam 140 milyar Avro’luk ev kredisinin kefili.

Sosyalistler, muhafazakâr hükümetin tasarruf planlarını ve AB’nin bütçe dayatmalarını reddederek sempati topluyorlar. SP’nin meclis grup başkanı Emile Roemer özellikle sağlık politikasındaki yoksullardan yana önerileriyle puan topluyor. SP’nin sağlık sektöründeki emekçileri arasındaki örgütlülüğü ve 1970li yıllardan bu yana mahallelerde ücretsiz hizmet veren tıp ekipleri geleneği, sosyalistlerin bu alanda en güvenilen parti olmalarının temel nedeni.

SP’nin oylarının artmasının bir diğer nedeninin Avrupa politikaları olduğu belirtiliyor. SP geleneksel olarak Avrupa taraftarı olmasına rağmen, AB’nin gelişme yönünü sert bir biçimde eleştiriyor. AB’nin neoliberal dönüşümüne, AB dışpolitikalarının militaristleştirilmesine ve Hollanda ordusunun uluslararası müdahale savaşlarına kesin karşı çıkan SP, AB elitlerinin korkulu rüyası. Çünkü SP, geliştirdiği bir kampanya ile 1 Haziran 2005 tarihinde yapılan »Avrupa Anayasası Sözleşmesi« hakkındaki bir halkoylamasında Hollandalıların çoğunluk »ret« oyu vermesine neden olmuş ve AB elitlerinin en önemli projelerinden birisini sekteye uğratmıştı.

Hollandalı sosyalistlerin temel karakteristiklerinden birisi, partinin parlamento dışındaki aktivitelerde kökleşmiş olması. Parti, kendisini işçi sınıfının ve sosyal hareketlerin doğal müttefiki olarak görüyor ve parti çalışmalarının asıl merkezinin »sokak« olduğunu savunuyor. Ücretsiz sosyal hizmetler, yoksullara ve yaşlılara yönelik yardımlar ile toplumsal dayanışma biçimleri partinin onlarca yıldan beri aksatmadan yürüttüğü çalışmaları oluşturuyor. Kamuya açık özeleştiri pratiğini uygulayan SP’nin parlamenterleri, her daim »sokak çalışmalarına« katılmakla mükellef. Parti bu çalışmalarını »mesele bizim ne bulduğumuz değil, insanların bizden ne bekledikleridir« sloganı altında örgütlüyor.

12 Eylül seçimleri sosyalistlerin, sosyaldemokratlar, Yeşil-Sol Parti ve solliberallerle birlikte ortak bir hükümet kurma olanağını verebilir. Bu olanağın kullanılabilmesini engelleyen riziko, sosyalistlerin kimi zaman »sekterliğe« olan yatkınlıkları değil, sosyaldemokratlar ile yeşillerin her zaman neoliberal ajandanın uygulanmasına katılma yatkınlıklarıdır. O açıdan Hollandalı seçmenler gelecekleri açısından önemli bir tercih ile karşı karşıyalar: ya sosyalistlerin seçimlerden güçlü çıkmalarını sağlayarak, sosyaldemokrat ve yeşilleri sola çekecekler, ya da sosyaldemokrat ve yeşillere kayırma fırsatını verecekler.

Öyle ya da böyle, Hollanda gibi bir ülkede sosyalist solun güçlenmesi, bugünkü 1 Eylül Barış Gününde sokaklara dökülen barışseverlerin çıkarına olacaktır.

1 Eylül 2012