O benim için bir „Başbakan“ değil, bir „Diktatör!“
Ona „başbakan“ demek, dünyadaki dürüst başbakanlara hakaret etmek gibi geliyor bana.
Diktatör Twitter’de kendisi hakkında yayınlanan ses kayıtlarıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş.
Avukatları dilekçelerinde demişler ki:

„Bir kısım cumhuriyet savcıları, kamu görevlileri veya bunlarla hareket eden kişilerin Başbakan'ın sürekli görüştüğü kişileri, ailesinin tüm fertlerini ve bulunduğu ortamları doğrudan ve dolaylı yoldan dinlediklerinin ortaya dökülen evraklardan ve ses kayıtlarından anlaşıldığı kaydedildi.“ (Basın)

Yani diktatör diyor ki:
"Bunlar beni, ailemi, yakın arkadaşlarımı yasadışı dinlediler, tape yaptılar, başkalarıyla paylaştılar, tazminat istiyorum!"
"Dinlenilmek" güzel bir olay değil elbette.
İnsan dinlenildiğini farkedince sinir oluyor.

Benim telefonum da yıllarca dinlendi, arkadaşlarım da tanık buna kulaklarıyla. Telefonum birileri tarafından saatlerce bloke de edildi. Cep telefonumdan kendi telefonumu aradım, hep meşgul çaldı. Geçmişte böyle teknik hatalar yapabiliyorlardı dinleyiciler.

Dinleyenlere arkadaşlarımla birlikte ağız dolusu sövdük, hem de yüzlerine karşı. "Ne dinliyorsunuz ulan, bir sorunuz, merak ettiğiniz bir şey varsa gelin sorun açıklayalım" da dedik.
Çünkü gizlimiz, saklımız yoktu.
Diktatör o ülkede kaç bin kişinin evinin, telefonun dinlenilmesi için emir verdiğini söylemiyor, "Bizi dinlediler, dinlediklerini de servis ettiler" derken tapelerin gerçek olduğunu da kabul ediyor.
Yani o servis edilen konuşmalar gerçek.
"Paraları sıfırla" sözleri de.
O zaman Anayasa Mahkemesi'nin hakimleri ne diyecekler?
"Abi, hele sen önce şu paraların hesabını bir versen" diyebilecekler mi?
Hiç sanmıyorum.
Gerçekte diktatör Anayasa Mahkemesi'ne "Yoklama" çekiyor.
Daha dün, Twitter kararıyla ilgili olarak "Anayasa Mahkemesi'nin kararına saygı duymuyorum" diyen oydu.
Şimdi aynı konuda "Beni de haklı çıkarın o zaman, bana tazminat ödenmesine karar verin" diyor.

Anayasa Mahkemesi onun istemi dışında bir karar verirse “Aha kanıtı, bunlar zaten ‚Paralel yapının adamları“ diyecek. Yok, Anayasa Mahkemesi ona hak verip tazminat ödenmesini kararlaştırırsa en yüksek mahkeme tarafından hırsızlıklardan arındırılmış olacak.

İzleyelim, görelim.
Xxx


Behçet Avşar, Yaşar Kaya, A. Kadir Konuk
(Yeni Ülke Gazetesi Köln Bürosu)

Her insanın kendi ülkesinde yaşama hakkı var.
Gerekçesi ne olursa olsun ülkesini terketmek zorunda bırakılmış insanların da o ülkeye geri dönme hakları bulunuyor.
Adlarına ister „Sürgün“, ister mülteci deyin, Türkiyeli yüz binlerce insan yaşamlarının önemli bir bölümünü ülkelerinden uzakta geçirdiler.

Bunların bir kısmı döndü ülkelerine. Bu dönüşler elbette farklı oldu. Bazıları Hürriyet, Milliyet gibi gazetelere „Pişmanlık“ belirten röportajlar verdikten sonra, bazıları mahkemelerden haklarını alarak döndüler. Hala dönemeyen yığınla insan var. Dönemeyen insanlardan biri de benim.

Türkiye’ye son dönenlerden biri Yaşar Kaya.
Yaşar Kaya Kürt ulusal mücadelesinde ismini duyurmuş biri. „49’lar olayı“ ile ilk gençlik yıllarında duyuldu adı. Yaşamı Kürt ulusunun özgürlüğü için sürdürülen mücadele içinde geçti.

Yaşar Kaya’yı gazetecilik yaptığım yıllarda yakından tanıyorum. İlk çalıştığım günlük gazetenin resmi sahibiydi. Beni sevdiği günler de oldu, sövdüğü günler de. Eleştiriyi sevmeyen, devamlı kendini haklı gören bir yapısı var onun. Yazılı ve sözlü tartışmalarımıza yığınla insan tanık oldu.

Yaşar Kaya politik seçimlerinde, hep öne çıkabileceği yerlerde olmayı yeğledi. Bunu çoğu zaman da başardı.
Onun kulağımda kalan tek sözü var:
„Bir oğlum var, Kürdistan’a değişmem!“
Yaşar Kaya’nın şimdi politik bir iddasının bulunduğunu zannetmiyorum.
Yaşar Kaya’nın Türkiye’ye döneceğini Hürriyet Gazetesi’nin haberinden öğrendim. Haber şöyleydi:

"ANKARA 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Türkiye’ye 3 ay içinde dönmesi halinde tutuklanmayacağı yönünde verdiği güvence sayesinde, 21 yıldır yurt dışında yaşayan DEP’in eski genel başkanlarından Yaşar Kaya bugün Türkiye’ye dönüyor.“

Mahkemenin kararı gerçekten ilginçti. „3 ay içinde dönersen..“
Mahkeme neye dayanarak böyle bir karar aldı, onu elbette sadece hakimler, avukatlar ve Yaşar Kaya biliyorlar.
Yaşar Kaya ağır kalp hastası bir insan.
Ona olan tüm kızgınlıklarıma, eleştirilerime karşın; ülkesinde sağlık ve mutluluk içinde, sevdikleriyle ve sevenleriyle birlikte uzun yıllar yaşamasını diliyorum.