RTE´in siyasi ve idari icraatları yakından mercek altına alındığında, Atatürk Türkiye'sine ve Türk ulusunun varlığına karşı olan hayin bir projeyi, uluslararası çete adına uygulayan birı gibi davrandıığı hemen anlaşılacaktır. RTE´in kendi ağzından defalarca duyduğumuz „ben Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanlarından biriyim“ itirafı, RTE'nin kimin safında yer aldığının ve Türkiye'de parlamenter demokrasi yerine neden başkanlık sistemini israrla istediği hemen görülecektir.

RTE'nin ısrarla istediği Başkanlık, yanlız uluslararası çetenin Türkiye'ye bir dayatması değil, aynı zamanda RTE'nın kendi kişisel çıkarlarının Türkiye'nin üstünde tutan bir projenin de omurgasıdır. Başkanlık projesi, Türkiye ve yurttaşlarını dilim dilim eden, birbirine kin beslemesini ve boğazlamasını teşvik eden bir provakasyondur. Uluslararası çetenin bir projesi olan Başkanlık, RTE eliyle, Türkiye ve Türk ulusunu ebediyen Anadolu coğrafyasından yok etmeye dönük bir projenin bel kemiğidir. Bu temel üzerine, Türkiye coğrafyası, siyasi sistemi, idari yapısı, eknomik kaynaklarının paylaşımı yeniden şekillenecektir. Başkanlık sisteminin Türkiye´de kurulması demek, aynı zamanda RTE´in ölünceye kadar uluslararası çetenin piyonu olmaya devam etmesi ve bu vasıta ile de ölünceye kadar tek başına iktidarda kalarak kendisini yargıdan kurtarması demektir.

RTE'nin herkesi dışlayıcı, ötekileştirici, karalayıcı, rencide ve hakaret edici üslubunu, kendisine „gözünün üstünde kaşın var“ diyen kendi yurttaşlarından başka, bir çok Avrupa ülkesine ve halkına karşı da kullanmaya ve böylelikle Almanya, Avusturya, Hollanda ve Danimarka gibi bir çok Avrupa ülke ve halklarına karşı da sürdürmektedir. RTE bu haliyle, yani sırf „Başkanlık“ uğruna, başta Türk ulusu olmak üzere, tüm medeni toplumların, uygar ülkelerin, saygın çevrelerin nazarından büyük bir kamburdur, insanlık, barış, huzur ve coğulcu demokrasi açısından büyük bir tehlike ve pimi çekilmiş bir el bombasıdır. Bu kamburdan, Türk ulusunun selameti için kurtulmanın en kestirme yolunun, yine Türk ulusu tarafından, sağcı-solcu demeden, Alevi-Sunni ayrımı yapmadan bir bütün olarak, 16 Nisan 2017 tarihli referandumdan „hayır“ oylarında yattığı şüphesizdir.

RTE, 13 Şubat 2017 tarihinde Bahreyn ziyareti öncesi Atatürk Havalimanı'nda 16 Nisan 2017 günü gerçekleşecek olan referandumda "'Hayır' diyenler 15 Temmuz'un yanındadır" diye hakaret etmiştir. Bu büyük hakaret sanki hafif bir vakaymış gibi, 13 Mart 2017 tarihinde ise şu korkunç ifadeleri sarfettiğini ibretle okuduk: “Hayır demek terör örgütlerine destek vermektir. Kandil, İmralı hepsi 'hayır' diyor. 'Hayır' demek bunlarla beraber yürümektir. Hayır'cılar ve terör aynı safta” (http://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/erdogandan-flas-aciklamalar-4-1732321/).

RTE'nin bu ifadeleri, şahsen benim de içinde olduğum milyonlaraca insanımıza karşı büyük bir iftira ve kabulü mümkün olmayan çirkin bir hakarettir. Şimdi, referandumda „ hayır“ oyu kullanacak olanlar kalksa ve başta RTE olmak üzere, „evet“ oyu kullanacak olan milyonlarca seçmene: „Evet oyu verenler vatan hayinidir, hırsızdır, pedofildir, Barzani'nin ve FETÖ´nun çocuğudur „ gibi sıfatları kullansalar, bu iğrençlik yakışık alır mı eyy RTE.

RTE, 16 Nisan 2017 tarihli referandum ile elde etmek istediği sonucu, kendi bilgisi ve onayı dahilinde gerçekleşdiği her geçen gün daha da berraklaşan 15 Temmuz 2016 tarihli ‚kanlı darbe‘ girişimi ile elde edilmek istenilen sonuç aynıdır. FETÖ- RTE ikilisinin hedefinde, yanına PKK´yı da alarak, laik Türkiye cumhuriyeti ve onun üniter yapısını yok etmek vardır. Bu yok edişin yasal zeminini ise, 16 Nisan 2016 tarihinde planlanan referandumla elde edilmek istenen 'Başkanlık‘ oluşturmaktadır.

RTE, FETO ve PKK üçlüsününü hedefinde demokrasiyi, insan haklarını, laik eğitimi, kadın-erkek eşitliğini, çoğulcu parlamenter sistemi, ulusal birliği, din ve ibadet özgürlüğü gibi evrensel değerleri yok etmek vardır. Bundan dolayı, referandumda evet oyu verenlerin istedikleri çoğunluğu elde etmeleri durumunda, „iç savaşa hazır olun“ diyen ölü sevicilere ve kandan beslenen zihniyete, referandumda „hayır“ oyu ile dur demek;

iç savaşı durdurmak için,

demokrasi için,

kadın-erkek eşitliği için,

Türk-Kürd-Alevi-Sunni kardeşliğinin ebedi olarak perçinlenmesi için,

Türkiye'nin ekonomik olarak güçlü olması için,

ülkenin siyasi istikrarı, barışı ve huzur için

bir zorunuluktr.

Türkiye'yi tamamen bitirmek isteyenlerin değirmenine su taşımamak için, referandumda „hayır“ diyene milyonlara, „sen teröristsin, sen hayinsin“ diyen „kara sese“, 16 Nisan 2017 günü sandık başında „Hayır“ diyerek, „kes lan sesini yettin artık!“ demek, artık farz olmuştur.

20 Mart 2017