Emekli yaşına gelen Ünlülerin Kuaförü Behçet Algan, “Sağlığım elverdikçe çalışacağım. Emeklilik bana göre değil”

Almanya'nın Hamburg kentinde yıllardır hem berber dükkanıyla hem de sosyal faaliyetleriyle tanınan, ayrıca kitap yazan ve yerel siyasette aktif olan, 'Altona Muhtarı' lakaplı Behçet Algan emekli olmayı hiç düşünmediğini söyledi.

Spor, siyaset, yazarlık. ticaret gibi elini attığı her işte başarısından söz ettiren ve Hamburg'un Altona semtinin simgelerinden biri haline gelerek “Altona'nın Muhtarı” lakabıyla tanınan Behçet Algan, “Ben durduğum yerde duramayan çok hareketli biriyim," diyor. "Elim ayağım tuttuğu ve sağlığım elverdiği sürece çalışacağım. Bütün hedeflerimi gerçekleştirdim ve tekrar dünyaya gelme imkanım olsa aynı yaşamımı tercih ederim. Tek eksikliğim anne ve babamla fazla vakit geçirememek oldu. Yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorum, ikinci kitabım üzerinde çalışmaya, hem de kültür, spor, siyaset ve mesleğim olan berberliğe devam ediyorum.” dedi. "Hair Salon Behçet Algan"ın sahibi olan Behçet Algan, gazeteci Emine Sonugür'ün sorularını yanıtladı:

Hamburg'da Behçet Algan deyince ne düşünmek lazım?

Behçet Algan bir esnaf ve bir kuafördür. Adana, Seyhanlı ilçesine bağlı Hadırlı Köyü'nde doğdum, 9 kardeşten ikincisiyim. Mesleğin alt yapısı ve eğitimini Adana ve Hadırlı'da aldım. CHP Adana Gençlik Kolları'nda genç yaşta siyasete başladım. Sporcu bir aileden geliyorum. Benim kardeşim Adanaspor'da top oynuyordu. İstanbul'dan Fenerbahçe-Adanaspor maçı sonrası eve dönerken bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Ben ve kardeşim Adana'da Hadırlı Gücü Futbol Kulübü kurucusu, kaptanı ve ikinci başkanıydık. Adana'da kendim berber dükkanı çalıştırırken 1979'da yerleşmek amacıyla Hamburg'a geldim. Ama daha önce 1976 yılında evliydim, eşimin yanına Hamburg'a gelmiştim. O dönem vize alıp gelebiliyordunuz, kolaydı gelmek. Kısa süre sonra burada çalışmaya niyetim olmadığını anladım ve Adana'ya dönmeye karar verdim. Eşim oğlum Berkant'a hamileydi, burada doğum yaptı ve sonra geldi. Adana'nın şehir merkezinde berber dükkanı açmıştım, evimizi döşemiştik, hiç eksiğimiz yoktu. Ben Milliyet Gazetesi'ne aboneydim ve her gün gazetem gelir okurdum. Bir gün yine gazeteye baktım Abdi İpekçi'nin “Durum” yazısı vardı. Gazeteyi tam açtım ki Abdi İpekçi öldürülmüş haberini okudum. Anlatılması mümkün olmayan bir üzüntü ve şok içine girdim, ağlaya ağlaya eve geldim. Evde artık Türkiye'de yaşayamayacağımızı, özellikle çocuklarımızın geleceğini düşünerek Hamburg'a dönme kararı aldık. Bu arada kızım Fikriye Berna Adana'da dünyaya gelmişti. Böylece çocuklarımızı aldık ve 26 Kasım 1979 tarihinde tekrar Almanya'nın liman kenti, dünyaya açılan kapısı olan Hamburg'a geldik. O gün bu gündür de Hamburg'da yaşıyoruz.

Peki ilk Altona semtine mi yerleştiniz?

Evet, Hamburg'a ilk geldiğimden bu tarafa hep Altona'dayım. Yıllar sonra evi taşıdık ama işyerimiz hâlâ burada. Altona'da gözümü açtım ve çok seviyorum bu semti ben. Geriye baktığımızda benim geldiğimde kurallar, yasalar daha farklıydı, oturma hakkınız var ama çalışma müsaadeniz yoktu. Ben tabii ki işimi ve mesleğimi özlüyordum ama çalışamıyordum, çalışma müsaadem yoktu. Bu semtte tek berber dükkânı burasıydı. Bir gün bir arkadaşımla dükkâna geldik ve iş sordum arkadaşım da tercüme ediyordu. İşyeri sahibi yaşlı bir adamdı, "Ben kimseyi çalıştırmıyorum, hadi çıkın gidin” dedi sert bir şekilde. Yanii bir nevi kovdu bizi. Bu çok ağırıma gitmişti. İki saat sonra tekrar gidip adamın karşısına dikildim. "Dükkanı almak istiyorum, satar mısın ve kaç para istersin?" dedim. Adam bu kez şaşırdı, satmayı düşünmediğini ama hafta içi gelirsem tekrar konuşabileceğimizi söyledi. Bir de daha önceki kabalığı için özür diledi. Sonra oraya tekrar gittim ve dükkanı satın aldım. O dönem maddi gücüm yoktu. Hatta öğrenci bir aile dostum bankadan benim için para çekmişti. Biz parayı verip dükkanı aldık. Bir hafta sonra bankadan çağırdılar, öğrenci olduğum için aslında kredi alamazdım, yeni gelen müdür vermemesi gerektiği halde yanlışlıkla vermiş. Biz de parayı iade edemeyeceğimizi, çünkü bir dükkan aldığımızı söyledik. Çok olumsuz baktılar ama her ay kredi tarihi öncesinde parayı yatırdık. Şimdi dokuz rakamına baktığınızda bir taraftan altı, diğer taraftan dokuz görürsünüz. Benim işim de böyle bir hal aldı ve roller değişti. Dükkanı noter huzurunda aldım, dükkanın sahibi oldum ama, bütün resmi belgelerde dükkanın eski sahibi görünüyordu, çünkü benim çalışma müsaadem yoktu ve berber diplomam burada geçerli değildi. Yasalar çok sertti, ancak mahkeme kararıyla aldıktan sonra dükkanın gerçek sahibi oldum. Burada şunu anlatmadan da geçemeyeceğim. Dükkanın eski sahibi yıllarca tatil yapmamış, ben varım diye bir hafta şüpheli şüpheli acaba bensiz yürütebilir mi sorusuyla tatile gitti. Ben her günün raporunu tuttum ve iyi iş yaptım. Adam döndüğünde raporu ve hasılatı teslim ettim. Çok şaş"Ben bu kadar parayı bir ayda ancak kazanıyorum. Sen nasıl yaptın?" dedi. İşte ondan sonra bana güvendi, hatta maaşımdan fazla para verdi. Sonraki süreçte ailecek dost olduk zaten. Çok oldu vefat edeli. Mekanı cennet olsun.

Peki nasıl 'Ünlülerin Kuaförü' oldunuz?

Bazı günler altı müşteriyle kapattığımızı biliyorum. Ama zamanla hep daha iyiye götürdük işleri, özellikle 1982'den itibaren. Yan tarafımızda sinema vardı, onun da etkisi oldu. Ben burada Türkçe konuşuyordum tabii ve Türk berberi olduğunu bilsinler diye o dönemin tanınan sanatçılarından Yılmaz Güney, Ferdi Tayfur, Bülent Ersoy, İbrahim Tatlıses, Orhan Gencebay'ın posterlerini dönüşümlü olarak vitrine asardım. Böylece Türk müşterilerimizin sayısı günden güne arttı. Hürriyet gazetesi Hamburg temsilcisi İbrahim Gül'e reklam veriyordum. Reklama ne yazdırmak istediğimi sordu, ben de ne isterse yazabileceğini söyledim. 'Ünlülerin Kuaförü' diye yazmış. Beni böyle bir nitelemeye layık gördüğü için çok sevindim ve öyle kaldı. O isim İbrahim Gül'ün hatırasıdır. Eşim de üçüncü çocuğumuz olduktan sonra gerekli kuaför eğitimini aldı ve birlikte çalışmaye başladık. Sonradan yan tarafı alarak dükkanı genişlettik, kadın ve erkek kuaförü olarak sürdürüyoruz. Türk berber dükkanımdan yaptığım sosyal çalışmalarımdan, semtte edinmiş olduğum konumdan dolayı siyaset. spor ve sanat, kültür camiası buraya geliyordu, ben de tanınmış kişilerle tanışma ve sohbet etme imkanı buluyordum. Bülent Ecevit, Fikri Sağlar, Cüneyt Canver, Şener Şen, buradan Olaf Scholz gibi birçok ünlüyle bu şekilde tanışmam da 'Ünlülerin Kuaförü' ismini pekiştirdi ve kalıcı hale getirdi. Öte yandan, yıllardır aynı semtte olduğum için buranın halkı bana 'Altona'nın Muhtarı' lakabını taktı ve bu da beni gururlandırıyor. Ayrıca bir dönem Adanus adında bir restoran, sonra bir de kuyumcu dükkanı işlettim ama berberliği çok seviyorum, vazgeçmem mümkün olamaz.

Siyasetle nasıl tanıştınız?

Ben spordan geldiğim için sosyal çalışmalarıma burada da devam ettim. Elbette yıllar önce Kulüp Etispor, Türkiyemspor ve Örnekspor'daydım. O dönem kulüpler bir krize girdiler. Arkadaşlar bir araya geldik ve üç kulübü birleştirip Örnek Türkspor yaptık. Sonra bu takımı yüksek liglere taşıdık. Yıllar sonra benim amatör çalışma anlayışıma ters olduğundan dolayı istifa ettim ve kulübü arkadaşlara teslim ettim. Maalesef işverenlerimiz ve önde gelenler desteklemedikleri için istediğimiz noktaya gelmedi. Olay çok üzücü, öyle silinip gitti. 2000 yılı öncesi Galatasaray parlak bir dönemdeydi. Burada da Galatasaray Derneği kurma ihtiyacı duyduk ve 41 arkadaşımla birlikte 2001 yılında Hamburg Galatasaray Derneği'ni kurduk. Günler sonra Galatasaray yönetimi karar aldı, bizi Avrupa'da kabul etti. Kurduğumuzda 700 aile üyesi vardı. Yine o dönemler GS Başkanı Özcan Canaydın gibi çok sayıda kişi Hamburg'a geldi. Şimdi tekrar şahlanıp Galatasaray'a yakışır çalışmalar yapılacağına ve kendini geliştirip yenileyeceğine inanıyorum. Kulübün tanıdığı bu dernek kapsamında uyum, kültür, spor çalışmalarının hız kazanacağına inanıyorum. Benim misyonum belirli bir sürede biter ve başkalarına koltuğu teslim ederim. Bu bir nevi bayrak değişimidir. Beş yıl sonra çekildim ama desteklerim devam ediyor. 1980'li yıllarda CHP'nin kardeş partisi SPD için gönüllü çalışmalar yaptım. O dönem SPD'nin Hamburg Gençlik Teşkilatı Başkanı Olaf Scholz'tu ve eşi Britta Ernst de SPD Hamburg Kadın Kolları Başkanıydı. Kendileriyle o dönemden bu tarafa ailecek tanışırız. SPD için el ilanları dağıtır, afişler yapıştırırdım. O yıllar partiye üye olmak o kadar kolay olmuyordu, ben yıllar sonra üye oldum.

SPD Altona Belediye Meclis üyeliği nasıl gelişti?

Bundan 12 yıl önce belediye seçimlerinde parti bana görüşme isteği göndermişti. 2007 seçimlerinde arkadaşlarımın teşvikiyle siyasete soyundum ve 12 yıldır SPD Hamburg Eyaleti Altona Belediyesi Meclisi Üyesi olarak görev yapıyorum. Gelecek seçimlerde aday olmayı düşünmüyorum ama siyaset yapmayı seviyorum. Kim ne derse desin, koltuğu veya makamı bir süre sonra başkasına devretmek lazım, koltuğa oturup çürütünceye kadar beklemeden başkasına devredip yenilenmesini sağlamak doğru olur. Ama arkadaşlar yine "Seni mutlaka seçim listesinde görmek istiyoruz. Sen bize lazımsın" diyorlar. Ben bu kez beni listenin en alt sıralarına koymalarını, aday olmayacağımı açıkladım. Şu an yine beni ilçe seçim listesine almışlar. Tercihli oylarla seçilebilirim belki. Ben hiçbir görevden kaçmam, yine severek yaparım gerekirse. Küçük bir esnaf olarak burada mektebe gitmeden, buranın dilini öğrenmeden ama yapmış olduğum çalışmaların ve siyasette kalınması gibi onurluca durmanın ürünü olarak siyaseti yapabileceğimi söyledim ve yaptım. Bunun da bir süresi olduğunu düşündüm ve genç arkadaşlarıma aktardım. Ama bakınız burada küçük bir esnaf ille okuması gerekmiyor, yeter ki çalışmasıyla disipliniyle ve bilgi alıp ileriye götürmesiyle bir şey yapabileceğimin mesajını verdim. Ben mesajımın yerine gittiğine inandığım için bu defa aday olmadım ama tercihli oylarla seçilebilirim ve seçilirsem de insanların bana verdiği onurlu bir görevdir bu, bu görevi yine omuzlarım. Ondan da son derece büyük onur duyarım. Ama bundan sonra gençlerimizin bu gibi çalışmalarla ilgilenmeleri ve bizlerin de bu ağır yükünü omuzlarımızdan almaları gerektiğine inanıyorum. Benim elbette enerjim, isteğim ve çalışabilme gücüm var ama koltuğa yapışmadan işi gençlere bırakmak gerektiğine inandığım için söylüyorum. Gençlerimizin, özellikle de kadınların siyasi partilerde aktif olmaları gerekiyor. Kadın kotası istiyorlar ama gelip çalışmalarda aktif değiller. Buyurup gelsinler, gelişsinler. Sorunlara beraber çözüm bulmalıyız. Dolayısıyla hep birlikte ellerimizi taşın altına koymalıyız. Ayrıca SPD dünya barışından yanadır. Dünyamızda terör her yerde vardır ve terörün dini, ırkı, dili yoktur ve her yerde olabiliyor. Buna anlayış kesinlikle gösterilemez. Burada da hep birlikte barış için çapa göstermeliyiz.

“Duvarlara sorun beni...” adında bir kitap yayınladınız. Devamı gelecek mi?

Evet, Almanca-Türkçe olarak, 87 sayfadan oluşan “Duvarlara sorun beni...” adında bir kitabım var. Kitap yoğun ilgi gördü. Amacım, çocuklarıma bir ağaç miras bırakmaktı. Dolayısıyla benim torunlarımın çocukları belki bir gün dedemin yaşadıkları, yaptığı çalışmalar diyecekler ve bu kitap geçmişime bir ayna tutacaktır. Kitabı yazdığımda iki torunum vardı, şimdi dört torunum oldu. Farklı çalışmalar yapıyorum, örneğin bu küçük berber dükkanımda çok kişiler meslek sahibi oldu. Hatta benim yetiştirdiğim kişilerden 10 kişi kendi dükkanını açtı. Ben bunları duyduğumda çok mutlu oluyorum. Amacım gençlerin meslek sahibi olmaları, bunda, onları iyi ve olumlu şeylere yönlendirmede rol oynamak istiyorum. Şu anda da değişik milletlerden üç kişi yanımda meslek öğreniyor. Ben ikinci kitabımın çalışmalarını yapıyorum bir yandan da, hatta hızlı bir şekilde devam ediyorum. Buradaki yeniliklere de kitabımda yer vermek istiyorum. İşlediğim bazı konuları daha genişleterek detaylı anlatmak ve yeni konulara yer vermek istiyorum. Kitabın adı henüz belli değil ama çalışmalar hızla devam ediyor.

Emekli olup rahat yaşamayı, Türkiye'de siyaset yapmayı düşünmüyor musunuz?

Hayır, emeklilik hiç bana göre değil. Birincisi, ben çalışmadan yapamam. İkincisi, zaten durduğum yerde duramayan biriyim. Kahveye gidip oyun oynamayı bilmem ve yapamam da. Çalışırken zaten istediğim her şeyi yapıyorum: Sporuma gidiyorum, bahçemde çiçeklerimi suluyorum, mangalımı yapıyorum, şarabımı içiyorum, tatilime gidiyorum, torunlarımla vakit geçiriyorum... Emekli olup altı ay tatil yapamam, sıkılırım. Elim ayağım tuttuğu müddetçe çalışacağım ve sosyal faaliyetlerimi de sürdüreceğim. Ben Türkiye'de siyaset yapamam, yapmayı da düşünmüyorum. Orada siyaset yapabilmem için orada yaşamam lazımdı, ben yıllardır burada yaşıyorum. Zaten orada özgürce siyaset yapabileceğimi sanmıyorum. Ama danışmanlık yapabilirim, bilgilerimi aktarabilirim.

Duvarlarınızda resimler sizin için neyi ifade ediyor ve eksik resimler var mı?

Benim bu duvarlarım anılarla ve mazi ile kaplıdır. İlk zamanlar sanatçılar, siyasetçiler, spor dünyasından gelenlerle birlikte resimler çektiriyordum ve Bülent Ecevit, Fikri Sağlar, Olaf Scholz, Erdal İnönü, Ahmet Kaya, Şener Şen'le, Uğur Mumcu’dan Aziz Nesin’e, Fatih Terim’den Rıdvan Dilmen’e, Mahsuni Şerif’ten Tarkan’a, İvan Krasic’ten Felix Sturm’a kadar birçok insanı bir arada görebilirsiniz. Bu insanları bir araya getiren de bu güzel resimler ve anılardır. Hamburg'dan Demir Gökgöl, İzzettin Özakdağ gibi nice arkadaşımızı kaybettik ama onları hep yaşatıyoruz. Buraya gelenlerle birlikte ölenlerin üzerinde sohbet ederek anıyoruz kendilerini. Ayrıca benim burası bir buluşma noktasıdır. Çayımız kahvemiz her zaman var. Ben insanları, arkadaşları, dostlarımı seviyorum. Hamburg'a geldiklerinde, araştırma yapmak istediklerinde, birini ziyaret etmek istediklerinde buraya geliyorlar, mutlaka bir şekilde çözüm buluyoruz. İnşallah daha uzun yıllar bu böyle devam eder. Bu duvarda çok sevdiğim siyasetçi Willy Brandt'la ne yazık ki resmim yok ama mezarını ziyaret ederken resimlerim var. Mezarına ziyarete gittiğimde dünya barışından yana olduğu için kendisine teşekkür ettim ve gururla andım. Bir de Franz Beckenbauer ile resmim yok. Ama yazışmalarım devam ediyor kendisiyle, bir gün fırsat olursa onunla da bir resim çektiririz. Sonuç olarak Alman, Türk, her ulustan çok değerli insanlarla tanıştım. Bundan güzel bir şey olamaz. İstediğim, hedeflediğim, arzuladığım her şeyi yaptım. Tekrar ediyorum şu duvarların dili olsa da, bize bakan resimler konuşabilse....

Emine SONUGÜR / HAMBURG