-Avrupa Postası-

İlk gösterimi  „ Reis Çelik’in yönettiği 92 dakikalık 2012 yapımı bir sinema filmi olan  Lal Gece“ oldu. Filmde, kadın ve erkeklerin farklı bölümlerde eğlendikleri geleneksel bir  kürt düğününde,  kendisinden yaşça çok büyük olan bir damatla gerdeğe girecek olan henüz ergenlik çağına girmemiş bir genç bir kızın dramı anlatılır.

Mizgin Müjde Arslan’ın  rejisinde yapılmış (2011) 9 dakikalık dökümentar  Toros Canavarı“, adlı ikinci filmde ise, birkaç aylık iken babası gerillaya katılan bir kızın babasını arama hikayesi çarpıcı olarak sahneye aktarılıyor.

3. Film, Hatice Kamer’in 27 dakikalık yapımı olan „Ben hasta değilim anne“ adlı  ibret verici bir film. Batman doğumlu eşcinsel bir kürt gencinin yaşadığı zorluklar ve toplumdan dışlanmışlığı kürtçe olarak sahneye konmuştur. (ingilizce ve türkçe alt yazılı)


Yönetmenliğini Sedat Yılmaz’ın yaptığı (2010) 100.dakika süren  bir çok uluslararası ödüle layık görülmüş kürtçe-türkçe (almanca alt yazılı) Press adlı sinema filmi. 1990 yılları basında Diyarbakır’daki Özgür Gündem gazetesinin 18 yaşındaki genç çalışanı Nazım’ın ve  muhabir  arkadaşları gazetecilerin akibeti belli olmayan 5 köylünün izini sürerken devlet güçleri tarafından yaşadıkları takibatlar ve baskılar anlatılır.


Annem barış istiyor“ adlı 48 dakika süren dökümentar filmde, 30 yıldır devam eden kirli savaşın en fazla acısını yaşayan çocuklarını kaybetmiş gözü yaşlı annelerin barış çabalari anlatılmaktadır.


Gelecek uzun sürer“ , Özcan Alper yönetimindeki  108 dakika süren dökümentar filmde, İstanbul Üniversitesinde müzik eğitimi alan  Sumru’nun anadolu müziği konusunda yapacağı bir araştırma için Diyarbakır‘a gitmesi ve orada aklından hiç geçmeyen sahneleri yaşaması..


Eğitimini Dortmund üniversitesinde bitirmiş Suriye kökenli kürt yönetmen Akram Hiduo’nun 3 aylık bir çalışma sonrası nefeslerin tutularak izlendigi Halepçe belgeseli Film Festivalinde gösterilen son filmdi. Birçok ülkede ödül alan 72 dakika süren ( almanca alt yazılı) dökümentar filmde, 1988 Halepçe katliamı sonrası akibeti belirsizce kaybolan 300-400 çocuktan biri olan Ali’nin gerçek dramı anlatılıyor.


Ailesinden 4 kişinin mezar taşının yanında kendi isminin de yazılı olduğu Ali, 5 çocuğu  Saddam Hüseyin’in kimyasal gazları sonrası katledilmiş öğretmen bir babanın yılmaz mücadelesi sonrası kurulan derneğin çabalarıyla bulunur.

21 yıl sonra verilen uzun uğraşılar sonrası İran’da bir aileye  40 günlük kundaktaki bebek iken evlatlık olarak verilen Ali, gerçek ailesine kavuşur. Yapılan DNA testi sonrası gerçek ailesi belirlenen Ali’nin İran ile Irak’taki ailesi arasındaki bölünmüş hikayesi ve yeni yaşamı ,izleyenlere yer yer göz yaşları döktürdü. Halepçe’de ismi kayıplar listesinde yazılı olan Ali’yi gören herkes kaybolan kendi çocuklarının da günün birinde geri döneceği ümidiyle yaşamaya başlarlar.

Sokakta Ali’yi görenler kendi  çocukları gibi onu bağrına basar, dakikalarca onu  öperler. Batılı ülkeler tarafından Saddam’a verilen zehirli kimyasal gazlar sonucu katliamda, batılı ülkelerden söz edilmemesinin  izleyicilerce eleştirildiği  film günlerinde, 1995 yılından beri Almanya’da yaşayan genç yönetmen (39) Akram Hiduo, Diyarbakır’da film üzerine ders verdiğini ve yeni film projeleri üzerine çalışmaları olduğunu  açıkladı.