Bu yıl Leipzig Basın Özgürlüğü ve Medyanın Geleceği Ödülü,  Cumhuriyet gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’e verildi.

Herhangi bir gerekçe gösterilmeden yurtdışına çıkışı yasaklanan Can Dündar'ın eşi Dilek Dündar ise Türkiye’deki adli süreç ve medya üzerindeki baskıları DW Türkçe'ye anlattı. Dündar, “Can’ın Türkiye’de sadece adli bir sorunu yok, can güvenliği sorunu da var. Türkiye’ye dönmesine taraftar değilim” diyor.

DW: Şu anda Can Dündar’ın Türkiye'deki yargılanma süreci ve hukuki durumu ne aşamada?

Dilek Dündar: Can hakkında şu anda herhangi bir tutuklama ya da yakalama kararı bulunmuyor. Üçe ayrılan MİT TIR’ları davasında Can,  casuslukla suçlandı ve bu suçlamadan beraat etti. Devlet sırlarını ifşa etmek suçlamasından ise 5 yıl ceza aldı. Bu dava şu anda Yargıtay aşamasında. Bir diğer suçlama ise FETÖ’ye yardım yataklık idi. Bu dava Enis Berberoğlu’nun davasıyla birleştirildi. Henüz Berberoğlu bu konuda ifadeye çağrılmadığı için, biz de şimdilik beklemedeyiz. Bildiğim kadarıyla duruşma kasıma ertelendi. Henüz hakkında herhangi bir kesinleşmiş hüküm bulunmamasına rağmen Can ve Erdem Gül’ün bu süreçte pasaportları iptal edildi.



DW: Sizin pasaportunuzun iptal edilmesi nasıl gerçekleşti? Bu konuda resmi mercilerden bir yanıt alabildiniz mi?
Dilek Dündar

Dündar: Can’ın “Tutuklandık” kitabının Almanca’ya çevrilmesi dolayısıyla Almanya’da bir tanıtım toplantısı vardı, ona gidecektim. Havaalanında biletimi aldım, bavullarımı verdim. Son olarak polis kontrolünde bana pasaportumu kaybedip kaybetmediğim soruldu. ‘Hayır’ yanıtı verince, polis memuru pasaportumun iptal edildiğini söyledi. Daha sonra polis merkezine götürüldüm. Burada bana ait bilgiler, Organize Şube ve Terörle Mücadele Şubesi’ne soruldu. Can Dündar’ın eşi olduğum anlaşılınca, “pasaportunuz sistemde zayi gözüküyor, o yüzden el koyuyoruz” dediler. Daha sonra avukatlarım aracılığıyla İstanbul Emniyeti’ne pasaportuma el konma gerekçesini bir kez daha sordum. Aldığımız cevap, “Memleketi terk etmesinde, ülke güvenliği açısından sakınca vardır” oldu. Şimdi bir üst merci olan İçişleri Bakanlığı’na başvuracağız.

DW: FETÖ operasyonları kapsamında eşi ya da yakını FETÖ şüphelisi olan aile fertlerinin pasaportlarına el konulduğu ya da gözaltına alındığı basına yansıdı. Sizinki de böyle bir uygulama mıydı?

Dündar: Benim durumum farklı. Çünkü aile fertlerine yönelik bahsettiğiniz uygulamalar, Eylül ayında çıkarılan bir KHK ile başladı. Oysa benim pasaportumun iptal edilme tarihi 4 Ağustos. Dolayısıyla benim pasaportumun iptal edilmesi, herhangi bir KHK veya hükme bağlanmış değil.  Hiçbir dayanak olmadan böyle bir uygulama ile yurtdışına çıkışım yasaklanmış oldu. Bundan sonra, İçişleri Bakanlığı’ndan alacağımız cevaba istinaden İdare Mahkemesi’nde dava açacağız. Bu sadece Can Dündar gibi muhalif bir gazetecinin eşi olduğum için verilmiş bir ceza. Bu dönemde benim gibi çok insan olduğunu biliyorum. Ancak ne yazık ki bu mağduriyetleri yaşayanları rakamlara dökmek mümkün değil.

DW: Siz Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden olan 90’lı yıllarda habercilik yapmış bir isimsiniz. 90'ları yaşamış biri olarak bugünün Türkiyesi’nde olanları nasıl yorumluyorsunuz?

Dündar: Bunu söylemek çok üzücü ama 90’larda herşeye rağmen tünelin ucunda bir ışık varmış gibi geliyordu. Şimdi de bu umudu yitirmek istemiyorum ama o zamanlardan daha karanlık geliyor bana. Türkiye daha da fazla karanlığa savruluyormuş gibi hissediyorum. Hiçbir gerekçe gösterilmeden gazeteler, televizyonlar, radyolar kapatılıyor. İnsanlar küçük bir tweet’lerinden dolayı gözaltına alınıyor. Öte yandan devletin baskısını görmeyen ve hatta muhalif gazetecilere yönelik operasyonları destekleyen medyada ise müthiş bir dezenformasyon ve otosansür var. Ben şu anda Türkiye’nin durumunu raydan çıkmış bir trene benzetiyorum maalesef. Muhalif kesimlerde de bir yorgunluk ve endişe olduğunu düşünüyorum. Herkes birçok şeyden şikayet ediyor ama sokağa çıkmıyor, korkuyor.

DW: Can Dündar, şu anda Avrupa’da ve Türkiye’de OHAL dönemi sürdüğü müddetçe Türkiye’ye dönmeyeceğini açıkladı. Eşi olarak, siz bu kararı nasıl karşıladınız?

Dündar: Ben Can’ın bu kararını destekliyorum. Can’ın Türkiye’de sadece adli bir sorunu yok, can güvenliği sorunu da var. Biliyorsunuz, bir suikast girişimi yaşandı. Şu anda da ‘vatan hainliği’ Türkiye’de çok revaçta bir kelime. Ben bu dönemde gelmesine hiç taraftar değilim. Burada olmamasında yarar var diye düşünüyorum, ona da bu telkinde bulundum. Can Avrupa’da, özellikle Almanya’da sivil toplum örgütleri ve gazeteciler tarafından destekleniyor. Bu mesleki dayanışma açısından bizim için mutluluk verici. Bu anlamda Leipzig Basın Özgürlüğü ve Medyanın Geleceği Ödülü de bizim için moral oldu. DW/Aram Ekin Duran