Almanya'da haftalık yayınlanan yüksek tirajlı Der Spiegel dergisi, Can Dündar'ın Silivri Cezaevi'nden gönderdiği ve 'Suçum bir haberle hükümetin yalanını açığa çıkarmak' alt başlıklı iki sayfalık mektubunu yayımladı.

26 Ekim günü Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Erdem Gül ile birlikte çıktıkları mahkeme sonrası tutuklanarak Silivri cezaevine hapsedilen Can Dündar'ın (54) Alman Der Spiegel dergisine el yazısıyla gönderdiği iki sayfalık mektubundan işte satır başları:



Bu satırları İstanbul'dan iki saat uzaklıktaki Silivri Cezaevi'ndeki tek kişilik hücremden yazıyorum. Bilgisayar ve daktilo yasak olduğu için el yazısıyla yazdım. Hücreden dışarıya yazıyı iletmek veya avukata vermek yasak. Ancak yazdıklarımı önce cezaevi idaresine vermek zorundayım. İzin verilirse de fax ile gönderilecek adres için başvuru yapabilirim.

Avukatlarım ve dayanışma amacıyla ziyaretime gelen milletvekilleri istisnası dışında, dış dünya ile ilişki yasak. "Suçum" mayıs ayında yazdığım bir haber. Haberde MİT TIR'larıyla gizli olarak Suriye'ye gönderilen silahları belgeledik. Çok büyük olasılıkla bu silahlar radikal-islamcı örgütlere gidiyordu.

HÜKÜMET ÖNCE 'SİLAH YOK' , SONRA İSE 'TÜRKMENLERE GİDİYORDU' DEDİ

Skandal olay, savcılara ve jandarmaya yapılan bir ihbarın dikkate alınmasıyla MİT TIR'larının durdurulması sonucu açığa çıktı. Türk hükümetini ulusal ve uluslararası alanda zora sokacak bu gizli operasyonu ile ilgili haberlere yayın yasağı konuldu. Hükümet TIR'larda silah değil, "insani yardım malzemesi vardı" açıklamasını yaptı. Bu yalandı. Medya haberlerinde ve milletvekili açıklamalarında yalan olarak değerlendirildi. Silah dolu TIR'lara ait video çekimi olası kuşkuları da ortadan kaldırdı. Kontrol sırasında açıkca  ilaç kartonlarının altındaki silah ve mermiler saklanmış olarak görülmekteydi. MİT mensupları ile askeri personel arasında karşılıklı çekilen silahlar ve kıl payı önlenen olası çatışma belgeliydi.

Çekilen görüntüleri Genel Yayın Yönetmeni olduğum Cumhuriyet gazetesinde ve internet sayfasında yayınladık. "İşte Erdoğan'ın yok dediği silahlar" başlığı ile haberi verdik. Eğer bir devlet, komşu ülkeye silah gönderiyorsa bu bir suçtur. Dahası o devlet kendi halkına yalan söyleyerek suç üstü yakalanmıştır. Bu haberi yapmak dünyanın neresinde olursa olsun, her gazetecinin görevidir. Yaptığımız da budur. Hükümet tüm bunları reddetmekle birlikte, habere yayın yasağı koydu.

Daha önce "silah yok" diyen hükümet, geri adım atarak "silahlar Türkmenlere gidiyordu" dedi. Halbuki Suriye'deki Türkmenler bunu kesinlikle reddettiler. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkımda kişisel saldırılara başladı. TRT'ye verdiği bir demecinde "Haberi yapan bedelini ağır ödeyecek öyle bırakmam onu" dedi. Bu açık bir tehditti. Erdoğan bununla da yetinmedi ve hakkımda bireysel suç duyurusunda bulundu. Devlet sırrını ifşadan, gizli kalması gereken bilgileri açıklamaktan ve casusuluk suçundan dolayı yargılanmam için dava açtı. Dava dosyasına göre iddia edilen suçlar için iki kez müebbet cezası öngörülmekte. Erdoğan'ı ve Türkiye'yi tranıyan herkes bunu hükümetin tamamıyla kontrolü altındaki yargıya bir çağrı olarak anladı. 

MERKEL'İN ZİYARETİ ERDOĞAN'A SEÇİM DESTEĞİ OLDU

AB'nin İlerleme Raporu'nu Erdoğan'ın ricası üzerine seçimler sonrasına ertelemesi. Mülteciler konusunda Türkiye ile rüşvet derecesindeki anlaşma ve Almanya başbakanı Angela Merkel'in seçimler öncesi Erdoğan'ı Saray'da ziyareti Avrupa'nın seçimlerde hükümete desteği olarak değerlendirildi. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün basın özgürlüğü konusunda Türkiye'yi dünyada 149.sırada göstermesi ve 30 gazetecinin tutuklu olmasını sanki unutturdu.  
AB Komisyonu başkanı Claude Juncker basın özgürlüğü ve insan hakları konusunda farklı düşünceler olabilrdi dedi. Söylenenler bir nevi 'en iyi ailede bile bu türden sorunlar olabilir' anlamındaydı. Herkes durumdan memnundu. Batı'nın "eski" değerleri olan demokrasi, insan hakları ve düşünce özgürlüğü konusunda tek kaybeden bizdik. Ben bu satırları yazarken Cumhuriyet yazarları gazetenin yayiı kurulu toplantısını cezaevinin önünde yapmaktaydılar. İki gün sonra Erdoğan'a karşı yolsuzluk iddialrindan dolayi mahkemeye cikacagim.

Cumhuriyet gazetesinin tarihinde katledilen gazetecileri hatırlayanlar, tutuklu olmamdan dolayı şanslı olduğumu düşünüyorlar. Öyleki sanki hükümetin ve Avrupalı müttefiklerinin mültecilerine teşekkür etmem gerekiyor.