ALMANYA'DA GÖÇMENLERE KARŞI IRKÇI SALDIRILAR

 

Yabancı düşmanı Nazi örgütleri göçmenlere karşı ırkçı saldırılarını yıllardır sürdürmektedirler.

Hitler faşizmini iliklerine kadar yaşamış bir ülkede Almanya'nın birçok Eyalet Parlamentosunda temsil edilen faşist partiler, günlük gazete çıkartırken, hem internette hem de birçok radyo ile propogandalarını engelsiz sürdürmektedirler.

Bir "tesadüf" (!) sonucu açığa çıkarak kamuoyunun gündemini altüst eden son gelişmeleri ibretle ve nefretle izlemekteyiz.

Olay nasıl açığa çıkmıştı?

Zwickhau denen Almanya'nın doğusundaki küçük bir kentte bir banka soyulur.

Polis takibatı sonucu Nazilerin barındıkları Karavana ulaşılır.

Olay bundan sonra başlar.

Karavanın içinde iki Nazi sözde "intihar" ederler.

Üçüncü kişi -kadın- kaldığı evi ateşe verir.

Ve yıllardır "faili meçhul" diye adlandırılan olaylardaki kullanılan bir silah bu evde bulunur.

Ayrıca olayları işleyen Milliyetçi Sosyalist Yeraltı örgütünün propaganda filmi bir CD ile örgütsel dokümanlar-nasıl yanmamışsa- bulunur.

Her şey bundan sonra başlar.

İsimleri kamuoyuna olay sonrası yansıyan yabancı düşmanı faşist Nazilerin uzun seneler alman istihbaratı adına çalıştıkları açığa çıkar.

Özellikle de alman istihbaratının yıllardır yabancı düşmanı ırkçı katilleri "informant" -muhbir- olarak kullanma adına, onları maddi olarak nasıl finanse ettiği kamuoyunu "şoke" etmiştir.

Halktan toplanan vergilerin "örtülü ödenek" adı altında Türkiye'deki Susurluk örneği gibi, ırkçı ve yabancı düşmanı katil, faşist örgüt mensuplarına servis edilmesi bir "hukuk devleti" olan Almanya'nın geçmişiyle yeniden hesaplaşması gerektiğini de gözler önüne sermiştir.

Kamuoyunun halen cevabını alamadığı en önemli sorulardan biri, hükümetteki CDU/FDP koalisyonunun yaşanan korkunç gerçeklik konusunda elle tutulur bir açıklamadan kaçınmış olmalarıdır.

Başbakan A.Merkel son gelişmelerden "utanıyorum" demesine rağmen, açıklama bizlerce ciddi bir anlam taşımamaktadır.

Yapılan açıklamanın samimiyeti için önce, tüm ırkçı Parti ve Örgütlere devlet desteğinin sona erdirilmesi ve zaman kaybedilmeden onların yasaklanmalarından geçmektedir.

Nazi geçmişiyle tanınan Almanya'da insanlık düşmanı ırkçı örgütlere yer-yer yapılan istihbarat destekleri ve yabancı aleyhtarı saldırıların açıklığa kavuşmasına önem vermeyen hatta buna göz yuman gelmiş geçmiş hükümetlerin tutumları, Verfassungschutz'un "tarafsızlığını" da tartışılır hale sokmuştur.

Tersini iddia edenlere ırkçı-faşist örgüt ve Partilerin halen neden yasaklanmadıklarını sormalıyız.

Tüm Avrupa ülkelerinde gittikçe azgınlaşan ırkçı terör saldırıları sadece Almanya ile sınırlı değildir.

Fransa'da Le Pen'in başını çektiği faşist Partiye göz yumanlar, İtalya'da Mussolini'nin kızının ırkçı Partisine "demokrasi" adına ses çıkarmayanlar, Norveç-Oslo'da 77 genç fidanın işçi partinin gençlik kampında katliamına başvuran vahşi canavarın mimarlarıdırlar.

İsviçre seçimlerinde göçmenleri "kara koyuna" benzeten faşist kafatasçılar yoktan varolmadılar. İspanya'da sağ parti seçimleri tesadüfen kazanmadı.

Avrupa ekonomisine işçileri, işadamları, bilimadamları ve dinamik gücüyle taze kan veren göçmenler, emperyalist sistemin yaşadığı krizlerin sorumlusu gösterilemezler.

Sanayilerini günden güne askerleştiren ve komşu ülkelerine fahiş fiyatlara askeri malzemeler satarak onları iflas bataklığına sürükleyen savaş taciri emperyalist tekeller nasıl ki petrol, doğal gaz ve enerji kaynaklarını gasp etmek için Ortadoğu'yu " demokrasi" ve "insan hakları" maskesi adı altında kan ve şiddete boğdularsa, bugün de sistem içi mevcut çelişkilerini göçmenler üzerinden çözmeye çalışmaktadırlar.

Özellikle iki Almanya'nın birleşmesi sonrası -1990'lar başı- ırkçı saldırılarda ciddi artışlar başladı.

Mölln, Solingen, Ludwigshafen'da ev yakmalar ve birçok vatandaşımızın öldürülmesi ile başlayıp 8'i Türkiyeli, biri Yunan işadamı göçmenlerin planlı saldıralar sonrası öldürülmeleri ne yazık ki, yıllarca açıklığa kavuşturulmamıştı.

Baden Württemberg Eyaleti Uyum Bakanı Bilkay Öney basına yaptığı açıklamada Berlin duvarı yıkılmasından günümüze 182 kişinin faşist Nazilerce öldürüldüğünü açıkladı.

En sıradan olayların açıklığa kavuşturulması için TV'lerde "Tatort" programları düzenleyenler, 9 işadamının faşist saldırılar sonrası öldürülmelerini görmezden gelerek gün oldu, „uyuşturucu çetesinin hesaplaşması" gün oldu "bölücü örgüt" yaptı diye kamuoyunu maksatlı yanlış yönlendirdiler.


ALMANYA'NIN SUSURLUK'U

Öldürülenler acaba Alman vatandaşı olsaydı Verfassungschutz -alman istihbaratı- ve siyasi parti temsilcilerinin tavrı ne olurdu?

Almanya'da gerek Eyaletler düzeyinde gerekse de Federal Parlamento da birçok Türkiyeli vekilimiz olmasına rağmen, ne ilginçtir ki, "esrarengiz" görünümlü bu faşist saldırılar nedense bir türlü gündemleştirilmedi.

Türkiye'den yakından tanıdığımız MİT-faşist çeteler işbirliği Almanya'da da Verfassungschutz-Naziler işbirliği olarak karşımıza çıktı.

Ülkelerin adı farklıydı ama katliamda kullanılan piyonlar ve faşistlere "derin devlet" desteği çok benzerlik taşımaktadır.

Kamuoyuna her gün yeni suç delilleriyle Alman istihbaratının derin parmağı çıkmaktadır.

NATO ülkelerindeki Gladio gerçeği Almanya da derin devlet destekli Nazilerin göçmenlere karşı saldırıları olarak karşımıza çıkmıştır.


ANKARA HÜKÜMETI NEDEN SUSMAKTADIR?

Neden senelerdir hiçbir hükümetçe hayati önemi olan bir konu gündeme alınmamıştır.

Almanya'da hemen birçok kentte yapılan protesto gösterileri sonrası Ankara hükümeti dışişleri bakanını Almanya'ya gönderme kararı aldı.

Başbakan R.T. Erdoğan ve hükümet sözcüleri en sıradan konularda demeç verirlerken, bırakalım Alman hükümetine bir "nota" vermeyi vatandaşlarına basın aracılığıyla bir "geçmiş olsun" bile demekten korkar olmuşlardır.

Ortadoğu'nun hamisi geçinmeye hevesliler, her gün Libya'yı, Suriye'yi nasıl yıkarız hayalleriyle yatıp-kalkanlar, kendi vatandaşlarına sahip çıkmaktan neden uzak durmaktadırlar?

Göçmenlerin Demokratik Kitle Örgütleri, ırkçılığa ve yabancı düşmanı faşist örgütlere karşı kalıcı mücadeleyi gündemlerine acilen almak zorundadırlar.

Sonuç olarak;

Başta katledilenlerin ailelerinden ve tüm göçmenlerden devletçe özür dilenmelidir.

Olayda yakınlarını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödenmelidir.

Uluslararası bağımsız bir komisyon olayı yakından takip etmelidir.

Susmak suç ortaklığıdır.

Ayağa kalkmanın ırkçı-faşist örgüt ve partilere karşı her yerde sesimizi birlikte yükseltmenin, Alman-Göçmen demeden halkların kardeşliği ve dayanışmasını göstermenin tam da zamanıdır diyoruz.