159 ülkenin incelendiği 2016 raporunda, genel olarak dünya çapında siyasetçilerin kullandığı kutuplaştırıcı dilin tehlikeli bir dünya ortaya çıkardığı aktarıldı.

ABD ve Avrupa'da nefret söyleminin özellikle mültecileri hedef alacak şekilde şiddetlendiği belirtildi.

Bu durumun ırk, cinsiyet, milliyet ve din ayrımında daha çok saldırının yaşanmasına yol açabileceğine dikkat çekildi.

'Bizlere karşı onlar'

Türkiye, ABD, Macaristan, Hindistan ve Filipinler gibi ülkelerin liderleri kutuplaştırıcı bir dil kullanmak ile suçlanırken, bu durumun toplumlarda 'günah keçilerinin' yaratılmasına neden olduğu ifade edildi.

2016 yılının 'bizlere karşı onlar' söyleminin aktif bir şekilde kullanıldığı ve dünya genelinde insan haklarının gerilediği bir yıl olarak ortaya çıktığı vurgulandı.

Uluslararası Af Örgütü'nün genel sekreteri Salil Shetty, Almanya'da Adolf Hitler'in başa geldiği yıllara dikkati çekerek, "2016, 1930'lardan beri görülmediği bir şekilde suçlama, nefret ve korkunun hakim olduğu 'biz ve onlar' söyleminin küresel anlamda kullanıldığı bir yıl oldu" ifadesini kullandı.

ABD'nin yeni seçilen başkanı Donald Trump'ın söyleminin 'daha öfkeli ve bölücü politikalara' örnek teşkil ettiği belirtildi.

'Türkiye bölgenin en çalkantılı ülkesi'

Türkiye ise raporda Avrupa ve Orta Asya bölgesi içinde en büyük çalkantının yaşandığı ülke olarak tanımlanıyor.

Kurum, Güneydoğu'da devam eden çatışmalar, bombalı ve silahlı saldırılar ile Temmuz ayında gerçekleşen başarısız darbe girişiminin yaşandığı Türkiye'de hükümetin insan hakları karnesinin zayıfladığını aktardı.

Uluslararası Af Örgütü, başarısız darbe girişiminden sorumlu tutulan Fethullah Gülen ile mücadele kapsamında 90 bin kamu çalışanının altı aylık OHAL döneminde işten çıkarıldığını, 40 bin kişinin tutuklu bulunduğunu, yüzlerce medya kuruluşunun, sivil toplum örgütünün kapatıldığını, gazetecilerin, akademisyenlerin ve milletvekillerinin tutuklandığını aktardı.

OHAL'in son olarak 3 ay daha uzatılmasından bu yana açığa alınan ya da işten atılan kamu görevlisi sayısı 100 bini aşmış durumda.

Raporda, "Temmuz'daki darbe girişiminin ardından ilân edilen olağanüstü hâl (OHAL) döneminde muhalefete baskı arttı" ifadesi kullanıldı.

Muhaliflerin ve Kürtlere yakın duran isimlerin de bu süreçten etkilendiği belirtilen raporda, işkence ve kötü muameleye dair kanıtların bulunduğu aktarıldı.

OHAL döneminde gözaltına alınan 118 gazetecinin hâlâ mahkemeye çıkarılmadığı ve 184 medya kuruluşunun kapatıldığı belirtildi.

'Yarım milyon kişi yerinden oldu'

Örgüt, güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinin cezasız kaldığını aktarırken, özellikle bu durumun bir dönem 24 saat sokağa çıkma yasağı uygulanan ve Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı Güneydoğu'da görüldüğünü belirtti.

Türkiye ve Avrupa Birliği arasında imzalanan mülteci anlaşmasının yüzlerce göçmen ve sığınmacının geri dönmesine yol açtığı da aktarıldı.

Türkiye içinde ise yarım milyon kişinin özellikle sokağa çıkma yasağının olduğu şehirlerden göç ederek yerinden olduğu ortaya kondu.

'İnternete sansür güçlendi'

İfade özgürlüğünün 2016 yılında keskin bir şekilde zarar gördüğü belirtilen raporda, internete uygulanan sansürün de güçlendiği ifade edildi.

1 Mayıs ve Onur Yürüyüşü'ne yapılan müdahaleleri toplanma özgürlüğünün zarar görmesi olarak aktaran Af Örgütü, OHAL ile eylem yapılmasının yasaklandığını vurguladı. Polisin eylem için toplananlara uyguladığı şiddetin dozunu artırdığına da dikkat çekildi.

'İşkence ve kötü muamele raporları arttı'

Af Örgütü, Güneydoğu'da sokağa çıkma yasağının uygulandığı yerlerde ve darbe girişiminin ardından İstanbul ve Ankara'da işkence ile kötü muameleye dair raporların artış gösterdiğine dikkat çekti.

Temmuz ayında başarısız darbe girişiminin hemen ardından dayak, cinsel taciz, tecavüz tehditleri ve tecavüz vakalarına dair iddialarda yükseliş olduğu belirtildi.

Raporda, "Zor bir pozisyonda tutulan, elleri arkadan kelepçelenen, yemek, su ya da tuvalet molası verilmeyen askeri yetkililer en kötü fiziksel tacizin hedefi haline gelmiş olabilir. Avukatlar ve tutukluların akrabaları, mahkeme önüne çıkarılana kadar durumlarından haberdar olamıyordu" ifadesi kullanıldı.

Ayrıca, "Güvenlik güçlerinin görevini kötüye kullanmasına ceza verilmemesi kültürü, köklü bir şekilde kalmaya devam ediyor. Güneydoğu'da insan hakları ihlallerinin hatta ölümlerin bile araştırılması için bir adım atılmazken, kimi zaman görgü tanıklarının tehdit edildiği görüldü" denildi. (BBC)