Kültür Sözcüğünü ele alan Amerikalı iki antropolog, A.L.Kroeber ile Clyde Kluckholn, 1952’de yaptıkları ünlü çalışmada, kültür ve kavramının 164 farklı tanımını derlemişlerdir. Bir bilimsel kavramın bu kadar çok tanımı varsa onun tanımlanamayacağını iddia edenler de olmuştur. Latouche ise “Dünyanın Batılılaşması” adlı kitabında, kültür sözcüğünün çok anlamlı oluşunun, bizzat başarısının bir nedeni olabileceğinin göz önünde tutulması gerektiğine işaret eder. Zira belirsizliği ya da çerçevesinin sınırlanmasının güçlüğü kavrama derin arzuların ve özlemlerin kanalize edilmesine olanak tanımaktadır.


Gezi Parkı ruhunun bu denli yayılmasının altında yatan nedenlerden önemli biri, “Kültür” sözcüğüne gücünü veren bu nedenle aynıdır. Bu gizil güç, Gezi Parkı ruhunun tam olarak bir kalıba sığmayışıdır. Burası, hem farklı kesimlerin her birinin kendisini ve birikmiş özlemlerini bulacağı yerdir; hem de tam olarak kimseye ait değildir. Hiçbir siyasi görüş veya lider bunu tamamen sahiplenemediği için sınırları belirsizdir. Tıpkı özgürlüğün kendisi gibi KUŞATILAMAZ duygusunu vermeyi başarmıştır.


Gezi Parkı direnişi esnasında Türkiye ve yurt dışında çevreciler, aydınlar, feministler, fanatik taraftarlar, ulusalcılar, Kürtler, sol örgüt üyeleri, Anti-kapitalist Müslümanlar, apolitikler, ev hanımları, sokak çocukları, lise öğrencileri veya hiçbir kategoriye konmaktan hoşlanmayabilecek sade vatandaşlar dayanışma, özgürlük, onur, çevre gibi pek çok ortak insanlık değerinde birleştiler. Ancak eylemleri ülkede ve ülke dışında etkili kılan pek çok sebep arasında: Farklılıkların bir arada olması, herkesi eşit ve ortak sorumluluk hissettiren başsızlığı ile plansız doğallığın da altı çizilecek önemdedir.


Gezi Parkı'nı üç kelime ile ifade etmek gerekirse: “TECRÜBE İFLAS ETMİŞTİR.” Bildik siyaset yapma biçimleri, bildik siyasi sloganlar buradaki gençler için eskidi veya öldü bile denemez; Çünkü bildik ezberler muhtemelen bu gençlerin siyaset algısında zaten hiç var olmamışlar. Gezi Park bir yanıyla, tüm muhalefete ve iktidara ortak bir sesleniştir. Buraya katılan kimi siyasi gruplar hala aynı donmuş ezberleriyle “Gezi Park bizim, sizin değil” diye birilerini ötekileştirdikçe eski siyasi şablonlarına ne kadar sıkıştıklarını ispatlamaktadırlar adeta. Oysa bu tecrübeler iflas etmiştir. Yeni başlangıcın ilk adımı, tecrübenin kendi doğrularını dünyanın değişmez doğrusu görme anlayışından sıyrılıp,  gençlere (gençlik salt yaşla da ölçülmez tabi) ve yeni söylemlere kulak vermesidir.


Dahası meydanı gençlere bırakmanın zamanıdır. Neden mi? Öncelikle, buradaki gençlerin çoğunun siyasi geçmişinin olmaması beklenenin aksine avantajdır; zira bu durum, onları geleneksel siyaset yapma biçimlerinin kötü alışkanlıkları veya ezberleri gibi şartlanmalarından korumuştur. Dolayısı ile SİYASETTE OLANI BİLMEYEN bu gençler,  SİYASETTE OLMASI GEREKENİ İSTEMEKTEDİR. Aynı zamanda çağlarının evrensel yükselen değerlerini içselleştirmiş olan gençler, siyasetin yeni kodlarını en şifresiz, yalın, naif bir biçimde ve demokrasinin en doğrudan haliyle ortaya koymak istemişlerdir.


Siyasetin yeni kodlarını okuyabilmek öncelikle onları fark etmekle mümkündür. Bir yazıda siyasetin yeni kodlarının tamamını ele almak mümkün olmadığından, burada bir iki konuyla sınırlanacaktır. Örneğin, “TEMSİLİ DEMOKRASİ”NİN ARTIK YETMEDİĞİ, TIKANDIĞI GÖRÜLMELİDİR. Bugün dünyada da temsili demokrasinin krizi tartışılmaktadır. Zira, toplum, yalnızca seçimden seçime gidip bir oy atmanın ötesinde, kendi geleceğine, kendi kentine yönelik kararlarda tamamen dışlanmaktadır. Artık, “VEKALETİNİ VEREN ASILLAR” memnun olmadıkları kararlara çaresiz boyun eğmek dışındaki başka demokratik seçenekleri aramaktadırlar. Buna çözüm olarak demokrasiye halkın daha fazla katılmasının, kararlarda daha fazla söz hakkı olmasının yolları geliştirilmelidir. Gençlerin taleplerini sadeleştirirsek, İlhan Tekeli’nin yıllar önce söylediği bir ifadeyle “DEMOKRASİ'NİN DEMOKRATİKLEŞTİRİLMESİ” talep edilmektedir.


Şimdi sözü edilecek KONUNUN DAHA ADINI OKUYUNCA ÖNEMSEMEYEREK YAZININ DEVAMINI GETİRMEYECEKLER KENDİSİNİ ESKİ KALIP SİYASETÇİLERİN HATASINA DÜŞMÜŞ KABUL EDEBİLİRLER. Zira, değer sisteminin bu açıdan modern dünyanın gerisinde kalıp kalmadığından şüphe zamanıdır.  Konu şudur ki, SİYASETİN YENİ KODLARINDAN BİR DİĞERİ, TÜRKİYE SİYASET TARİHİNDE HİÇBİR ZAMAN DEĞERLİ BİR KONUMA ULAŞMAMIŞ OLAN “ÇEVRE” MESELESİDİR.. Evet Gezi Parkında mesele “3-5 ağaç değil”dir. Meselenin ne olduğuna dair yüzlerce yazı kaleme alınmıştır ve alınmaya da devam edecektir. Bu yazıda dikkat çekilmek istenen boyut ise Gezi Parkı direnişini başlatan ve dünyadaki diğer çağdaşlarıyla aynı değerleri, aynı bilgiyi paylaşan gençler için, çevre konusunun en hassas oldukları meselelerden biri olduğudur.  Ülkede öncelikli olan demokrasi sorunları bu konuyu daima  bastırır, ama konu vardır. Yeni nesilin özellikle eğitimli bölümü, eski kuşakların aşmakta zorlandığı ırkçılık, dinsel ayrımcılık gibi konuları kendi zihinlerinde aştıkları için, siyasal öncelikleri arasında çevre gibi evrensel değerler şüphesiz yer almaktadır.


Çevre sorunlarının tek nedeni olmasa da, kökeni Aristo’dan günümüze dek süren geleneksel düşünce sistemlerine dayanır. Bu yanlış düşünce sisteminin, çevreyi sınırsız kaynak gibi değersiz gören araçsal bakış açısı günümüzde çuvallamıştır. Yaklaşık son 40-50 yıla damgasını vuran çevre etiği, çevre felsefesi, çevre politikası, çevre ekonomisi konuları dünyanın gelişmiş ülke toplumlarında en ciddiye alınan mesele halindedir. Erasmus öğrenci değişim programlarıyla veya farklı eğitim nedenleriyle dünyaya açılan gençler burada öğrendiler, gördüler. Aslında mekansal olarak gitmeden dahi, sanal dünya kültürel gelişmenin hızını eşitleyerek ortak değerlerde birleştirebiliyor. Türkiye’deki gençler “Doğa İçin Çal Orkestrası”,  Greenpeace vb türlü kanallarla çevre konusunda gelişkin bir düzeyi yakaladılar. DAHA ÖNEMLİSİ ÇEVREYİ SIĞ BİÇİMDE DEĞİL, ÇEVRE VE SİYASET İLİŞKİSİNİ KAVRAYACAK BİÇİMDE ELE ALABİLECEK BİRİKİME SAHİPLER.


Tüm dünyada yoksul mahalleler, yoksul kentler ve yoksul ülkeler daima çevresel adaletsizliğe maruz kalır. Çevresel adaletsizlik daima sosyal ve ekonomik adaletsizlikle başat gider. Bu nedenle çevre sorunları sadece yeşil sorunu değildir. ÇEVRE SORUNLARINI BÜYÜTEN KAPİTALİST YAKLAŞIMDIR MÜCADELE EDİLMESİ GEREKEN. Gezi Park’a AVM yaptıran neden kapitalist zihniyettir. Çevre sorunlarının temeli siyasal olduğuna göre, ÇEVRE MESELESİ SİYASALLAŞTIRILMALIDIR. Haksızlığa uğramış kesimlerin bir araya gelerek güç olması atlanamayacak önemdedir. 21. YÜZYIL SİYASETİNİN YENİ KODLARINDAN BİRİ DE BUDUR.