Ait oldukları dini inancı referans olarak alan ve yaşadığı dönemin nesnel koşullarını da dikkate alarak bu inancı kendince yorumlayıp diğerinden farklı olarak “tanrıya giden doğru yol” hangisi ve de nasıl olması gerektiğini belirleyen kesimlerin oluşturduğu irili ufaklı topluluklar , ‘tarikat’ ya da “dergah” olarak bilinir. Bu tür yapılar zamanla dini inancı yayma ve buna hizmet etme adı altında gerici, yobaz, şövenist ve ötekileştirici niteliğe bürünmesi ve akla, mantığa, bilime ve toplumun laikleşme sürecinde frenleyici ve karşı çıkışı gibi bir çok nedenden dolayı haklı olarak Cumhuriyet devrimleriyle yasaklanınca, halk arasında çok daha yaygın bir kavram olan ‘cemaat’ günlük konuşulan dilde yerleşik hale gelmiştir. ‘Cemaat’ kavramı, Türk Dil Kurumu tarafından ‘İnsan kalabalığı‘ olaraka tanımlanır.

Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal gibi tarihi şahsiyetler, kendilerini, “tanrıya giden en doğru yolun” hangisi ve nasıl olması gerektiğini, ait oldukları dini dönemin nesnel şartlarına uygun bir yorumun doğal bir sonucu olarak kurdukları “dergahları” ile en parlak örneklerini sergilemişler ve günümüze kadar yaşanmasına vesile olmuşlardır. Mevlana’ nın ‘İstiyorsan Hakk’a varmayı, Meslek edin gönül almayı, Bırak saraylarda mermer olmayı, Toprak ol, bağrında güller yetişsin’ sözünde ‘ötekileştiricilik’, ‘nefret’, ‘kin’ vb. kavramları bulmak mümkün mü? Ya da Hacı Bektaş Veli’ nin ‘Çalışmadan Geçinenler Bizden Değildir’ sözü ile üretmenin, üretmeden tüketimin asalaklaşmaya ve lümpenleşmeye bunun da toplumsal eşitsizliğe yol açacağına işaret etmiştir. ‘Her Ne Ararsan Kendinde Ara’ sözü ile de Hünkar Hacı Bektaş Veli, iyiliklerin de kötülüklerin de özünde insanın kendinde aramasına vurgu yapmıştır. Yunus Emre’ nin ‘Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için’ ya da ‘Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil yetmiş iki millet dahi eIin, yüzün, yumaz değil’ sözleri insana ve insan ilişkilerine yaklaşımın sevgisiz olamayacağını, ibadetin şekil işi değil bir gönül ilişkisi olduğunu vurgulamaya dönük olduğuna yapılan bir göndermedir.

Yukarıda kısa örnekleri aktarılan sözlerin sahibi olan bu tarihi söyleyem sahibi şahsiyetlerin tümü, hayatta oldukları süre içinde ellerindeki imkanları kendi kişisel ve aile bireylerinini menfaatlerini değil, sürekli olarak sahip oldukları dinin ve inancın gereği, toplumsal çıkarları gözeterek sözlerine uygun bir yaşam sürmenin en parlak örneklerini sergileyerek, tüm insanlığa hizmet emişlerdir.

Bir de, sözde bir ‘kanaat önderi’, ‘İslam dini için hizmet eden’ ya da ‘Hz. Muhammed’ den sonra gelmiş en iyi diyalog kuran bir lider’ olarak lanse edilen, ABD Va­tan­daş­lık ve Göç­men­lik Ser­vi­si­‘ne Ye­şil Kart için baş­vur­duğunda (Dos­ya no: SRC-07-035-53075) ‘21 Ma­yıs 2008’de, ara­la­rın­da CI­A es­ki yö­ne­ti­ci­le­ri­nin de bu­lun­du­ğu nü­fuz­lu isim­le­rin re­fe­ran­sıy­la is­te­ği­ne ka­vuş­tu.19 say­fa­lık re­fe­rans mek­tup­ta; CI­A es­ki yet­ki­li­si Gra­ham Ful­ler, CI­A es­ki gö­rev­li­si Ge­or­ge Fi­das ile AB­D’­nin es­ki An­ka­ra Bü­yü­kel­çi­si (ABD Ha­be­ral­ma Araş­tır­ma Da­ire­si Da­ire­si es­ki di­rek­tö­rü) Mor­ton Ab­ra­mo­witz gi­bi isim­ler’(1) tarafından desteklenen Fethullah Gülen’,n sarf ettiği sözlere bakın: ‘MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın PKK ile Oslo'da yapılan görüşmeler nedeniyle sorgulanmak istenmesiyle başlayan, dershaneleri kapatma projesiyle büyüyen, "cemaate karşı eylem planı yapılmasını" içeren Ağustos 2004 tarihli MGK kararını yayımlamasıyla tırmanan Fethullah Gülen cemaati-hükümet kavgasında karşılıklı olarak en sert açıklamalar bugün (21 Aralık 2013) geldi. Fethullah Gülen, son açıklamasında "haramiliğin görmezden gelinemeyeceğini" vurguladı ve "Hiçbir zaman da demek istemediğim bir şeyi demek geliyor içimden" diyerek bugüne kadar ki en sert konuşmasını yaptı. Gülen, "Hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler, cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar... Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkân vermesin" dedi. Gülen, kullandığı ifadeleri "O kadar diş gösterildi, o kadar salya atıldı, o kadar kimse tahrik edildi, o kadar o 'twit'lerde o mel’un düşünceler bir yönüyle vizesiz rahat dolaştı ki, demeden edemedim. Şimdiye kadar demediğimi dedim" sözleriyle açıkladı’(2)

Bu tür bir uslüp sahibi olan birinini İslam dini adına hareket etmesini sorgulamak herkesten önce Sünni müslüman ve onların aydınları, örgütleri, ve camilerinin görevi olmalıdır. Dolaysıyla Fethullah Gülen adlı ilkokul mezunu emekli bir imamın etrafında toplanan ‘İnsan kalabalığı’ yukarıda örnekleri verilen Mevlana ve Hacıbektaş türüden bir yapılanma sahibi olmadılar ve asla da olamayacaklarda.
.
Fethullah Gülen‘i müritleri kendisine kanat takarak uçurabilir, ‘kanaat önderi’ ve hatta daha da ileri giderek işin cılkını çıkarma pahasına da olsa ‘Hz. Muhammed’ den sonra en iyi diyalog kuran kişi’ olarak lansa edebilirler, ancak bu çabaların özünde, ‘Hizmet’ adı altında yürütülen ötekileştirici, yozlaştırıcı ve dışlayıcı niteliklerin değiştirmiyor, ‘cemaatin’ ortada olan ırkçı, faşist ve çağ dışı bir ‘topluluk’ olduğu gerçeğini örtbas etmeye yetmiyor.

İslam dinini kendince yorumlayarak bu inanca hizmet eden Mevlana ve Hacı Bektaş gibi değerlerin insanlığa katkıları ortada; buna karşın sözde tek gelir kaynağının sadece emekli maaşı olduğunu idda eden ve 1999'dan beri Amerika’nın Pennsylvania eyaletindeki Pocono Dağı eteklerinde yer alan bir çiftlikte yaşayan Fethullah Gülen’in İslam dinini istismar etmenin dışında nasıl çalışmalar yaptığı bilinmemektedir.

Bu ‘İnsan kalabalığı’, kendine önce ‘cemaat’ daha sonra da ‘Hizmet’ sıfatını kullanarak, ait olduklarını idda ettikleri dinin ve inancın gereklerini yerine getirme adı altında, devlet içinde devlet, inanç içinde inanç, din içinde din, kamu içinde kamu olma maksadıyla hareket eden ve bunun için de İslam dinini kişisel çıkarlarda su istimal etmede tereddüt etmeyen ve kendinden olmayanlara karşı örümcek ağı gibi polis ve yargı içinde AKP’nin de onayıyla örgütlenerek elde ettikleri kontr-gerilla yöntemleriyle zulüm etmeyi marifet sayan bir yapıdır. Bu tespitimizi Fethullah Gülen şu itirafı ile belgeliyor ‘...özümüzü bulacağımız, kıvama geleceğimiz ana kadar, dünyayı sırtımıza alıp taşıyabilecek güce ulaşacağımız ana kadar, o kuvveti temsil edeceğimiz şeyler elimizde olacağı ana kadar, Türkiye’de ki devlet yapısı ölçüsüne göre, bütün Anayasal müesseselerde ki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır’ (3)

Fethullah Gülen’in oluşturduğu ‘İnsan kalabalığı’ müritlerini emniyet ve yargı başta olmak üzere kamuda önemli yerlere yerleştirerek devlet içinde devlet olma hevesinde olduğunu yıllarca vurgulamamıza rağmen, bize saldıran AKP’ nin satılık kalemleri, Recep Tayyip Erdoğan’ ın dahil olduğu rüşvetler dolaysıyla kendi lehine gündemi değiştirmek adına, Fethullah Gülen’ in cemaatının 'Paralel devlet' olduğundan tutun da ‘...Tayyip Erdoğan da, AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'la ilgili "ahlaksız bir filmden kare alınıp servis edildiğini" belirterek, "Bu alçaklıktır, şerefsizliktir, namussuzluktur, ahlaksızlıktır. 'Hem dindarım diyeceksin, hem de gözünü kırpmadan, üstelik en iğrenç biçimde masum insanlara iftira atacaksın. Yazıklar olsun" diye konuştu. Erdoğan, 1999 yılından beri ABD'de yaşayan Gülen'i işaret ettiğini düşündüren konuşmasında, "Şunu bilesiniz ki istediğiniz kadar oralara yerleşin, ininize gireceğiz ininize. Didik didik edeceğiz ve devletin içindeki bu örgütleri teşhir edeceğiz" ifadelerini’(2) kullanmakta sakınca görmemiştir.

Fethullah Gülen´in “devlet içinde devlet kurma” cüretkarlığını AKP ve onun kurucu lideri Recep Tayyip Erdoğan sayesinde hayata geçirebilmiştir. Dolaysıyla 17.12.2013 tarihinden beri dünya gündemine gelen ve odağında “Başçalan” olarak tabir edilen Recep Tayyip Erdoğan´ın olduğu yolsuzluk ve rüşvet olayları, Fethullah Gülen ile Recep Tayyip Erdoğan arasında “laik devlet düzenine karşı” kurdukları kirli işbirliğinin sona ermesi üzere, netleşmiştir. Bundan dolayı, Fethullah Gülen ve müritlerinin laik demokratik cumhuriyete karşı AKP´nin yürüttüğü kirli piskolojik savaşa verdikleri desteğin karşılığını kendilerini tatmin edici düzeyde elde edememeleri sonucu, yasa dışı önlemler dahil olmak üzere, her türlü çirkin, ve ahlaksız yöntemleri kullanarak kendilerince AKP ve Recep Tayip Erdoğan´a karşı taaruza geçmişlerdir.

Biri olmadan diğerinin olmasının mümkün olmadığı, 2000' li yılların Türkiye´sinde meydana gelen toplumsal değişim ve dönüşümlerin dayattıği ittifak, öyle anlaşılıyor ki taraflardan bir olmadan bir diğerinin de olabileceği ve bundan dolayı da Türkiye´yi kimin tek başına ırkçı, ötekileştirici, faşist ve dinci eksenli normlar doğrultusunda nasıl dizayn edebileceği kanaati oluşmuşa benziyor. Yani, artık AKP ve onun önemli bir destekçisi ve yandaşı olan Fethullah Gülen Örgütü, laik cumhuriyeti ve kurumlarını yok etmede, birbirlerine verecekleri bir şeyleri kalmadığı için, birbirlerini tasviye etme yoluna girmiş ve böylece tek başına Türkiye´yi yeniden dizayn edeceği inancına sahip konuma gelmiştir.

Münih, 15 Mart 2014

(1) Yalçın, Soner:’ Gülen’e kefil olanlar‘: http://sozcu.com.tr/2014/yazarlar/soner-yalcin/gulene-kefil-olanlar-466392/
(2) ‚Fethullah Gülen-Tayyip Erdoğan kavgasında en ağır sözler!‘, ttp://t24.com.tr/haber/erdogan-gulen-tartismasinda-kavgada-bile-soylenmeyecek-sozler/246621, 15.03.2014.
(3)‚Fethullah Gülen Davası İddianame Bölüm 4‘: http://mulkiyeal.blogspot.de/2011/07/fetullah-gulen-davasi-iddaname-bolum-4.html, 15.03.201